19 Mart 2023

Avrupa'nın plastik atık çöplüğüne dönüşmüşüz!

Türkiye'de 21 yıldır neo-liberal sermaye ve servet birikimi stratejisi uygulayan iktidarlar ülkeyi sadece bir beton yığınına değil, aynı zamanda Avrupa'nın plastik atık çöplüğüne de çevirmişler

Doğa tahribatına neden olan birçok faktör var. Kâr sürümlü üretim ve savaş/militarizm amaçlı olarak kullanılan petrol ve kömür gibi fosil yakıtlar bunların en başta gelenleri. Zira bunların yoğun kullanımının neden olduğu karbondioksit emisyonu küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine yol açan en temel nedenlerden birini oluşturuyor.

Daha az bilinen bir diğeri ise, plastik atıklar. Bu atıklar doğada yüzlerce yıl kaybolmadan kalabiliyorlar. Ya yakılıyor ya gömülüyor ya da sanayi ve ticaret amaçlı yeniden kullanım için geri kazanıma tabi tutuluyorlar.

Her üç halde de plastik atıklar havada, toprakta, göllerde, denizlerde ve okyanuslarda ciddi kirliliğe ve aynı zamanda da ciddi birçok hastalığa neden oluyorlar.

Yılda 10 milyon kamyon atık

Dünyada yılda 350 milyon metrik ton plastik atık üretiliyor. Bu 10 milyon adet tıka basa dolu çöp kamyonu yükü kadar bir atık miktarı demek oluyor.

Kâr amaçlı aşırı büyüme takıntısının, dolayısıyla da insan ihtiyaçlarından fazla üretim ve tüketimin kaçınılmaz sonucu olarak bu denli büyük bir atık ortaya çıkıyor.

Bu atıkların büyük bir kısmı yakılıyor, toprağa gömülüyor ve sadece küçük bir kısmı (yüzde 2'si) başka ülkelere ihraç ediliyor. Özellikle de son yıllarda yoksul, azgelişmiş ülkeler bu plastik çöplerin en fazla gönderildiği yerler.

Türkiye en fazla atık ithal eden ikinci ülke

İstatistiklere göre, dünyada en fazla plastik atık ihraç eden ülke Avrupa'nın en gelişmiş sanayi ekonomisine sahip bulunan Almanya. Yılda 853,860 ton plastik atık üretiyor. Onu Japonya ve ABD izliyor.

İthalatçı ülkeler tarafında ise plastik atık ithal eden toplam 183 ülke var ve bunların arasında ilk sırayı yılda 715,275 ton ithalat ile Malezya ve ikinci sırayı 619,287 ton ile Türkiye alıyor.(1)

Kısaca, Türkiye'de 21 yıldır neo-liberal sermaye ve servet birikimi stratejisi uygulayan iktidarlar ülkeyi sadece bir beton yığınına değil, aynı zamanda Avrupa'nın plastik atık çöplüğüne de çevirmişler.

Hesaba katılmayan bir başka büyük zarar

Bugünlerde Kahramanmaraş depremlerinin neden olduğu 103,6 milyar doları (yaklaşık 2 trilyon TL) bulan ekonomik zararı (yeniden imar maliyetleri hariç) konuşuyoruz.(2) Ancak hala doğaya verilen zararı konuşacak duruma gelemedik.

Aslında bu hasar kendini, en son Şanlıurfa ve Adıyaman'da olduğu gibi, artık her yıl tekrarlanan seller- su taşkınları kadar, aşırı sıcaklar ve ülkenin Batısı ve Güneyinde ortaya çıkan orman yangınları ve Güneydoğusundaki kuraklıklarla, dolayısıyla da ormanları tahribatı, gıda sorunu ve açlık riskiyle de gösteriyor.

Toprak altına gömülen, yakılan, denizlere boca edilen plastik atıkların (ve nükleer atıkların) neden olduğu ekonomik ve toplumsal zarar ve hastalıklarsa henüz tam olarak bilinmiyor ve yeterince konuşulmuyor. Ancak ilerde bunların da yakıcı bir gündem haline geleceğinden emin olabiliriz.

Eğer ülkedeki son 21 yılın hasar/zarar bilançosu hazırlanacaksa, buna şu anda hesaba katılmayan doğaya verilen böyle hasarları da katmak gerekiyor.

Kuşkusuz, bundan böyle ülkede ekonomik gelişme, büyüme ve kalkınma stratejisi ve buna uygun ekonomi politikaları hazırlanırken de, bunların emekten, ezilenlerden ve kadınlardan yana olması kadar, doğa dostu olmasına da dikkat edilmeli.

Kâr sürümlü düzen sona ermeden özgürleşebilmek mümkün değil

Bu düzende bunları yapabilmek mümkün mü? Kâr çıkarımını esas olan bu sermaye düzeni sürdükçe ve kâr toplumsal ihtiyaçların önünde tutulduğu, doğa kâr için feda edildiği sürece bunu gerçekleştirebilmenin imkânsız olduğunun bilincindeyiz.

Ancak, bir kenarda oturup birilerinin bir gün bu düzeni değiştirmesini umut etmek yerine, bu düzeni bugünden değiştirmeye dönük olarak bizlerin yapabileceği işler de olmalı.

Öncelikle, düşünme biçimimizi değiştirmeli, “doğanın efendisi” değil, doğadaki diğer canlılar gibi, sadece onun bir parçası olduğumuzun bilincinde olarak, davranmalı, bu bağlamda mevcut üretim, tüketim ve yaşam biçimimizi sorgulamalıyız. “Kendimizi var eden bir şeyi yok ettiğimizde kendimizi de yok etmemizin kaçınılmaz olduğunun” bilincinde olmalıyız.

Kârlı ama insana, topluma, diğer canlılara ve bir bütün olarak doğaya zararlı üretim ve tüketime son vermeliyiz. Bunun için de bugünden, siyasette ve ekonomide radikal ekonomik değişiklikleri gündeme taşımalı, dayatmalı ve bunların hayata geçirilmesi için birlikte mücadele etmeliyiz.


Dipnotlar:

1) https://www.visualcapitalist.com/cp/charting-the-movement-of-global-plastic-waste (17 March 2023).

2) https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2023/03/2023-Kahramanmaras-ve-Hatay-Depremleri-Raporu.pdf (17 Mart 2023); https://www.serhatnews.com/ekonomist-prof-dr-durmus-depremin-ekonomiye-yansimalarina-dikkat-cekti (17 Mart 2023).

Mustafa Durmuş kimdir?

Akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit'te doğdu. 1977 yılından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

'Güney Kore'de İhracata Dönük Kalkınma Modeli' üzerine doktora tezi yazdı (1989).

TÜRK-İŞ'e bağlı YOL-İŞ Federasyonu'nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF'de öğretim üyeliği ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı.

Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye bölümü öğretim üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı 'Alternatif Akademi' adlı bir bloğu ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var.

Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında.

Yazarın Diğer Yazıları

Sahi bu iktisatçıların derdi ne?

Emekçilerin, halkın yanında yer alan iktisatçıların, akademisyenlerin enflasyon ve asgari ücrete yapılacak zam konusunu “beklenen-hedeflenen enflasyon, hangisi olmalı?” tartışmasına sıkıştırmadan analiz etmeleri ve daha da önemlisi yaşanabilir, çağdaş ve adil bir ücret düzeyi savunusu yapmaları gerekiyor

Yunanistan işçi sınıfı Filistin halkının yanında ya biz?

İsrailli ve Türk iş insanlarının yani iki ülke burjuvazisinin ticaret ve kảr söz konusu olduğunda nasıl iş birliği yapabildiği, farklı ulus, din ya da inançlara sahip olmanın kapitalist kảr karşısında nasıl önemsizleştiği açıkça görülüyor

Trump, kripto para ve pompalanan sahte umutlar

Hali hazırda neredeyse 1 trilyon dolara yaklaşan Pentagon’un savaş bütçesi Trump ile daha da büyürken, halka dönük sağlık harcamaları ve sosyal transfer harcamalar kısıntıya uğratılabilir

"
"