05 Kasım 2021

Meral Akşener 'yeni devlet' olma hayaliyle ve AKP paradigmasını aşmadan umut olamaz

İktidarı her ele geçirenin kendi ürettiği 'devlet' tarifi ile kendi ideolojik görüşü üzerinden makbulleştirdiği 'benim devletimden', hepimizin ortak değerlerinin ve hukukun kutsandığı 'bizim-hepimizin devletine' bir dönüş yapmalıyız

Türkiye'de kritik önemdeki partilerin başında İYİ Parti geliyor. Meral Akşener'in partiyi kurduğu süreçten itibaren uğradığı sözel ve yargısal saldırılar, iktidarın davetine sırt çevirmesiyle Rize'de olduğu gibi fiziksel şiddete varan ataklar onu bildiği yoldan döndürmedi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken belki Akşener'in 'yol'una biraz daha yakından bakmak gerekiyor. Zira aynı tarihte yapılacak Meclis seçimlerinde de eğer muhalefet yüzde 60'ın üzerinde oyla kazanırsa, bu şekilde Anayasa'yı değiştirecek güce ulaşırsa, belki kısa bir süre içinde 'güçlendirilmiş parlamenter sistem olarak' tarif edilen yeni süreç için yeni bir seçim yapılacak.

Yani Millet İttifak'ının içindeki partiler CHP-İYİ Parti-Saadet ve sistem değişikliği için -şimdilik- dışarıdan destek veren DEVA-Gelecek, bir şekilde hem muhtemelen tek aday etrafında oluşacak cumhurbaşkanlığı seçimleri hem de Meclis ve ondan kısa bir süre sonra yapılacak olası seçimlerle yeni dönem için hazırlık sürdürüyor. Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda İYİ Parti inisiyatifi CHP'ye, daha doğrusu Kemal Kılıçdaroğlu'na bırakmış gözüküyor. Ancak CHP kaynaklarına göre 'gözüken' ile 'yaşanan' arasında fark var. Akşener kendisinin aday olmadığını açıkça söyleyip (şimdilik), yetkisi az Cumhurbaşkanı için Kılıçdaroğlu'nu belirleyici olarak işaret ediyor. Ama aynı kaynağa göre birkaç konu var.

Birincisi 6 Ağustos'ta Habertürk'e çıkan Kılıçdaroğlu isimleri cumhurbaşkanı adaylığı için sık sık dile getirilen Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş için şöyle konuştu:

Büyükşehir belediye başkanlarımızın başarılı olmasını isteriz. Elbette daha güzel yerlere gelebilirler. Bence ikinci dönem de devam etmelidirler.

Kılıçdaroğlu'nun bu iki isimle ilgili duruşunu ortaya koymasından 2,5 ay sonra (25 Ekim) Karar TV'de Akşener, İmamoğlu ve Yavaş için şöyle bir açıklama yaptı:

Sayın Kılıçdaroğlu iki arkadaştan birini aday gösterdiği hâlde biz hayır demeyiz.

Muhalefetteki partilerden birinin (güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmasına katılan 6 partiden birine mensup) etkili pozisyonundaki bir isim bu konuda "Ankara'da 'Akşener bu iki ismi yeniden yarışa sokmuş mu oldu, yoksa CHP içinde kapanmış bir tartışmanın fitilini mi ateşledi' diye konuşuluyor" şeklinde bilgi verdi.

Akşener'in aynı söyleşide dile getirdiği 'muhalefetin seçimi kazanması halinde yürütmeden sorumlu başbakan gibi bir başkan yardımcısı tespiti de' sistem değişimine kadar kendisine etkin rol tarifi olarak algılanmış.

Gelelim Millet İttifakı'nın iki temel ayrışma noktasına:

Birincisi HDP. Kemal Kılıçdaroğlu, iktidarın hedef gösterdiği HDP'yi uzun süredir sistemde tutmaya çalışıyor. Özellikle büyükşehirlerde kazanılan belediye seçimlerinde CHP ve İYİ Parti kadrolarının başarılı çalışması kadar Kürt oylarının da katkısı oldu. Bu katkıyı sağlama konusunda Kılıçdaroğlu'nun çalışması yoğundu, İYİ Parti'nin bu destekten haberi (doğal olarak) vardı. Bu yılın Eylül ayında Kürt sorunun çözümü için HDP'yi meşru aktör olarak gösteren Kılıçdaroğlu sadece oy için değil daha çok barış ve birliktelik için bir hamle daha yaptı. Bu hamleye adeta yanıt çarşamba günü İYİ Parti grup toplantısında Akşener'den geldi: HDP'yi PKK'nın yanında konumlandırıyoruz.

Akşener bunu yaparak… Hem iktidar ile aynı dilde konuştu, hem bu partiye oy verenleri nasıl gördüğünü anlatmış oldu hem de ittifak ortağını iktidarın tarif ettiği fotoğraf karesine adını vermeden yerleştirdi. Akşener CHP'nin aksine Kürt sorununun çözümünde iktidarla aynı çizgiye (güvenlikçi-askeri çözüm) daha yakın… Bir zamanlar Erdoğan'ın bu konuda aldığı insiyatife ise çok uzak.

Akşener'in CHP'den ayrıştığı bir diğer konu ise tezkere oldu. CHP hayır, İYİ Parti (Durmuş Yılmaz hariç) evet dedi. Erdoğan'ı tek adamlık sisteminin yarattığı kaos yüzünden sık ve ağır eleştiren Akşener, kaosun ana kaynaklarından Suriye tezkeresi (hem de 2 yıllık) konusunda 'ama'larını sayarak destek oldu. Bunu yaparak bir yandan 'dış politika deyince sorgusuz akan sular durur' ezberini tekrar etti, bir yandan da ittifak ortağını 'iktidarın kolayca hedef alabileceği bir konuda yalnız bıraktı'.

Kimileri 'ne var, ikisi de ayrı parti, politika farklılıkları olabilir' diye bakabilir. Ancak adaylıktan Kürt sorununa, oradan tezkereye uzanan farklılıklar Türkiye'yi birlikte dönüştürme noktasında bir süre sonra zorluklara yol açabilir. CHP bir süredir 'parti oyu yükseltme yerine, ittifakın toplam oyunu yükseltme' çabası içindeydi. İYİ Parti ise önceliği partiye, kendi tabanına vermiş durumda. (İYİ parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan'ın attığı çok sayıda beğeni ve yorum alan tweet de hayli ilginçti: İYİ Parti'nin yükselişinden sadece AKP ve MHP'nin rahatsız olduğunu düşünmüyorsunuz değil mi?)

Geçen yılın son günlerinde yazdığım bir yazıda '2020'nin en öne çıkan siyasetçisinin Akşener olduğunu' yazmıştım. Gerekçemi şöyle özetlemiştim:

Meral Akşener; Millet İttifakı'na bağlılığını iktidardan gelen tekliflere tercih etmesiyle, pandemi sürecine rağmen alan çalışmasını sürdürüp bunu oy artışına da çevirmesiyle, kutuplaşan Türkiye'de her sese kulak vermeye çalışıp farklılıkları anlamlandırmaya çalışmasıyla… Üstelik bunu partisinin içinde "yaratılan/var olan" sorunları idare ederek yapmasıyla… Türkiye'de 2020'de en başarılı siyasetçi oldu.

Bu yazının üstünden yaklaşık bir yıl geçti. Bu sürede Akşener seçimler yaklaşırken; daha önceki 'merkeze yerleşmeye çalışan, her kesime kulak kabartan, önümüzdeki seçimleri partisinin değil memleketin kaderini belirleyecek seçim olarak görme halinden', şimdi 'AKP'nin ve MHP'nin artık dolduramadığını düşündüğü 'dindar-milliyetçi' çizgide yoğunlaşan', kendisinin ve partisinin varlığını-oyunu daha önemseyen bir hale dönüştü.

İYİ Parti içinden çıktığı MHP'den 'şehirde yaşayan, birlikte, yeni huzurlu bir hikaye arayanlara özellikle genç ve kadınlara seslenen' halinden yeniden MHP'ye benzemeye başladı. Bu iki partinin siyaseti okuyuşlarında, geldikleri gelenekte benzerlikler çok olsa da sosyolojik taban ve genişlik (son dönem İYİ Parti oylarındaki yükseliş) farklı idi. Akşener şimdi 'aradaki farkı kapatmak istiyor' görüntüsünde. Seçmen yeni bir AKP ya da MHP arayışında değil. Dünyayı ve Türkiye'yi, özellikle gençlerin özgürlük, hukuk, huzur, mutluluk arayışlarını doğru okuyacak parti arayışında.

'Millet İttifakı'nda kriz yok, iki lider çok iyi anlaşıyor' deniyor. Muhtemelen sıkıntıları her iki lider de seçimlere kadar idare edip 'olası bir başarısızlığın faturasını ödemek', daha doğrusu halka ödetmek istemeyecektir. Ancak burada sorun; önümüzdeki seçimleri kazanmak kadar, kurumlarından moral değerlerine adeta enkaz haline dönmüş memleketi kendine getirebilmek.

İktidarı her ele geçirenin kendi ürettiği 'devlet' tarifi ile kendi ideolojik görüşü üzerinden makbulleştirdiği 'benim devletimden', hepimizin ortak değerlerinin ve hukukun kutsandığı 'bizim-hepimizin devletine' bir dönüş yapmalıyız.

Meral Akşener'in ipucu vermeye başlayan 'devlet-yönetim anlayışının' (geçmişten de kısmen bildiğimiz) bugünkü iktidarın anlayışından çok farklı olmadığını görüyor, Akşener'in 'yeni devlet' olma hayalinin, ideolojik olarak eskinin, sadece liderlik olarak 'yeni'nin peşinde olduğu izlenimimi paylaşmak istiyorum. Akşener AKP paradigmasını aşmadan umut olamaz. Seçim kazanamaz, oy yükseltemez demiyorum. Bunlar yetmez diyorum. Akşener ve partisi kilit önemde bir parti olmaya devam edecek. Sadece oy anlamında değil ülkenin geleceği konusunda da…

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"