1997 yılı. Türkiye’de 28 Şubat rüzgârları esiyor. O günlerde Türk Sanayici ve İş insanları Derneği’nin (TÜSİAD) yayınlanan bir raporu uzun uzun tartışılıyor. Demokrasi Raporu olarak hafızalara kazınan tam ismi ‘Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri’ olan Prof. Dr. Bülent Tanör’ün çalışmasında, ifade özgürlüğünden Kürt sorununa (anadilde eğitim hakkı gibi ) o dönem için ‘kırmızı çizgi kabul edilen’ (ne yazık ki hâlâ) ezber bozan öneriler var. Siyasette askerin ağırlığının-baskısının olduğu o günlerde ‘Genelkurmay Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmalı, MGK kaldırılmalı’ şeklinde ‘sivilleşme’ yolunu açacak konular da ortaya atılıyor. Hem dernek içinde hem memlekette uzun süren tartışılacak rapor aslında ‘cini şişeden çıkartıyor’.
Rapor 10. Yılında (2007 Ömer Sabancı başkanken) Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zafer Üskül tarafından güncellendi. (Tam adı: Türk Demokrasisinde 130 yıl: Prof.Dr. Bülent Tanör’ün Anısına Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri 10. Yıl Güncellemesi). Burada da öne çıkartılan nokta Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu demokratik katılımcı bir anayasa yapımı önerisiydi.
Raporun 20. Yılında yani 2017’de TÜSİAD ‘demokrasi ve anayasa konularında’ toplumun çoğunluğu gibi ‘suskun’ kaldı. O günler Türkiye’yi kaosa sürükleyecek ‘Türk tipi başkanlık sistemi’ referandumuna giden günlerdi. O güne kadar her geçen gün eksilen demokrasi ve hukuk o günden sonra neredeyse tamamen kayboldu.
TÜSİAD yarın yapacağı Yüksek İstişare Kurulu toplantısında uzun süredir üstünde çalışılan bir proje de tanıtılacak. Projenin adı: Geleceği İnşa…
Proje Türkiye’nin geleceğini inşası için bir yol haritası önerecek. Bu yol haritasının 3 önemli ayağı var.
Birincisi bu çalışmanın oluşmasında ağırlıklı olarak TÜSİAD’ın genç kuşağının etkisi oldu. Kurucular da, orta kuşak da çalışmada yer aldı, öneri ve katkıda bulundu ama ana fikir gençler. Nasıl bir ülkede yaşamak istediklerini ortaya koyan bir çalışma.
İkincisi şu anki Cumhurbaşkanlığı Hükûmet sisteminin Türkiye’yi getirdiği açmazı net olarak ortaya koyuyorlar. Doğrudan ‘bu sistem kalksın’ cümlesi yok ama ‘denge-denetlemenin yokluğundan’ kurumsal erezyona memleketin içinde bulunduğu durumun net bir fotoğrafı var. ‘Bu şekilde sürmesinin neredeyse imkânsız olduğu’ anlatılardan-yazılardan ortaya çıkıyor.
Üçüncüsü açık bir şekilde demokrasi vurgusu var. Özgürlük ve adalet çağrısı yapılıyor. İş insanı örgütü ‘eşitlik’ konusunun altını çiziyor. Bunun öneminden bahsediyor.
Şimdi kimileri TÜSİAD’ın bu çalışmasını geç ve eksik bulacaktır. Haklılar da… Ama herkes bir çıkış arıyor. Ve bu çıkış için toplumun her kesiminin, iş insanlarının sendikaların akademinin fikrini, duruşunu ortaya koyması gerekiyor. Birlikte bir arada yaşamak için herkesin sesinin, fikrinin önemi var.