Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğindeki Adalet Yürüyüşü (en azından bu etabı) 9 Temmuz Pazar günü Maltepe’deki mitingle sonlanacak. CHP uzun zamandır toplumsal muhalefete liderlik edememekle, tabanla ve toplumla yeterince temas etmemekle, iktidara inandırıcı bir alternatif olamamakla eleştiriliyordu. Bu yürüyüşle büyük bir atılım yaptı. Daha şimdiden Türkiye demokrasi tarihine (Gandi yürüyüşü rekoru doğruysa aynı zamanda dünya) geçti. Kararlı şekilde genelde barışçı, uzlaştırıcı ve (sessiz çoğunluğun ortak arayışı olduğunu düşündüğüm) eşit adalet temelli bir dil kullandı. Çok da doğru yaptı.
İstisnalar dışında ana akım ve iktidar yanlısı medyaysa, referandum sürecindeki eşitsiz ve adaletsiz yaklaşımını Adalet Yürüyüşü sırasında da devam ettirdi. Yürüyüşe destek verenlerin de vergisini almakta beis görmeyen TRT, “sözde adalet” terimini kullanarak adaletsizliğe tuz biber ekti. Ama tüm bunlar yürüyüşün, CHP’nin ve demokrasi bloğunun lehine de olabilir. Çünkü bu ülkede uzun vadede önemli ve belirleyici olanlar hep, kısa vadede özellikle iktidarlar ve elitler tarafından yok sayılan, küçümsenmek istenen gelişmeler olmuş. Kitlelerin sessizce ilgilenip sempati duyduğu, orantısız güç kullanan elitlere içerledikleri olaylar olmuş. Bizzat bugünkü iktidarın kendi tarihi bunun kanıtı değil mi?
Ya bundan sonra? Maltepe mitingine katılım ve organizasyon, ve Kılıçdaroğlu’nun konuşması, CHP’nin ve CHP örgütünün toplum nezdindeki imajı ve geleceğiyle ilgili önemli işaretler verecek. Demokrasi bloğunun geleceği için de.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında kritik olan, başarması gereken hedefler bence şunlar olacak.
- ‘’Bu iş böyle gitmiyor ama alternatif var, çözüm var, o da şu’’ mesajını güçlü ve inandırıcı bir şekilde verebilecek mi?
- Referandumda evet verenleri ve iktidar kesimini mümkün mertebe ötekileştirmeden Hayır Bloğunu ve CHP tabanını motive edebilecek ve güven verebilecek mi?
- Herkes için adalet talebini somut taleplerle ve inandırıcı önerilerle destekleyebilecek mi? Örneğin tutuklu vekiller, KHK mağdurları, iç tüzük ve meclisin yeniden işler hâle gelmesi, çalışan hakları, sandık güvenliği ve yargı sistemi reformuyla ilgili talepler. Belki en acil konu OHAL’in kaldırılması konusunda toplumsal ve siyasal bir koalisyon zemini yaratabilecek mi? OHAL zaten tanımı gereği normal hukuk sisteminin dışına çıkmak anlamına geliyor ve birçok sorunun kaynağı. Yılların birikimi olan herkese ait kamusal kaynaklar kimseye sormadan bir kararnameyle bir yerden alınıp bir başka yere aktarılabiliyor. Vatandaşların en temel hakları ve özgürlükleri ellerinden alınabiliyor. Ülkenin uluslararası itibarı ve imajı hızla kötülüyor. OHAL rejimlerinin bir kere geldikten sonra antidemokratik ortamlarda süreklileşme eğilimi var. Örneğin Tayvan’da 38 yıl (1949-1987), Almanya’da 12 yıl (1933-1945), Mısır’da (en son) 30 yıl (1981-2011) yenilene yenilene devam etmişti.
- CHP’ye yönelik özellikle son yıllarda getirilen hata eleştirilerine, geçmişe saplanmadan ama kısa, samimi ve inandırıcı açıklamalar getirebilecek mi? Örneğin 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonraki koalisyon görüşmeleri uzadığında neden daha çabuk tepki verilmedi? Şaibeli 16 Nisan referandumu sonrası neden hemen daha etkili tepki verilemedi? Dokunulmazlıkların kaldırılmasına neden Evet dendi? HDP’li vekiller tutuklandığında neden yeterli tepki verilmedi? ”HDP’yi eleştiriyoruz ama herkes gibi adil yargılanma haklarını da sonuna kadar savunuyoruz, gerçekten zorunlu olmadıkça herkes tutuksuz yargılanmalı.. istisnasız tüm seçmenlerin temsil hakkını savunuyoruz ve koruyacağız” diyebiliyor mu?
- Bu olayların çoğunda CHP’in kusuru olmakla beraber, asıl sorumlu olanın iktidarın otoriterliği ve samimiyetsizliği olduğuna kamuoyunu inandırabilecek mi?
- CHP’nin gerçekten herkes için—örneğin Kürtler ve muhafazakâr dindarlar--adalet istediğine inandırabilmek için kritik sorulara yanıt verebilecek mi? Onların sorunlarını CHP nasıl çözer, yeni bir vizyon sunabilecek mi?
- CHP’ye şüpheyle bakan ama kazanabileceği, beyaz ve mavi yakalı muhafazakârlar, ev kadınları, Kürtler gibi gruplara inandırıcı mesajlar verebilecek mi?
- Başta AB ve Ortadoğu ile ilişkiler olmak üzere, hükümeti eleştirmenin ötesinde ülkenin önünü açacak bir vizyon sunabilecek mi? ”Millete değil dış aktörlere yaslandığı” imajını vermeden ”dış dünyada sarsılan itibar ve barışçı ilişkiler nasıl yeniden kurulabilir” anlatabilecek mi? Bu konuda ”AB’den de adalet istiyoruz, müzakerelerin kesilmesini değil tutarlı müzakere süreci istiyoruz” söylemi ümit verdi.
- Gerek ilkesel gerekse somut anlamda adalet yürüyüşü ya da arayışı nasıl devam edecek? Sivil toplumu heyecanlandıran ve ‘’bir şeyler yapma’’ isteğini yapıcı ve barışçı eylemlere kanalize edebilecek bir ‘’yol planı’’ sunabilecek mi? Edirne’ye ve Silivri’ye heyet gidecek mi?
- Önümüzdeki dönemde CHP’yi halkın, mağdurların yanında olan ve tabandan beslenen aktör, iktidarı ise artık orantısız ayrıcalıklardan yararlanan ve güç zehirlenmesi içindeki elitler olarak konumlandırabilecek mi?
- ”Madem Türkiye sivil darbe yaşıyor o zaman demokrasi bloğu ne yapmalı?” sorusuna net ve güven veren bir yanıt verebilecek mi?
- 15 Temmuz nasıl anılmalı? İktidarın planladıklarına alternatif, daha birleştirici ve demokratik bir vizyon sunabilecek mi?
- Ülkenin geleceği için toplumu birleştirebilecek ve heyecanlandıracak pozitif bir vizyon ve program sunabilecek mi?
- 2019’da demokratik restorasyon nasıl olur? Bu konuda bir şey diyecek mi?
Tüm bunları hiçbir konuşma ve eylem aynı anda ve bir anda başaramaz. Ama ne kadarını yaparsa o kadar başarılı olacak.
Adalet Yürüyüşü zaten gerek CHP için gerekse de daha önce ortak hareket etmemiş ama bugün adalet arayışında birleşen kesimler için, tabanda barışçı siyaset yapmak konusunda bir deneyim ve öğrenme sürecini yansıtıyor. Yüzde 50+1 için siyaset ve söylem üretmeyi öğrenme, pratik ve güven kazanma anlamına geliyor.
2019’a doğru demokratik restorasyon için önemli olan önce programın, fikirlerin ve tabanın ortaya çıkması. Adaylar da akabinde gelecektir. Maltepe (umarım ismi Adalet Meydanı olarak değişir) mitingi bu açıdan önemli bir mihenk taşı olacak.
Eninde sonunda barışçı bir dil, hukuk ve uzlaşma arayışı siyasete mutlaka egemen olacak. 2019’a yaklaştıkça bu talep demokratik sivil toplumdan gitgide daha çok gelecek. Çoğunluk, eski ayrılıkları bir kenara koyup, ortak gelecek ve herkes için hukuk ve adalet temelinde uzlaşmanın tek çıkış yolu olduğu kanaatine varacak.