Bir kitap…
Adı ”İçimden Geçen Zaman”
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) yayınları arasında çıkan kitaptan beni en çarpan kısım:
“İşkence insanlığa karşı işlenen en ağır suçlardan biridir. İnsanın en sevdiğini cansız yerde yatarken görmesi de işkence değil mi?”
Güldal Mumcu’nun eşi, gazeteci Uğur Mumcu’nun katledilmesinin peşinden kimseden korkmadan gidişinin öyküsü bu kitap. Korkmak derken içine her şeyi katın. Ne “başıma bir şey gelir”i , ne “kimseyi kırarım”ı düşünen. Siyasetçi, gazeteci, DGM savcısı, MİT Müsteşarı, hatta eşinin avukat ağabeyi… Herkesle gerçeğe, salt gerçeğe ulaşabilmek için mücadele etmiş bir kadın…
Tarihleriyle, tanıklarıyla bir belgesel…Yakın geçmişi anlamak, unutmamak için bir kitap…
O kadar çok isim ve olay var ki... Yazarın emeğine saygısızlık etmemek için sadece birkaç çarpıcı bölüm aktaracağım.
Uğur Mumcu suikastinin tarihi 24 Ocak 1993. Dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı Ülkü Çoşkun Güldal Mumcu’nun bilgisine başvurmak için ailenin evine gelir. Güldal Mumcu’nun yanında avukatları Emin Değer ve Uğur Mumcu’nun ablası Beyhan Gürson vardır. Bu görüşmeden bir kısım…Ülkü Çoşkun’un beraberindeki mübaşir ve yazıcının salondan çıkışının ardından söyledikleri: (sayfa 57-58)
“Güldal Hanım üstüme gelmeyin. Namus borcumuz dediler, bugüne kadar hükümetin hiçbir üyesi dosyanın ne olduğunu bana sormadı. Bu işi devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözer.”
“Nasıl yani hani Amerikan filmlerinden izliyoruz onun gibi mi?”
“Evet.”
“Temizlikçilerini de yolladılar mı?”
“Evet ama bu söylediklerimi basına açıklarsanız yalanlarım.”
Kitaptan ayrılıp birkaç not ekleyeyim. Suikast olduğunda iktidardan DYP - SHP koalisyonu vardır. Başbakan Süleyman Demirel, yardımcısı Erdal İnönü’dür. “Bu cinayeti çözmenin namus borcu olduğu” bu iktidar zamanında söylendi. 49. Hükümet yani. Şu an 61. Hükümet görev başında. “Gerçek katiller” hâlâ belirsiz.
Temizlik kısmına gelince... Suikastin hemen ardından Güldal Mumcu eşinin cansız bedeninin yanıbaşında oturduğu yerden şok içinde olanları seyrediyor. Ve şunları görüyor: (sayfa 17)
“Adamlar belirdi, ellerinde çalı süpürgeleri vardı. Kapıcılardan da süpürgeler istediler. Bir kısmı süpürürken bir kısmı da etraftan elleriyle bir şeyler topluyordu.”
DGM savcısı Ülkü Çoşkun ile bir başka karşılaşma. Bu kez DGM’de. (sayfa 70)
“Bana olayı aydınlatmam konusunda yazılı emir verilirse olay çözülür.”
“Size 'olayı aydınlatmayın' diyen kim? Bir savcı olarak önünüze gelen dosyayı aydınlatmakla yükümlüsünüz zaten.”
“Anlamıyorsunuz Güldal Hanım.”
“Evet anlamıyorum. Kim size olayı çözmeyin, diyor. Yazılı emir istediğinize göre...”
Mehmet Ağar ile görüşme. Hani “Bir tuğlayı çeksem duvar yıkılır” cümlesiyle hatırlanan. Ağar “böyle değil” dese de Güldal Mumcu yalnız değil. Yanında avukatı Emin Değer var. Yer Mumcu ailesinin evi. Diyalog şöyle: (sayfa 109):
“Karşımıza sürekli engeller çıkarılıyor. Bir duvar örülüyor sanki.”
“Evet Güldal bir duvar örülüyor.”
“O zaman bir tuğla çekin duvar yıkılsın.”
“Çekemem.“
“Tuğlayı çekin kenara çekilin.“
“Yapamam, onu da yapamam."
“Soruşturma için yeni bir ekip kurulmasını sağlayabilirsiniz belki.”
“Kusura bakma Güldal yapamam.”
Ülkü Çoşkun’un “Bu işi devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözülür” sözlerini hatırlatınca, “Aptal bunlar, böyle şeyler söylenir mi” diye karşılık verir.
Güldal Mumcu dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ile de görüşmüş. Dönemin Ankara Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Timur Erkman’ın evinde. Evde Erkman’ın eşi Emel Hanım da varmış: (sayfa 76):
Sönmez Köksal yanıma gelerek yavaş bir sesle:
“Sizi temin ederim hanımefendi benim başımda bulunduğum teşkilatın eşinizin öldürülmesi olayıyla ilgisi yoktur.”
“Teşkilatınıza hakim misiniz beyefendi?”
“Bu nasıl bir soru? Tabii ki hakimim öyle diyorsam öyledir.“
“Bizde beyan esastır, öyle diyorsanız öyledir. Peki o zaman bu teminatı Türkiye’deki diğer kurum, kuruluş ve genel müdürlükler için verebilir misiniz?”
"Hayır veremem."
Güldal Mumcu Ülkü Çoşkun’un “Bu işi devlet yapmıştır” sözünü Sönmez Köksal’a da söylüyor. (sayfa 79):
“Bu cümlenin ne anlama geldiğini sordum. Devlet yönetiminin zafiyetinden, devletin zayıflatılmışlığından söz etti. Üzülerek dinledim.”
Ve aile içinden bir bölüm. Uğur Mumcu’nun ağabeyi avukat Ceyhan Mumcu ile Güldal Mumcu’nun, Ceyhan Mumcu’nun dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in avukatı olmasından sonra yaşanan diyalog: (sayfa 138)
“Uğur öldürüldüğünde Başbakan sıfatıyla taşıdığı sorumluluğu yerine getirmediği için dava açabileceğimiz insanlardan biri olan Demirel’in avukatı nasıl olursun Ceyhan ağabey? Ben eşiyim, ama sen kardeşisin. Mumcu benim değil senin soyadın. Bu soyadını Süleyman Demirel’e kullandıramazsın. Ayrıca çocuklar var. Sen onların hem amcası, hem avukatısın. Kaldı ki sen bunu kendine nasıl açıklıyorsun?..”
Bu konuşmanın benzeri bir diyalogtan sonra Ceyhan Mumcu ailenin avukatlığından ayrılıyor.
Kitapta duygular da var tabii. Güldal Mumcu’nun büyük acısını kimseye göstermeden yaşadığı, genelde yalnızken ya da evlatlarıyla beraberken açığa çıkan duygular. Güldal Mumcu kitabın sonunda bununla ilgili şunları yazıyor: (sayfa 186)
“Yıllar boyunca bütün bu olayları yaşarken üstümden akan zamanla, içimden geçen zaman bir değildi. Biri yaşamam gereken hayatı bana sunarken diğeri sonsuzluğun içindeki beni bana gösterdi.”
Bu kitabı okurken kendi “içimden geçen zaman”a da baktım. Okumanın tam zamanı…