02 Mayıs 2011

Mutlu mu olsak, mutsuz mu?

Mutluluk çok eski bir kavram. Ama sanırım son yıllarda mutluluktan giderek daha...


Sevgili Hakan,
Mutluluk çok eski bir kavram. Ama sanırım son yıllarda mutluluktan giderek daha sık bahsediyoruz. Çünkü bilim ve teknikle çağdaş hayatın getirdiği onca kolaylığa karşın, sanki insanlar daha mutsuz, daha yalnız, daha tatminsiz bir hale geliyorlar.
Bunun için birçok dilde mutluluğun ne olduğunu, nasıl anlaşılması gerektiğini, neler yapılarak mutlu olunabileceğini anlatan yeni ve sayıları her gün artan kitaplar çıkıyor. Bunu anlamak için insanın kitapçılarda “kişisel gelişim”, “özeğitim” gibi bölümlere bir göz atması yeterli.
Kendini “yeterince akıllı” ve “hayat bilgisi dersini çoktan aşmış” gören pek çok insanın bu kitapları küçümsediğini biliyorum. Ama bence ara sıra bu tür şeyler okumakta yarar var. Elbette orada önerilen formüller her zaman hayata uymayabiliyor veya aynen uygulanmıyor, ya da bir süre uygulandıktan sonra rafa kaldırılıyor. Ama olsun. Yine de, kısmen de olsa yararlı oluyor.
Gerçekten de: Mutlu olmak için ne yapmak gerekir? Veya mutsuz olmamak için yapılması gereken nedir? Bu sorular çok önemli. Ve hepimiz biliyor gibi görünsek de, aslında cevapları bulmak hiç de kolay değil.
*      *      *
Geçenlerde gazeteler yazdı, Action For Happiness (Mutluluk Hareketi) adlı kuruluş, mutlu olmak için belli başlı kuralları yazmış. Aktarayım: 


1.)
Bir hayır kurumunda gönüllü olarak çalışın. 

2.)
Epeydir görüşmediğiniz arkadaşlarınızla iletişime geçin.
3.) Egzersiz yapın, koşun.
4.) Doğayı izleyin, onun güzelliklerini fark edin. 

5.)
Yeni şeyler öğrenin, örneğin, yeni bir lisan veya başka bir beceri. 

6.)
Kendinize yeni hedefler belirleyin, amaçsız yaşamayın. 

7.)
Hayatta hayal kırıklıklarına uğrayabilirsiniz; onlara karşı dirençli olun.

8.)
Daha çok hayatın olumlu yönlerine bakın, pozitif noktalarda odaklanın.

9.)
Kendinizi olduğunuz gibi kabul etmeyi öğrenin. 

10.)
Bir organizasyonun, bir derneğin ya da bir kulübün parçası olun.
Çok kısa, ama oldukça yoğun anlamlı tavsiyeler, değil mi? Bu tavsiyelere uymak kolay değil, diyeceksin. Haklısın. Ama mutlu olmak da pek kolay bir iş değil zaten…
*      *      *
Tek tek insanların mutlu olması çok önemli ve karmaşık bir konu. Ayrıca bir de halkların, ulusların mutluluğu diye bir şey var(mış)… Böyle biraz kuşkuyla yazıyorum, çünkü toplumların mutlulukları ancak birer istatistik verisi olarak önem taşıyabilir. Her zaman toplumun bireylerinin durumunu açıklamaz, hatta bazen yanıltıcı olabilir. Ancak önemsiz değildir tabii. Hangi ülke yurttaşlarına neler verebiliyor ki, onlar kendini daha mutlu veya mutsuz hissediyorlar?..

Buradan soruyu direkt soralım: Türkler mutlu mu, mutsuz mu?

Doğrusu, Türkiye’de yaşadığım bu kadar zamana ve edindiğim bunca gözleme karşın, ben bu sorunun cevabını veremiyorum.
Bazen bir müziğin ilk notalarıyla beraber bir yığın insanın ayaklara fırlayıp oynamasına, dans etmesine bakınca, diyorum ki, al işte sana mutluluk! Üstelik bu kadar da kolay!
Ama çok değil, beş dakika sonra, aynı insanlar, anlaşılmaz derecede acıklı şarkılar eşliğinde neredeyse dövünerek ağlama aşamasına gelebiliyorlar. Acaba bu kadar kederli şarkılar onlara garip bir mutsuzluk afyonu gibi mi geliyor? Çile çekmekten ve mutsuz olmaktan dolayı benim anlayamadığım bir biçimde mutlu mu oluyorlar yoksa?
Bir de bizimkilere, Ruslar’a bakalım. Durum sanki daha farklı gibi. Ruslar her fırsatta yeme, içki, dans ve eğlence fırsatlarını değerlendirmeye çalışırlar. Bayramlara ve tatillere neredeyse tapınırlar. Ama bu eğlence ortamlarına derinlemesine bakmayı deneyince insan, birilerinin durmadan yiyip içmesi ve birçoklarının da kütük gibi sarhoş olması ile mutluluk arasında bağ kurmakta zorlanabiliyor. Yine de birlikte eğlenme yolunda güçlü bir geleneğin var olduğunun altını çizelim. Ayrıca Rusya’da yılbaşları, 8 Mart ve öteki bayramlar, en önemlisi de doğum günleri büyük bir özenle kutlanır. Türkiye’de toplumun çoğunluğunun, hatta bazen aydın kesimlerin bile bu konulara fazla önem verdiğini söyleyemem doğrusu. Bayramların geçiştirildiği, doğum günlerinin unutulduğu sık rastlanan şeyler…
*      *      *
İşin içinden çıkamayacağım için kolayına kaçıp istatistik verilerine başvurayım dedim. Ama orası da biraz karışık.
Neden mi? Çünkü bazı araştırma ve anketler (nedense çoğu kez “yerli malı” olanlar) durmadan Türkler’in mutlu ve daha mutlu olduklarını müjdelerken, bazıları da (genellikle uluslararası ve çoğu kez de öteki ülkelerle kıyaslamalı olanlar) Türkler’in hep mutsuz ve tatminsiz olduğunun altını çiziyor.
Geçenlerde ilk türden (“pembe”) araştırmalardan biri gazetelerde haber oldu. TNS araştırma şirketinin 5 yılda bir gerçekleştirdiği Türkiye Profili Araştırmaları serisinde altıncı çalışmanın sonuçları açıklanmış. Türkiye'nin içinden geçtiği değişim sürecinin, tüketici profiline yansıyan etkilerini görmek amacıyla yapılan araştırmaya göre, “yeni Türk tipi”, kaybedilen ve kazanılan alışkanlıklar ve çağdaş özellikler açıklanıyor. 
Örneğin, Türk erkeğinin artık (yalnızca) bıyığı değil, sakalı tercih ettiğinin, cep telefonuna, internete ve dijital yaşama gittikçe daha fazla alışıldığının, eski piknik yapma adetinin yerini alışveriş merkezlerini (AVM) dolaşma aktivitesine bıraktığının, hazır gıdaların yaygınlaştığının ve bu arada Türkler’in giderek kilo aldığının altı çiziliyor.

Varsın kilolar artsın, ama Türkler halinden memnun. En azından bu araştırmaya göre. Şöyle deniyor:

“Sıkıntılar çok değişmese de insanlar değişiyor. Hem görünüşleri, hem de hayata bakışları. Araştırma sonuçlarına göre, Türk insanı kendisini çok mutlu hissediyor. 2005 yılında Türkiye’nin yüzde 72.8’i mutluydu. Bugün oran yüzde 87.6’ya çıktı. Nedeni de, gelecekten duyulan umut.”

Yorum yapmayalım.
*      *      *
Gelelim daha “karamsar” sonuçlar veren anketlere. Yine kısa süre önce gazetelerde yer alan bir habere göre, dünya çapında 124 ülkede gerçekleştirilen “mutluluk anketinde Türkiye’nin sınıfta kaldığı” bildiriliyordu. 
Amerikan Gallup araştırma şirketinin 2010 yılı refah anketinin sonuçlarına bakılırsa, Türkler’in sadece yüzde 16’sının hayatından memnun olduğu ortaya çıkıyor. Türkler, mutluluk ortalamasında 124 ülke arasında ancak 75. olabilmiş. 
Son yılların dikkat çekici bir başka araştırması ise Avrupa Birliği araştırma kurumu Eurofound tarafından yapılmıştı ve Yaşam Kalite Endeksi'nin sonuçları ortaya çıkarılmıştı. Buna göre, Türkler, Avrupa'nın en mutsuz halkı olmuştu.
AB üyesi 27 ülke ile aday ülkeler Türkiye, Makedonya, Hırvatistan ve Norveç'te 35 bin kişi üzerinde yapılan ankette, Türkler’in “en depresyonda ve ruh sağlığı bozuk” halk çıktığı, mutluluk kategorisinde Türkiye’nin sadece Litvanya, Macaristan, Makedonya ve Bulgaristan'ı geçebildiği bildiriliyordu. 

Tek olumlu not,
Türk halkının siyasi iktidara karşı güveninin güçlü olduğunun ortaya çıkmasıydı. (Eh, bu da bir mutluluk kriteri!) 
Daha gerilere gidecek olursak, GFK NOP adlı şirketin 2005 yılında yaptığı “en mutsuz ülkeler” sıralamasında, 30 ülke arasında “kara liderler” Macaristan, Rusya ve Türkiye idi.
(Meraklı okurlar için ekleyeyim. Mutluluk anketlerinde, genellikle ilk sıralarda Kuzey Avrupa ülkeleri, Hollanda, İrlanda, Avustralya, Kanada ve  ABD geliyor.)
*      *      *
Bir de mutluluk ve mutsuzluk konusunun, “başkalarının hayatı”, “el âlem ne der?” ve kıskançlık boyutları bulunuyor. Onu da ayrıca ele almakta yarar var. Haftaya o konulara değinmek istiyorum.
Bu haftalık bu kadar.
Sana mutlu bir hafta, daha doğrusu ve daha iyisi, mutlu bir hayat diliyorum.
Nataşa

Yazarın Diğer Yazıları

Turizm demek Türkiye demektir

Geçen hafta içinde turizm, daha doğrusu Rusya ile Türkiye arasındaki turizm...

Milliyetçilik nedir ki? Vatan neresidir? (2)

Son mektubumda sana Nataşa Mektupları’nın kısa, ama benim için çok önemli...

Milliyetçilik nedir ki? Vatan neresidir? (1)

Seninle yıllardır mektuplaşıyoruz. Ama son dönemde bu mektupları yazmak daha farklı...