Hangi Türkiye’de yaşıyor, hangi Türkiye’ye ait hissediyorsunuz kendinizi? Muhafazakâr, seküler, milliyetçi… İktidara yakın ya da muhalif. Fakir veya zengin. Kentli-köylü…
Nerede yaşıyorsanız yaşayın bitip tükenmek bilmeyen karşılıklı ön yargılar, kızgınlıklar, birikimler…Sürekli bir rövanş hali. Sadece farklı mahallelerde değil aynı mahallelerde de… Ortak yaşamı, barışı, yeni bir hikâyeyi ‘var etmek’ yerine kişisel ‘varoluşu’ önceleyen ruh halleri. Haklı çıkmak-görünmek için karşısındakini yok etmeye çalışma çabası. Kendi kendinize soruyor musunuz bazen; ‘ne zamandır kendi mutluluğumdan çok başkasının mutsuzluğuna seviniyorum’ diye.
Başka bir soru. Aynı memlekette yaşayanların hangi görüşte olurlarsa olsunlar en azından adil bir ortamda yaşamayı istemeleri, bunun için mücadele etmeleri çok mu zor? Neden ‘başka’larının acılarına, uğradıkları haksızlıklara başınızı çeviriyorsunuz?
Birkaç hatırlatma…
Önceki gün bir haber geldi Ankara Elmadağ’dan. Makine ve Kimya Endüstrisi’ne ait roket fabrikasında önce yangın ardından patlama meydana geldi, beş işçi hayatını kaybetti. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin son raporuna göre 2023 yılının ilk dört ayında 585 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. AKP iktidarında yani 2002 yılından bu yana ‘sayı’ 31 bin 131. Bu ‘sayı’ların her birinin bir ‘can’ı temsil ettiğini kaç kişi hissediyor, peşine düşüyor. Benim tanıdığım bir ‘Can’ var. Can Atalay. 2014’te 301 madencinin göz göre göre hayatını yitirdiği Soma’da da başka bir maden cinayeti Ermenek’de de avukat kürsüsünde o vardı. Çorlu tren katliamı davasında da 11 evladın canını yitirdiği Adana Aladağ’daki yurdun davasında da. 2011’deki Ahmet Şık davasında da 2016’daki Cumhuriyet davasında da. Nerede bir zulüm haksızlık varsa o oradaydı. Tesadüf mü şu an hapiste olması, milletvekilliğini kazanmasına rağmen hala içerde tutulması? Ya da normal mi Bodrum’daki lahmacun fiyatlarından daha az konuşulması iş cinayetlerinin?
Her cumartesi bir rutini var polisin, devlet güçlerinin. 950 haftadır, demokratik-barışçıl yollardan evlatlarını arayan ‘Cumartesi Anneleri’ni ite-kaka göz altına almak. 25 Ağustos 2018’de 700. haftada dönemin içişleri bakanı Süleyman Soylu’nun talimatıyla başlayan zulüm aralıksız beş yıldır her cumartesi sürüyor. Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlara rağmen seslerini duyurmalarına izin verilmiyor. Kaç kişi bu durumun farkında, itiraz ediyor, dayanışıyor?
Dört gün önce Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde bir askerin kullandığı zırhlı aracın çarpması sonucu beş yaşındaki bir evlat öldü. İnsan Hakları Derneği’nin raporuna göre son 15 yılda asker ve polislerin kullandığı araçların çarpması sonucu 21’i çocuk 44 kişi öldü, 23’ü çocuk 94 kişi yaralandı. Bu kahredici durum sizi ne kadar etkiliyor?
Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen; Selahattin Demirtaş, Osman Kavala yedi yıldır hapiste. Beraat kararının verildiği günün ertesi yeni bir dava icat ediliyor. ‘Tutukluluk halleri’ sürüyor.
Ülkenin doğu ve güneydoğusunda seçilmiş belediye başkanları yerine kayyum atanıyor. Seçmen iradesi yok sayılıyor. Başkanları tutuklanıyor, üretilmiş delil ve gizli tanıklarla hapiste tutuluyor.
Demokratik siyaset mücadelesi veren Gülten Kışanak, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel ve pek çok isim yıllardır özgürlüklerinden yoksun. Ne hissediyorsunuz?
Boğaziçi Üniversitesi’nde özgür-özerk üniversite mücadelesi veren akademisyenler 515 gündür eylemde haberdar mısınız?
Daha önce Gezi davasından beraat eden sonra ‘ceza verilen’; akademisyen Hakan Altınay ‘Medeni’, şehir plancısı Tayfun Kahraman ‘Adalet’i Beklerken Deprem, Siyaset, Kent’ kitabını yazdı Silivri’de aynı hücrede. Film yapımcısı Çiğdem Mater Venedik Uluslararası Film Festivali’nde ödül aldı. Kent, kültür mirasını korumak için büyük çaba gösteren Mücella Yapıcı o da aynı davadan hapiste. Bazı hastalıkları var. Ama hastaneye gitmekten vazgeçmiş. Çünkü ellerine takılan kelepçeler fazla sıkılıyor, kolları çürüyormuş. Duydunuz mu?
Yoksulluğun yolsuzluğun, sokakta yerli-yabancı mafyanın cirit attığı bir ülke… Çocukların bile uyuşturucu kullanır olduğu uyuşturucunun geçiş değil, kalıcı-dağıtım merkezi haline geldiğine dair güvenlik güçlerinin raporları. Korkutmuyor mu sizi?
‘Bir siyasetçinin hastalığı beni sevindirmez, bir diğerinin mezhebi, ötekinin kimliği beni ilgilendirmez. Umudu dayanışmada, demokratik mücadelede ararım’ diyemeyecek misiniz?
‘Fakirler, deprem bölgesindekiler iktidara oy verdi, o zaman artık yardımlaşmam-dayanışmam’ tuzağına mı düşeceksiniz?
‘Ben yapacağımı yaptım’ diye vaz mı geçeceksiniz?
İktidar; siyaseti yalnızca partiler, Meclis, liderler ile sınırlayınca birkaç isim etrafında dönüyor hayat. Oysa akademi, bağımsız medya, sivil toplum, sanat değişimin dinamosu olur-olabilir. Bu yüzdendir akademiden, medyadan, sivil toplumdan isimlerin iftiralarla-düzmece iddianamelerle hapse gönderilip buralarda çalışan ‘diğerlerine’ gözdağı verilmesi. Farkındasınız değil mi bir ülkede hukuksuzluk başladığında er ya da geç herkesin kapısını çalar. Ve yine farkında mısınız gün geçtikçe iktidarın kendi gibi düşünmeyeni itibarsızlaştırma virüsü toplumun geneline yayılmakta.
Bitirirken…
Kendi kendime soruyorum bazen. Türkiye’de yaşayanlar iyi insanlar mı diye? Bu konuda nedir en yaygın tarif? ‘Evimi açtım, yemek yedirdim, cebimdekini paylaştım’… Bu mu gerçekten iyinin tarifi. Yoksa başkasına yapılan kötülüğe, haksızlığa, zulme itiraz etmek mi iyi olmanın yolu? Vereceğimiz yanıt memleketin geleceğini de şekillendirecek.
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|