31 Temmuz 2017

Adalet Yürüyüşü sonrası CHP (ve Demokrasi Bloğu) ne yapmalı?

CHP en kısa zamanda, “Herkes için Adalet ve Özgürlük” talebini toplumdan gelen katılımcı bir süreç sonucunda ve bir kurultayla programına, doktrinine ve kimliğine yansıtmalı

Türkiye’nin demokrasiye ve asgari düzeyde kanun ve hukuk devletine geri dönebilmesi, herkesin güvenle ve onuruyla yaşayabileceği bir ülke olabilmesi için, mutlaka güçlü ve demokratik, halkı ikna eden bir iktidar alternatifinin ortaya çıkması gerekiyor. Geçmişe değil geleceğe yönelik, pozitif, yaşamı ve herkes için adaleti ön plana çıkaran bir gelecek vizyonu gerekiyor.

Adalet Yürüyüşü ve mitingiyle Cumhuriyet Halk Partisi bu yolda hem kendisi hem de Türkiye için çok önemli bir adım attı ve iki şeyi başardı. Birincisi, Türkiye’nin (eskiden beri ama özellikle içinden geçtiğimiz dönemdeki) en önemli ihtiyacını, yani herkes için hak, hukuk ve adalet ihtiyacını ve talebini çarpıcı bir yöntemle gündeme getirdi. İkincisi, sivil toplumla ve tabanıyla bir araya geldi, beraber hareket etti. Güven alıp ümit aşıladı. Daha önce yeterince diyalog kuramadığı birçok kesimle temas etti.

En önemlisi, bunu CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu kendi başına ve sadece sözle değil, halkla birlikte 432 kilometre yürüyerek yaptı. Hem adalet talebine hem de bunun ayrılmaz bir parçası olan anayasal hak ve özgürlüklere, özellikle de toplantı ve gösteri hürriyetine sahip çıktı. Bunun toplumda karşılığının olduğunu da Maltepe’de milyonlarca kişiyi toplayarak gördü. Kılıçdaroğlu’nun miting konuşması da makul, yapıcı ve başarılıydı.

Ama bundan sonra ne olacağı sorusuna (belki henüz) yanıt vermedi. Bu adımların devam etmesi gerekiyor. Peki ama nasıl?

Yani bundan sonra nasıl devam edilecek, CHP ve demokratik muhalefet ne yapmalı?

Yapılacak ve yapılabilecek çok şey var. Ama, başka adımlar yanında, burada bahsetmek istediğim en önemlisi bence şu: 

CHP en kısa zamanda, “Herkes için Adalet ve Özgürlük” talebini toplumdan gelen katılımcı bir süreç sonucunda ve bir kurultayla programına, doktrinine ve kimliğine yansıtmalı.

Önce, ülke genelinde—aynen yürüyüşte olduğu gibi—partili, partisiz ve başka partilerden herkesin katılabildiği, demokratik ve barışçı, “adalet ve özgürlük toplantıları” düzenlemeli. Sivil toplumu konuşturmalı ve halkı, gençleri dinlemeli. Herkes için adalet talebinin içini dolduracak olan ve sivil toplum temelli bu süreç en az birkaç ay gibi bir süre devam etmeli. Ama toplumda birikmiş o kadar talep ve mağduriyet var ki, çok da uzun sürmesi gerekmeyebilir. Yürüyüş’deki felsefe ve kurallar (örneğin parti sembolü ve kimliği kullanmadan katılım) toplantılarda da kullanılabilir.

Bundan sonra da, ülkenin dört köşesine yayılmış bu toplantılardan gelen meşruiyete ve taleplere dayanarak, programındaki değişiklikleri bir kurultay ile açıklayıp zapta geçirmeli. Kurultayda tüm bu toplantılardan gelen adalet ve özgürlük talepleri dillendirilmeli ve tartışılmalı. Gerekirse bir gün sadece sivil toplumdan gelen talepleri kürsüden okumaya ayrılmalı.

Yani en net, kararlı ve güvenilir bir biçimde, ve sivil topluma dayanan bir süreci gerçekleştirdikten sonra, Herkes İçin Adalet ve Özgürlük İlkesi CHP’nin programına, tarihine ve kimliğine yerleşmeli.

Bunu en etkili biçimde yapmanın bir yolu, sembolik önemi büyük olan Altı Ok’un yanına herkes için “Adalet ve Özgürlük” ilkesini eklemek olabilir. CHP gibi köklü partilerin temel belgeleri ve sembolleri, tarihsel birikimlerini yansıtır ve geçmişlerini yadsımadan geleceğe yönelik gelişir. Yaşadıkları deneyimlerin ve gelişimlerin tanıklığını yapar ve hatırlatır. Altı Ok da CHP için böyle. Yedinci Ok da 2017 yılında Türkiye’nin ve dünyanın vardığı noktayı, CHP’nin bundan çıkardığı sonucu yansıtır.

Ama bu uygun görülmezse başka formüller de bulunabilir. Önemli olan, kalıcı, nitelikli ve ivme kazandıran bir kırılma noktası, kazanım ve adım olması.

Bu CHP ve Türkiye için, hatta dünya için neden gerekli, yararlı ve önemli?

Adalet Yürüyüşü tarihsel öneme sahip bir eylem oldu. Bunu CHP’nin doktrinine ve programına yansıtması gerekir.

- Bu yansıma sadece ideolojik değil pratik boyutta da olmalı. Adalet Yürüyüşü CHP adına (en azından son on yıllar için) yeni ve farklı bir siyaset yapma biçimini ve anlayışını yansıttığı için çok değerli oldu. Bunun devam etmesi önemli. İşte tam da bu yüzden, program değişikliği tabanla ve sivil toplumla beraber yürüyerek yapılmalı. Demokrasi Bloğu’yla beraber yapılmalı.

- Bugün iktidara yerleşmiş olan, halka ve sivil topluma yukarıdan bakan buyurgan ve elitist tavra karşı en etkili yanıt verilmiş ve alternatif yaratılmış olur.

- Bu süreçteki (Adalet ve Özgürlük toplantıları sonrasında kurultay ve program değişiklikleri) tartışmalar ve yapılacak değişiklikler, CHP’ye (ve Türkiye’ye) önümüzdeki seçimler için ışık tutar. Önümüzdeki seçimlere hangi programla ve vaatlerle girilecek? Bu yaşamsal seçimlerde kullanılacak dilin ve fikirsel altyapının önemli bir kısmı bu süreç sonucunda şekillenebilir. Ve halkın katılımıyla belirlendiği için daha baştan başarı şansı yükselmiş olur.

- İktidarın iç tüzük değişiklikleriyle Meclis’teki tartışmaları bile kısmaya çalıştığı bir dönemde bu katılımcı yaklaşım farkı halkın gözünden kaçmayacaktır.

- Öte yandan bu süreç (tıpkı referandum ve Adalet Yürüyüşü sürecinde olduğu gibi) daha önce bir araya gelmemiş kesimleri bir araya getirebilir ve yaratılan sinerjiyi artarak devam ettirebilir. Hem CHP hem de Demokrasi Bloğu için büyük kazanım olur. Önümüzdeki seçim kampanyası organizasyonlarına yönelik yeni bağlar ve ortaklıklar doğurur.

- Türkiye’nin yeni ve tabandan gelen bir gelecek vizyonuna ve güven ortamına ihtiyacı var. Yeni ve çoğulcu demokratik değerlere ve fikirlere ihtiyacı var. Bunların filizlenmesine aracılık ederek CHP hem kendisi hem de Türkiye için çok hayırlı bir iş yapmış olur.

- CHP birçok alanda doğru şeyleri söylüyor ama yeterince inandırıcı olamıyor. Bu konuda Adalet Yürüyüşü’yle büyük atılım yaptı. Bir irade beyanında bulundu. Bu beyanın yeterince inandırıcı, kalıcı ve güvenilir olabilmesi için, programına ve en temel ilkelerine yansıması ve vurgulanması gerekir.

- Dünyada da CHP gibi tarihsel kökleri güçlü partilerin, tarihsel kimliklerini reddetmeksizin var olan imajlarını değiştirmeleri bu şekilde olmuş. Temel doktrinlerine önemli eklemeler yaparak yeni atılımları başarabilmişler.

- CHP Türkiye’ye cumhuriyet, milli devlet, laiklik ve çok partili siyaset sistem gibi tarihsel ve uzun soluklu kazanımları getirmekte lider rol oynayan parti. Ama bunu yaparken de (kimine göre zorunlu olarak kimine göre de yanlış politika ve ideoloji seçimleri sonucu) “halk için ama halka rağmen” anlayışıyla otoriter politikalar uygulamış veya bu tür politikalarla bağdaştırılmış. Bu uygulamalar birçok kesimde dışlanmışlık ve mağduriyet duygusu yaratmış. Üzerinden bu kadar zaman geçtikten sonra ve çok farklı tarihsel koşulardaki uygulamalardan dolayı bugün CHP’yi sorumlu tutmak adil bir yaklaşım değil. Başat sorumlu bunca on yıldır iktidarı elinde tutan ve çözüm bulmayan sağ iktidarlar. Ama gene de, haklı veya haksız bu tarihsel “bagaj” dolaylı yollardan CHP’ye yükleniyor ve büyümesini engelliyor. CHP bu engeli aşmak için, başta geçmişte pek de adil davranmadığı kesimlere yönelik olmak üzere, gelecekte herkese adil davranacağı konusunda güven verici ve bağlayıcı adımlar atabilir.

- Birçok kesim bugünkü durumdan rahatsız olsa da, gene de CHP’ye yönelmekten çekiniyor. Çünkü ideolojisinin değişmeyeceğini, kendilerine sahip çıkmayacağını düşünüyorlar. AKP dönemindeki kazanımlarının ellerinden alınacağını düşünüyorlar. Veya buna inandırılıyorlar. Bu durum Türkiye’de demokrasiye, Olağan Hale dönüş ve gerçek bir demokrasinin gelişmesi açısından büyük bir handikap.

- Bu durumu değiştirmek ve bu kesimlerle de bağ kurabilmek için, CHP’nin güçlü ve kalıcı bir irade beyanında bulunması gerekiyor. Bunu da katılımcı bir yöntemle yaparak, “Herkes için Özgürlük ve Adalet” iradesini uygulamada da göstererek yapabilir.

- Laiklik, devletçilik ve milliyetçilik gibi ilkeler, “Herkes için Adalet ve Özgürlük” ilkesiyle çelişen şekillerde yorumlanabiliyor. Veya algılanabiliyor. Geçmişte de çoğulculuğa, özgürlüğe ve çeşitliliğe hizmet eden politikalar yanında bu değerlere şüpheyle bakan, türdeş toplum özlemini yansıtan otoriter politikaları meşrulaştırmak için kullanılabilmiş. Herkes için Adalet ve Özgürlük ilkesi bu tür otoriter yorumları engellemeye ve dengelemeye yardımcı olur.

- CHP Özgürlükçü ve Adil Laiklik, Çok Renkli Halkçılık ve Milliyetçilik, Topluma Saygılı ve Demokratik Devletçilik gibi yeni kavramlar ve sloganlar üretebilmeli. Bunu da özgüvenle yani geçmişini reddetmeden ama yüzleşerek yapabilmeli. Programındaki en temel ilkeleri dayanak gösterebilmeli.

- Böyle bir adım (Adalet ve Özgürlük toplantıları yoluyla program değişikliği) referandumda önemli başarı kazanan Hayır Bloğu’nun CHP dışındaki katmanlarının güvenini kazanmak için çok yararlı olur. CHP’nin kendi örgütüne ve tabanına da yeni hedefler ve anlayışlar, gaye duygusu ve heyecan aşılar.

- Türkiye’de çok partili hayata geçildiğinden beri sağ siyaset (Adalet Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi..) adalet ve özgürlük kavramlarını hayata geçirmek iddiasıyla toplumdan destek aldı. En son Adalet ve Kalkınma Partisi ile—eğer samimiyse--bu vaadini gerçekleştirebilmek için hiçbir mazerete yer bırakmayacak, her istediği politikayı uygulayabilecek kadar güç kazandı. Ama kendi iradi (istençli) seçimleriyle bunu yapmayacağını veya yapamayacağını gösterdi. Herkes için adaleti savunmadığı anlaşıldı. Ama bu sağ siyaset içinde herkes böyle düşünüyor anlamına gelmiyor. Bu süreçte sağ siyaset içinde farklı ve nispeten çoğulcu düşünen aktörler de güç ve zemin kaybetti. Böyle bir adım sağ siyaset içinde de daha demokratik seslerin çıkmasına yardımcı olabilir.

- Türkiye’nin gerçek anlamda bir “Adalet ve Özgürlük Partisi”ne ve siyasetine ihtiyacı var. Yani adalet ve özgürlük değerlerini herkes için savunan ve ön plana çıkaran bir siyasete.

- Bu adım çağa uygun yani dünyadaki trendlerle de uyumlu olur. Türkiye’deki siyasetin dünyada gelişmekte olan fay hatlarından ve siyaset biçimlerinden beslenmesine yardımcı olur. Türkiye’nin dünyada hızla bozulan imajını düzeltmeye hizmet eder.

Elbette, özgürlük ve adalet kavramları CHP’nin mevcut programında ve geleneğinde zaten var. Ama toplum nezdinde net ve güçlü adımlar atması gerekiyor. Güçlü bir mesajla “eskiye dönmeyi değil herkes için adalet ve özgürlük temelinde daha iyi bir düzeni” savunduğunu göstermesi lazım. Bunu da paraya ve devlet gücüne değil topluma dayanarak istediğini halka iletmesi gerekiyor.

Yeterince iletişim kuramadığı kesimlere de—Kürtler, dindarlar, kırsal kesimde yaşayanlar, Gayrimüslimler, dış dünya gibi—ulaşabilmesi, kendini anlatabilmesi gerekiyor.

Toplumun geleceğe dönük pozitif vizyonlara ihtiyacı var. Bu vizyonlar Demokrasi Bloğu’nu oluşturan tüm kesimlerden gelmeli.

Sosyal adalet, demokraside adalet ve adil bir yargı sistemi. Gelir dağılımından medyaya ve iş hayatına, eğitimden çevreye ve seçim sistemine kadar her alanda daha eşit fırsata ve daha fazla kamu yararına dayalı, daha adil politikalar ve temsiliyet. Gazetecilere özgürlük ve iş güvencesi. Şiddete karışmayan bütün vatandaşların ifade özgürlüğünü gözeten bir devlet. Tüm vatandaşlarına saygıyla yaklaşan bir yönetim. Türkiye’nin bunlara ihtiyacı var, insanlar talep ediyor ve sahip olmaması için bir neden yok.

Eğer CHP böyle bir adım atarsa, Demokrasi Bloğu’nu oluşturan tüm kesimlerin de bu çabaya fiilen destek olması ve “Herkes İçin Adalet ve Özgürlük” ilkesinin içini doldurmaya ve fiiliyata geçirmeye yardımcı olması gerektiğini düşünüyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Çözüm hangi siyasette: Hangi normalleşme, hangi barış?

Muhalefet açısından iktidarın hamlelerini sadece "kral çıplak" diye haykırarak boşa çıkarmak maalesef mümkün değil. Çünkü onu zaten herkes biliyor. Ve otoriter güç siyaseti için hakikatlerin bir önemi yok, onlar sadece birer araç, iddiadan güç devşirme siyaseti güdegeldi

Türkiye nereye kadar?: Erken seçim mi normal seçim mi? (I)

Önümüzdeki dört yıl mevcut iktidarla geçerse eğer, bu sürede gerçekleşecek çürümeyle her birinin çözümüne bir on yıl daha eklemek gerekebilir. Peki bu yanıtlar ışığında Türkiye yeni bir genel seçim için 2028’e dek bekleyebilir mi?

Halkın egemenliğini hatırlayıp hatırlattığı gün 31 Mart

Acaba Pazar günkü sonuçlar genel seçimde gerçekleşseydi Cumhurbaşkanı balkon konuşmasında bu kadar kolay sonucu kabul eder ve mazbatayı teslim eder miydi?

"
"