12 Şubat 2021

İnsan olduğunun akla geldiği çağ II

Arayış içinde olmalı, hem arayışı hem arayış içinde olanları kucaklamalıyız

16 yaşındayken yazdığım berbat şiirlerden birinde insanın küçük dertlerinden sıyrılmak için büyük bir bela istediğini söylemek amacıyla,

"Ah bir savaş olsa hemen başlayan…"

demiştim. Şimdi gelen büyük bir bela işte. Lakin küçük dertlerimizden sıyrılıp kurtulmak bir yana, o dertlerin nasıl çoğaldığını, giderek nasıl baş edilmesi güç yeni dertlere yol açtığını, açacağını görüyoruz. Demek ki şifa, savaşta, büyük belada değil. Dertlerimizi kendimiz ele alıp çözmeliyiz. Çünkü, gene gördük ki, kimse büyük belayı bizim için çözmeyecek; çünkü ne biz ne de çözüm kimsenin umurunda.

"Ve hanemize çöken kara bulutlar
Okyanusun derinlerine gömüldü…" 

Bunu Shakespeare III. Richard oyununun girişinde söyletir, daha sonra kral ve her türlü melanetin kaynağı olan Richard'a. O kara bulutlar okyanusun derinlerine gömülerek Richard'a krallık, hanedana ve halka zulmün yolunu açar. Görürüz ki, iktidar uğruna her şey yapılır; muktedirin iktidardan vazgeçmesi ise, İncil sözüyle, "devenin iğne deliğinden geçmesinden zor"dur. Ve

"Evin damı aktığı zaman…"
"Kudretlinin iyi gününden pay almayanlar, onun kötü gününe ortak olur." Brecht.

Aklı başında, baktığını gören herkes, salgın sonrasına karamsar bakıyor. Ulus devlet tutkusunun daha katılaşacağı, evrenselliğin unutulacağı, milliyetçilik illetinin popülizmle desteklenip güçlenerek tüm yerküreyi süresi bilinmez bir zorba yönetim altına sürükleyeceği öngörüsünde bulunuyor.

Bu "meşum" bir öngörü mü? Küreselleşmenin, vahşi kapitalizmin, neo-liberal ekonomik sistemin, "piyasa ekonomisinin" hoyratlığına bir de Virüsün getirdiği bela eklenince, buna gerçekçi bir bakış mı demeliyiz, kötümser bir yaklaşım mı?

Ve çözüm ne, nerede?

Bir karikatür görmüştüm, dünyanın halini çok iyi özetleyen. Önde küçük bir balık, Covid-19; arkasında daha iri bir balık, ekonomik çöküntü, ağzını açmış öndekini yutmaya hazırlanıyor; onun da arkasında en büyük balık, küresel iklim değişikliği, o da ağzını açmış, öndekini yutmaya hazırlanıyor.

Şimdi Covid'le uğraşıyor dünya. Peşinden işsizlik, açlık, ekonomik çöküntü. Hemen arkasından tüm canlıları yok etmeye aday küresel ısınma. Mahşerin -bu kez- 3 atlısı.

Bu gözle görülür hâle gelmiş kıyamet karşısında dünyanın durumu, tutumu ne?

Şimdi bakın: Amazon'un kurucusu ve CEO'su Jeff Bezos dünyanın en zengin insanı. Son iki yılda serveti 40 milyar dolar artmış, geçen sonbaharda 183 milyar ABD Doları'na ulaşmıştı.

Şimdi, arada geçen altı ayda serveti 200 milyar doları aşan ilk insan oldu.

200 milyar dolar! 55 Afrika ülkesinden Benin, Mozambik, Zimbabve, Kongo, Somali, Cibuti, Gambia dahil 32'sinin TOPLAM Gayrı Safi Milli Hasıla'sından fazla. İnsanlık giderek büyüyen bir yoksulluğa sürüklenirken, bu insanlar varlıklarına varlık katıyor. Övüle övüle bitirilemeyen dünya düzeninin insanlığı getirip dayadığı nokta işte bu düzen! Sömürü, talan düzeni!

Küçük işletmeler birer birer kapanır, işsizlerin sayısı geometrik olarak artar, yoksulluk, açlık, çaresizlik zirve yaparken servetleri katlanan, yüz milyarlarla ölçülen insanlar… Nasıl bir dünya bu? Böyle bir dünya, böyle bir sistem beraberinde çözüm, kurtuluş getirir mi?

Peki, biz ne yapabiliriz? Ne yapacağız? Covid belası milyonlarca can kaybıyla defterini kapatacak. Sonrası? Sonrasıyla nasıl baş edeceğiz? Kapitalizmin insanlığı mahkum ettiği bu eşitliksiz, adaletsiz, özgürlüksüz düzenin üstesinden nasıl geleceğiz?
Yeni bir geleceği nasıl kuracağız?

Bu manzara karşısında açıklama yapan yetkililer, yetkileri kendilerinden menkul olanlar.
Yaşananın bir dram olduğunu fark etmeyen komedyenler.
Farkında olup soytarılık edenler, kralın soytarıları.
Onların sonu elbette trajik olacak, ama bu avundurmaz bizi.
Biz öç, rövanş peşinde değiliz; bizim soyumuzda insanlar
zalimin berhava olmasından dahi tatmin duymaz.
Milyonlar ezilmiş, inlemişken, zalimin, bir iktidar elitinin
günü geldiğinde yaptıklarının cezasını görmesi değildir ki amaç!
Hak edilmiş de olsa, öyle bir ceza yaşatılan zulmü yaşanmamış
kılmaz! Özlemi sona erdirmez. Acıyı teskin etmez.
Acı kalıcıdır.

Kuşku yok ki Cumhuriyet döneminde de ülke insanının başına çok bela geldi.
Bunlardan en büyüğü, büyük felaket olanı, 12 Eylül 1980 darbesidir.
O darbe, o darbenin paşaları değil midir parti, sendika, dernek bırakmadan
60 yılın birikimi tüm örgütleri yok eden! O darbe, o darbenin paşaları değil midir
örgütlenmenin önüne yıkılması güç, beton duvarlar ören! O darbe, o darbenin
paşaları değil midir bugünlerin mayasını karan, hamurunu yoğuran!

Devrimler gibi faşist darbeler de kendi hukukunu yaratır. Devrim hukuku
geleceği öngörür, gelecek içindir. Darbe hukuku günü korumak, iktidarı
muhafaza etmek içindir. Ve darbe kimi zaman demokrasi sanılan
sandıkta ve sandıkla olur. Ve halden şikayet etmeyenin halinden
şikayete hakkı kalmaz.

Paylaşma… Dayanışma… Yoldaşlık! Halimize ahvalimize baktıkça, bir motto epeydir dilimden düşmez oldu: Örgütlü halk yenilmez! Ve, ister istemez, bu 'yazı'nın arka yüzündeki 'tura': Örgütsüz halk yenilmeye mahkûmdur.

Böyle dönemlere son vermeden geleceği kuramayız…

İktidarlardan, muktedirlerden hayır yok. Sorunları yaratanlar, sorunların üstüne taht kuranlar çözüm üretmez.

İş başa (halka) düştü.

Arayış içinde olmalı, hem arayışı hem arayış içinde olanları kucaklamalıyız.

Korkusuzca hak aramak, çekinmeden hesap sormak için, demokrasi için birlik olmakla başlayabilir miyiz?

Yazarın Diğer Yazıları

"Ferman padişahın..."

Bu konuyu parça bölük daha önce de yazdım. Lakin ne yaparsın, bu ülkede 10-20 yıl önce yazılanlar da günceldir; yayımla, yadırganmaz... Korkarım bu gidişle gelecek de güncel olacak. 20 Eylül Pazar günü Ruhi Su'nun 30. ölüm yıldönümü nedeniyle bir anma gecesi düzenlendi. Ruhi Su Dostlar Korosu, Boğaziçi Caz Topluluğu konser verdiler. Onun yaşamından, şiirlerinden kesitler, örnekler dinledik. BBC Türkçe radyosunun 1975'te Londra'da onunla yaptığı görüşmeyi izledik. Konuşmacıydım. Söylediklerimin özeti şöyle...