Malum, perşembe günü TCMB’nin faiz konusunda ne yapacağı merak ediliyordu.
TCMB yayınladığı duyuru ile politika faizini 2,5 puan indirerek yüzde 47,5’e düşürdü. Böylece Cumhurbaşkanının “yıl sonundan itibaren faizlerin indirilebileceğine ilişkin” öngörüsü de gerçekleşmiş oldu.
Duyuruda bu faiz indiriminin gerekçesi özetle,” toplam talep ve enflasyondaki iyileşme” olarak şöyle ifade ediliyor:
“Enflasyonun ana eğilimi kasım ayında yataya yakın seyretmiştir. Öncü veriler aralık ayında ana eğilimde düşüşe işaret etmektedir. Son çeyreğe ilişkin göstergeler yurt içi talebin yavaşlamayı sürdürerek enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelerde bulunduğunu göstermektedir. Temel mal enflasyonu düşük seyretmeye devam ederken, hizmet enflasyonundaki iyileşme belirginleşmektedir. İşlenmemiş gıda enflasyonu önceki iki aydaki yüksek seyrin ardından aralık ayında ılımlı görünmektedir… Para politikasındaki kararlı duruş; yurt içi talepte dengelenme, Türk lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerinde düzelme vasıtası ile aylık enflasyonun ana eğilimini düşürmekte ve dezenflasyon sürecini güçlendirmektedir. Maliye politikasının artan eşgüdümü de bu sürece önemli katkı sağlayacaktır”.
Nitekim birçok ana akım iktisatçı ve TOBB gibi sermaye örgütü faiz indirimini yerinde bulurken, basın açıklamasında yer alan toplam talep ve enflasyondaki düşüş eğilimine vurgu yaptılar.
Para-maliye-gelir politikası üçlüsü
Biraz iktisat kitaplarına dönüş yapalım. Kitaplar piyasa ekonomilerinde iktidarların enflasyonu düşürme konusunda kullanabileceği para, maliye ve gelir politikası gibi üç önemli politika aracı olduğunu yazarlar. Ayrıca bu kitaplarda bu üç aracın birbiriyle uyumlu kullanılması gerektiği de ileri sürülür.
Örnek olarak, eğer enflasyonla mücadele söz konusuysa ve enflasyonun nedeni olarak da toplam talebin toplam arzdan çok yüksek olma hali gösteriliyorsa (ki Türkiye’de ağırlıklı resmi görüş bu yönde), bu üç politika aracının da sıkı olması gerekir. Yani sıkı para, sıkı maliye ve sıkı gelir politikası üçlüsünün uyumlu olması, biri “beyaz” derken diğerlerinin “siyah” dememesi gerekir.
İktidar bu kurala ne kadar uyuyor?
Maliye politikası bir süredir sıkılaştırılıyor. 2025 yılında çok daha sıkı bir maliye politikası uygulanacağı Orta Vadeli Program ile daha önce açıklanmıştı.
Örnek olarak, mevcut yüzde17,4’lük toplam vergi yükünün (vergi/GSYH) seneye yaklaşık 1 puan yükseltilerek yüzde18,3’ün üzerine çıkarılması maliye politikasında sıkılaşmayı gösteriyor. Yani seneye daha fazla vergi salınacak.
Siyasal iktidar genelde sermayeden vergi almayı tercih etmediği için bu vergileri ağırlıklı olarak emekçilerden, halktan toplayacak. Son zamanlarda gerek elektrik ve doğal gaz fiyatlarına, gerekse de benzin, motorin, LPG ve alkollü içkiden alınan vergilere yapılan zamlar bunun bir kanıtı. Bu yüzden de bir maliye politikası aracı olarak 2025 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi gelecekte halktan yana değil, halka daha fazla kemer sıktıran bir bütçe olarak anılacaktır.
Harcamalar tarafında da özellikle de personele dönük harcamalarda ve halka dönük sosyal harcamalarda ve yatırım harcamalarında ciddi bir kesinti yani kemer sıkmaya gidileceği Bütçede açıklandı.
Kısaca, Bütçe önümüzdeki yıl kamu emekçilerinin ücret ve maaşlarına bu kesimleri rahatlatacak bir zam yapılmasının mümkün olmayacağını ifade ediyor. Zira personel harcamaları 2023’ten 2024’e yaklaşık yüzde102 oranında artırılmışken, 2025’te bu artışın sadece yüzde 30 olması hedefleniyor. Hali hazırda 11 aylık sermaye transferlerinin sadece yüzde 10 oranında gerçekleşmesi ise (eğer aralık ayında bu açık kapatılmazsa), izlenen maliye politikasının yeni yatırımların yapılmasını amaçlamadığını gösteriyor.
Yüzde 44 yeniden değerleme oranı
İlave olarak, yüzde 43,93 olarak belirlenen yeniden değerleme oranını düşürme yetkisi varken Cumhurbaşkanı bu yetkisini kullanmadı.
Böylece devlet, gelir vergisi dilimleri, motorlu taşıtlar vergisi tutarları, çevre temizlik vergisi tutarları, usulsüzlük, özel usulsüzlük cezaları gibi çeşitli had ve miktarlar, maktu damga vergileri ve damga vergisine ilişkin üst sınır, yurt dışı çıkış harcı, pasaport harçları ve trafik cezaları da dahil olmak üzere, alacakları konusunda hedeflenen enflasyon oranının (yüzde 21) en az iki katı bir oran uygulayacak.
Son üç yılın en düşük asgari ücret zammı
Gelirler politikası alanında son yılların en düşük asgari ücret zammının yapılması (yüzde 30) iktidarın sıkı gelir politikası uygulamaya kararlı olduğunu gösteriyor.
Çünkü 2023 yılında asgari ücrete yüzde 34’ü; 2024 Ocak ayında yüzde 49’u aşan oranda zam yapılmıştı. Bu yıl bunun yüzde 30’a düşürülmesi enflasyonla mücadelenin faturasının asıl olarak toplumun en yoksullarına, en korumasızlarına, en örgütsüzlerine ödettirileceğinin bir kanıtı.
Son olarak, para politikası kapsamında politika faizinin düşürülmesi ve bu düşüşün muhtemelen sürecek olması bundan böyle sıkı para politikasından adım adım vaz geçileceği yani bu politikanın gevşetileceği anlamına geliyor.
Bu, artık “bir erken seçim hamlesi midir yoksa sermayenin özellikle de durgunluk ve ağır borç yükü içindeki kesimlerinin rahatlatılarak gazlarının alınma operasyonu mudur”, ilerde anlaşılacak.
2 sıkı 1 gevşek
O halde biz emekçiler adına şu soruları soralım iktidara:
Eğer politika faizini “enflasyonda durum iyiye gidiyor” diye düşürdüyseniz, aynı gerekçeyle asgari ücretliye daha fazla zam yapabilirdiniz, neden yapmadınız?
Toplam talebi düşürmek için asgari ücret zammını daha yüksek tutamadığınızı söylüyorsunuz. Peki faiz indirimleri toplam talebi (para kullanma ve kredi maliyetlerinin düşmesinden dolayı) artırmayacak mı?
Neden patronlar söz konusu olduğunda vidayı gevşetiyor, işçiler söz konusu olduğunda vidayı daha da sıkıyorsunuz?
Sanayicisinden, inşaatçısına, büyük tüccarından bankacısına kadar sermaye sınıfının kârlarını daha da artırarak onları mutlu ederken, asgari ücreti açlık ücretine dönüştürerek işçi sınıfını, emekçileri perişan ettiğinizin farkında değil misiniz?
Mustafa Durmuş kimdir?
Akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit'te doğdu. 1977 yılından itibaren Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.
'Güney Kore'de İhracata Dönük Kalkınma Modeli' üzerine doktora tezi yazdı (1989).
TÜRK-İŞ'e bağlı YOL-İŞ Federasyonu'nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF'de öğretim ve özel üst düzey yöneticilik yaptı.
Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye öğretim bölümü üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı 'Alternatif Akademi' adlı bir tükenme ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var.
Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında.
|