13 Şubat 2011

Sevgililer Günü’nü hak edenler ve etmeyenler

Yarın sevgililer günü. Biliyorum, bugünlerde sevginin öneminden bahsetmek, çevreye olumlu...


Sevgili Hakan,
Yarın sevgililer günü. Biliyorum, bugünlerde sevginin öneminden bahsetmek, çevreye olumlu enerji yaymak daha uygun. Ama yine de sana hüzünlü bir öykü anlatacağım. Konusu yine sevgililer ve aşk olacak belki. Yalnızca sonu iyi bitmeyen öykülerden biri olacak bu.
Sveta’nın Antalya’da geçirdiği bir tatil sırasında başladı her şey. Yoğun ve sıkıcı günlerin ardından önce sıcak bir güneş merhaba dedi genç kıza. Sonra deniz, kumsal… Ardından oteldeki yemekler, eğlenceler… Eğlence deyince, o her gece düzenlenen animasyon gösterilerine ve şenliklere gitmek apayrı bir keyifti onun için.
Kimler yoktu ki bu animasyon ekipleri arasında? Birçok milletten ve bu arada Rusya’dan genç kızlar ve erkekler… Ve başlarında da kim bilir kaç dilde konuşup şaka yapabilen ve şarkı söyleyebilen bir Türk.
Akıllı, şakacı, romantik ve yakışıklı bir delikanlı. Bunlar, her genç kız gibi Sveta için de bir erkeğin sahip olması gereken en önemli özellikler arasındaydı.
Adamın çevresi her zaman genç kızlarla çevriliydi. Bu da ona ayrı bir çekicilik ve gizem katıyordu. Sveta, sahnede bu kadar usta olan adamın özel hayatını merak etmeye başlamıştı.
Bir gün plajda uyuklarken tenine değen yumuşak bir cismin etkisiyle sıçradı. Bir kırmızı güldü bu. Ve onu uzatan esmer elin sahibi de “ünlü şef animatör”dü. Çok şaşırdı kız. Kızardı. Teşekkür etti. Sonra tekrar şaşırdı. Demek adam da onu fark etmişti. O andan itibaren arkadaş oldular.
Adam onu daha dün gördüğünü ve şimdi elinde bir gülle oradan geçerken ona tesadüfen rastladığını dile getirirken doğruyu söylemiyordu aslında.
Daha otele geldiği ilk gün görmüştü Sveta’yı. Ve ilk gece sahne ışıkları arasında herkesi selamlarken karanlıkta fark ettiği mükemmel siluetin “o yeni kız”a ait olduğunu hemen anlamıştı. Demek bir güzel kadın daha gelmişti otele... Bir güzel vücut daha… Heyecanlı bir oyun sonucu kazanılabilecek şehvetli bir ödül daha…
* * *
Aralarındaki ilişki kısa sürede ilerlemişti. Adam onda öteki pek çok kızda olmayan birçok özellik bulmuştu. Her şeyden önce Sveta gerçekten çok güzel bir kızdı. Uzun boylu ve alımlıydı. İdeal vücut ölçülerinin yanında yüzü biraz çocuksu duruyordu gerçi, ama bu yüzdeki naif çizgiler, onun mütevazı ve uysal kişiliğiyle birleşince ortaya tam da “aşık olunacak bir kadın” tablosu çıkıyordu. Üstelik Moskova’dan gelen birçok kız gibi şımarık ve kaprisli değildi.
Adam kim bilir kaçıncı kez, gerçeğe çok benzeyen bir merak ve sıkıntıyla “Acaba bu sefer aşık olabilir miyim?” diye sordu kendine. Bu da onun hareketli cinsel hayatında zaman zaman gündeme gelen bir oyundu sanki. Şehvetle arzuladığı kadınların arasında en saf ve temiz olanları, onda bir süre sanki farklı duygular uyandırır, sonra sessizce unutulur giderdi.
Sveta için ise Rus erkeklerinden daha farklı ve ilginç bu adam, giderek “ilk gerçek aşk”a dönüşmüştü. Tatilin daha yarısına gelmeden ne geçmişi kalmıştı, ne geleceği; yalnızca aşkı vardı onun için.
Sevgilisinin işle ilgili gerekçelerle bazen ortalardan kaybolmasına ve ilk günlerdeki kadar sık görüşememelerine anlayış gösterdi. Sevdiği adamla birlikteyken de çok güzeldi hayat, onu beklerken ve onu düşünürken de.
Tatilinin bitmesine iki gün kala, yine bir animasyon gösterisinde, sevdiği adamı sahnede bir başka Rus kızla sarmaş dolaş görünce neredeyse dünya başına yıkılmıştı. Ama aynı gece, geç saatte odasına gelen adamın, işinin zorluklarından söz ederek “onu gerçekten seviyorsa, bu tür şeylere alışması gerektiği” yolundaki sözleriyle her şeyi unutmuş göründü.
Sonunda tatil bitti. Adam onu havaalanına kadar geçirdi. Durmadan konuşuyor, tekrar görüşeceklerini söylüyordu. Genç kız ise boğazında düğümlenen kelimeler yüzünden genellikle sessizce gülümsüyor, göz yaşlarını ertelemeye çalışıyordu. Ayrılırken dayanamadı. Hıçkırarak ağladı. Sanki hayatının en güzel günleri burada bitiyor, büyü bozuluyordu.
* * *
Gider gitmez sevdiği adama mektuplar yazmaya başladı. Aşkını ve özlemini anlatmak istiyordu durmadan. Adamdan gelen mektuplar ise çok kısaydı. Bunu “Rusça’yı iyi bilmemesiyle” açıklıyordu. Olsun, hiç olmazsa iki satır yazsın, diye düşündü genç kız. Giderek kısalan mektuplar, aynı zamanda seyrelmeye de başlıyordu. Bu duruma dayanamayan Sveta, bazen kendini frenleyemeyerek sevgilisine SMS yağmuru gönderiyordu. Adam bunalmaya başlamıştı. Genç kız mesajlarına da cevap alamayınca telefon ediyordu, ama telefon açılmıyordu. Çünkü adamın “çok yoğun işleri” vardı…
Özlem içinde bir ay zar zor geçti. Sveta Antalya’ya gidip sevdiği adamı mutlaka görmek istiyordu. Ama işinden izin alamadı. O akşam moral bozukluğu içinde aradığı sevgilisi bu kez telefonu açmış, neşeli bir sesle hemen bu duruma bir çözüm bulduğunu söylemişti: Kendisi Moskova’ya gitmek istiyordu. Ama kötü geçen sezondan sonra para durumu pek uygun değildi…
Sveta uğrunda hayatını vermeye hazır olduğu sevgilisine hemen yol parası gönderdi. Bir hafta sonra Moskova’da buluştular. Tam bir ay birlikte yaşadılar. Kız sabahtan işe gidiyor, adam öğleye doğru kalkarak (“mesleki alışkanlık işte”) saatlerce internette vakit geçiriyordu.
Bir akşam Sveta, sevgilisinin açık unuttuğu bir siteden bir başka Rus kızın mektubunu gördü. Daha okumaya fırsat bulamadan siteyi kapatan adam, onun peşini bir türlü bırakmak istemeyen eski sevgilisi olduğunu, “bu hikayenin çoktan bittiğini” söyledi. Kız kabullenmekten başka ne yapabilirdi ki…
Bir keresinde de Sveta’nın kız arkadaşının doğum gününde içkiyi fazla kaçıran sevgilisinin başka kızlara gösterdiği aşırı ilgi rahatsız etmişti onu. Ama içkiydi işte, şişede durduğu gibi durmuyordu.
Bir ay boyunca sevdiği adam için her şeyi yaptı. Yedirdi, içirdi, gezdirdi… Hatta ona hediyeler aldı. En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere ayrıldılar.
* * *
O aylar zor geçti Sveta için. Sonra her şeyi ayarlayıp bir haftalığına Antalya’ya gitti. Bu gidişinin “bir dönüm noktası” olacağını düşünüyordu. Çünkü sevdiği adamla paylaşacağı çok önemli bir haber vardı. Haberi  tam döneceği gün olan 14 Şubat’ta verecekti, yani Sevgililer Günü’nde…
Sevgilisi ailesiyle birlikte kalıyordu. Adamın anne ve babasıyla tanışan Sveta heyecanlı, onlar ise soğuktu. “Rus gelin istemediklerini” sonradan da defalarca belli ettiler. Bu arada sevgilisi de eskisi kadar sıcak değildi sanki. Ara sıra kayboluyor, bu durumu iş arayışı ile açıklıyordu. Böylesi durumlarda hayat Sveta için tam bir eziyete dönüşüyordu. Ne ailenin yanına çıkabiliyor, ne de “yanlış anlaşılır” diye sokağa adım atabiliyordu. Böyle bir günde adamın hatıra defterini ve oradaki birkaç yüz isimlik “sevgililer listesi”ni buldu. Çoğu Rus ve Ukraynalı’ydı. Bu sayılara ulaşmak için ne tür ilişkilerin gerektiğini anlamak zor değildi. Çok üzüldü, ama üzüntüsünü elinden geldiğince belli etmeme kararı aldı.
Adam kızdaki değişikliği anlasa da, anlamazlıktan gelmeyi tercih ediyordu. Ne olduysa o son gün oldu. Veda konuşması yapmak isteyen genç kızın ağzından istemediği cümleler döküldü ve bir anda gerçeği söyleyiverdi: Hamileydi. Adamda soğukkanlılıktan eser kalmamıştı. Yerinden kalkıp oturuyor, sinirli hareketler yapıyor, kız anlamasa da Türkçe bağırıp çağırıyordu. Kız korktu.
Adam biraz sakinleşince kıza beklenmeyen bir teklif yaptı:
- Şimdi durumumuz uygun değil. Çocuğu hemen aldır. Gelecek ay evlenelim. Söz…
Sveta hayretle bakakaldı adama.
Acil bir işinin çıktığını söyleyen adam, kızı havaalanına bile götürmeden yerinden kalktı. Motosikletine atlayarak uzaklaştı. Kız bir taksiye bindi. Önce havaalanı diyecek oldu. Sonra vazgeçti. Taksi şoförüne motosikleti izlemesini söyledi.
Az sonra tanıştıkları otelin önündeydiler. Adam hızla otelin bahçesinden içeri girdi. Orada kendisini bekleyen sarışın bir kıza coşkuyla sarıldı.
- Daha bekleyecek miyiz?..
Kız bütün duygularını yitirmiş bir yüzle, kendisine seslenen taksi şoförüne döndü. Birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra ağır adımlarla taksiye yürüdü. Mırıldanır gibi bir şeyler döküldü dudaklarından:
- Moskova’ya lütfen!..
* * *
Bu öyküyü bana geçen yıl Sveta’nın annesi anlattı. Kucağında esmer bir kız çocuğu vardı. Üç kuşak Rus kadını Moskova’da küçücük bir evde yaşıyorlardı.
Umarım bu öykü sevgililer gününün tadını kaçırmamıştır. Ve umarım bu günü gerçekten hak eden sevgililer bir ömür boyu mutlu olurlar.
Nataşa

Yazarın Diğer Yazıları

Turizm demek Türkiye demektir

Geçen hafta içinde turizm, daha doğrusu Rusya ile Türkiye arasındaki turizm...

Milliyetçilik nedir ki? Vatan neresidir? (2)

Son mektubumda sana Nataşa Mektupları’nın kısa, ama benim için çok önemli...

Milliyetçilik nedir ki? Vatan neresidir? (1)

Seninle yıllardır mektuplaşıyoruz. Ama son dönemde bu mektupları yazmak daha farklı...

"
"