14 Kasım 2024

Kaygıda ortaklık büyürken “Çözerse Erdoğan çözer” final yapıyor, iyi de kim çözer? 

Ekonomiden hukuka yaptığı yanlışlarla memleketi birbirinden farklı krizlere sokmuş olsa da her hâl ve karda özellikle kendi seçmeni ‘bir bildiği vardır’dan ‘din-güvenlik-ortak bizlik’ söylemini ‘satın almasına’, hemen her koşulda Erdoğan’ı destekledi. Uzun süre ‘Çözerse Erdoğan çözer’ tezi adeta Erdoğan için adı konulmamış bir ‘güven-destek’ sloganı oldU

Türkiye’nin saygın araştırmacı-analistlerinden Bekir Ağırdır’ın kurucusu olduğu Veri Enstitüsü için yapılan bir araştırma sonucu, siyasi tercihlerden bağımsız toplumun ortaklaştığı bir noktayı gösteriyor: Kaygıda ortaklık.

Araştırmada;  

‘Yaşadığım bölgede gece yalnız yürürken güvende hissederim’, ‘işimi kaybedersem kısa sürede benzer ya da daha iyi bir iş bulabilirim’ sorularına; kesinlikle yanlış ve yanlış yanıtı verenlerin yüksek oranı…

‘Parasız kalıp muhtaç olmaktan korkarım’, ‘maddi sıkıntılar nedeniyle sürekli stres altındayım’, ‘maddi sıkıntılar nedeniyle sosyal etkinliklerden uzak duruyorum’, ‘yaşlandığımda bana bakacak kimsemin olmayacağını düşünüyorum’ sorularına kesinlikle doğru ve doğru yanıtı verenlerin yüksek oranı…

Toplumun güvenlikten ekonomiye içinde bulunduğu endişe durumunu, daha da açık bir tarifle travmayı ortaya koyuyor.

Buradan başka bir veriyi de paylaşıp devam edeyim. Kamuoyunun yakından izlediği PanaromaTR’nin de aralarında bulunduğu referans alınan araştırma kuruluşlarının aylık çalışmalarında sorulardan biri olan hangi parti-lider önde sonuçlarının birinciyi bir-iki puanla değişir gösteren sonuçlarından çok, ‘kararsız, oy vermeyecek’ olarak yanıt verenlerinin oranının yüzde 35’i bulmasına odaklanmak gerekiyor. Elbette seçimlere daha minimum iki-üç yıl olması da bu oranın yüksek çıkmasına neden oluyordur ama halkın siyasetin genelinden, ‘bu parti-bu lider çözer’ fikri-beklentisinden giderek uzaklaştığı görülüyor. Sadece ‘apati’ denilerek geçiştirilemeyecek farklı bir durum bu. 

Burada Türkiye’yi 22 yıldır yöneten Tayyip Erdoğan’a elbette ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Bu uzun süreçte ekonomiden hukuka yaptığı yanlışlarla memleketi birbirinden farklı krizlere sokmuş olsa da her hâl ve karda özellikle kendi seçmeni ‘bir bildiği vardır’dan ‘din-güvenlik-ortak bizlik’ söylemini ‘satın almasına’, hemen her koşulda Erdoğan’ı destekledi. Uzun süre ‘Çözerse Erdoğan çözer’ tezi adeta Erdoğan için adı konulmamış bir ‘güven-destek’ sloganı oldu. 2023 seçimlerine giden süreçte bu algı eriyordu, bu gözüküyordu ama gerek kendisinin devlet içindeki kontrol gerektiğinde yönlendirme gücü, gerek medya-yargı üzerindeki hakimiyetiyle rakiplerini ‘ötekileştirme-hedefe koyma-etkisizleştirme performansı’  elbette karşısında bütünlük gösteremeyen muhalefetin durumu ona yeniden seçimleri kazandırdı.

Başta sivil toplum kuruluşları toplumsal muhalefet zayıf iddialar-iddianamelerle sonu hapiste biten örneklerle korkutulup-sindirilmiş olduğundan, kurumsal muhalefet yani siyasi partilerin ortaya koyacağı performans elbette daha sıkı takip ediliyor.

Burada hem tarihsel kurucu misyonu hem de son seçimlerden birinci parti çıkmış, anketlerde hala ilk sırada çıkan CHP ile ilgili birkaç cümle sarf etmek gerekiyor. Parti içinde dünyadaki ve Türkiye’deki mevcut-potansiyel riskleri ve fırsatları analiz ederek toplumun önüne bir yol haritası konulacağına iç tartışmalarla vakit-umut kaybediliyor.

Eski genel başkan mı-yeni genel başkan mı, cumhurbaşkanlığı adaylığı için İstanbul’un başkanı mı Ankara’nın başkanı mı, yeniden kurultay mı kurultaysız devam mı yerine… Ekonomide, demokraside, hukukta, Kürt sorununda, dış politikada birbirini bütünleyen projeler, önerilerle halkın karşısına çıkılsa… İktidarın yaratamadığı umut, ortak gelecek için tartışma zemini kurulsa… Kurumsal muhalefetin iç tartışmalarının, liderlik çekişmelerinin toplumsal muhalefeti de etkisizleştirdiğinin farkına varılsa… CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel, partinin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş… Her birinin toplumda bir karşılığı var. Bu isimlerin bir arada durduğu, parti içinin, liderlik-adaylık beklentisinin değil, memleket genelinin ortak bir akılla nasıl yönetileceğine dair bir birlik, toplumun önüne bir yeni bir hedef-umut konulsa… “Çözerse onlar çözer” noktasına hızla gelineceğini, ortak bir düşünme-tartışma zemini kurulacağını düşünüyorum.

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"