31 Ekim 2022

Meral Akşener Altılı Masa’yı büyüterek öldürmek mi istiyor?

14 Kasım pazartesi sıkıntılı bir buluşma olacak. Tayyip Erdoğan’ın zayıf Türkiye Yüzyılı sunumundan sonra, iyi hazırlanmış, bir hikâyesi olan Altılı Masa’nın toplumun önüne koyacağı bir proje şansını artırabilirdi. Hâlâ da artırabilir. Ancak belli ki partilerin kendi çıkarlarını merkeze alan siyaset yapılacak. Bu sadece Meral Hanım için geçerli değil masadaki tüm aktörler için geçerli

Bir süre evvel memleketin demokratik ve ekonomik durumunun olumsuz seyri yüzünden yurt dışına yerleşen yakın dostumuz bir ailenin mesajı düştü cep telefonuma… Hemen her gece İstanbul’da oturdukları semti rüyasında görüyormuş. Parkını, çiçeğini, beslediği kedilerini… Okuyunca burnumun direği sızladı. Oya Baydar’ın 1980 darbesi sürecinde sürgünde yaşarken kaleme aldığı öykü kitabı ‘Elveda Alyaşo’da, ertesi sabah memlekete dönecekmiş gibi kapının arkasında bekletilen, ancak yıllarca dokunulamayan bavulu tarifi geldi aklıma… Ya da özgürlüğüm çalındığında, günün ilk ışıklarında sularına bakarak huzur bulduğum Boğaz’ı, rengini, kokusunu gökyüzünün bile kapatıldığı bir hücrede duvarlara bakarak nasıl hayal ettiğimi düşündüm…

Bugün memleketin hemen her ilinden, her meslek grubundan, çoğu genç ama her yaştan on binlerce insan yurt dışına yerleşme hayali kuruyor…

Bugün yurt dışında sürgünde olan ya da çalışmak için giden binlerce insan ülkesine geri dönüşün hayalini kuruyor…

Bugün hapiste ya da mahkeme kapılarında iktidar gibi düşünmediği için çok sayıda insan haksızlığa uğruyor, ailesinden yakınlarından uzakta kalıyor…

Bir yandan demokrasi, hukuk açlığı, öte yandan çok kısa sürede karşı karşıya kalınan derin yoksullaşma. Bir yandan tek adam rejiminin getirdiği kurumsuzlaşma, niteliksiz karar süreçleri… Francis Fukuyama The Atlantic Dergisi’nde yayınlanan  ‘1989’daki tarihin sonu makalesine gönderme yaptığı yeni makalesinde’ (Oksijen’de görünce haberim oldu) otoriter-tek adam rejimlerinin zaaflarına dair tespitlerde bulunmuş. İki başlık açıyor:

İktidarın tepedeki tek bir liderin elinde toplanması kesinlikle niteliksiz karar süreçlerini beraberinde getiriyor ve zaman içinde gerçekten feci sonuçlara yol açıyor.

Tek adam rejimlerinde kamusal müzakerenin ve hesap verme mekanizmasının bulunmaması lidere verilen desteğin sığ olduğu ve bir anda eriyebileceğini de gösteriyor.

Fukuyama Rusya’da, Çin’de ve İran’da rejimin, liderlerin başlarının dertte olduğuna dair örnekler de paylaşmış makalesinin orjinalinde. 

Memleket hasretiyle acı çekenlerden ekonomideki çöküşe Fukuyama’nın tek adam rejimlerinin risklerine ve geleceksizliklerine dair öngörülerine bu uzun girişi şundan yaptım. Dünyanın savaştan iklim krizine bin bir risk taşıdığı şu dönemde seçime birkaç ay kala hâlâ beklentileri karşılamaktan uzak bir muhalefet var. Nedir beklenen sorusunun yanıtı basit: Birlikte yaşamı, barışı, hukuku savunan ekonomide gelir adaletsizliğini çözecek, bilimi ve sanatı önemseyen, liyakati yeniden hayatımıza sokacak, kurumları ayağa kaldıracak bir yapı. Kolay mı bunu yapmak; hem evet hem de hayır… Kolay çünkü başta gençler, her görüşten milyonlar bu sistemin tıkandığını görüyor, değiştirecek yeniyi arıyor.  Zor çünkü devletin her kademesini ele geçirmiş, medyayı ve yargıyı kontrol altında tutan bir rejim var. Zor olanda değişim ihtimali zor. En azından seçim sonuçlanana kadar. Ama kolay olan için önümüzde fırsat var. Mesela Altılı Masa. Tüm olumsuzluklarına rağmen ülkenin kaderini değiştirecek potansiyele sahip. Peki bu potansiyel ortaya çıkmış durumda mı? Haksızlık olmasın her partinin kendi içinde değişik konularda bir çalışması var ancak bu henüz ortak bir metne dönüşmüş değil. 28 Şubat 2022’de altı liderin bir araya gelerek ortaya koydukları güçlendirilmiş parlamenter sistem metninden başka bir gelecek projeksiyonu ile ilgili bilgi sahibi değiliz. Altı partinin temsilcileri bir süredir ana konularda ortak temel bir yaklaşım için çalışıyorlar, onun olgunlaşması ardından liderlere sunulması ardından en geç yeni yılda kamuoyunun önüne çıkılması hedefleniyor. Tabii o zamana kadar altılı masa bir arada kalırsa. Her partiden, liderinden, yönetiminden kaynaklanan sorunlar var. Türban yasası teklifinin yol açtığı tartışmadan İstanbul Sözleşmesi’ne farklı bakışlara, Kürt sorunundan yurt dışı tezkereye… Adayın kim olacağının çok ötesinde ve derin tartışmalar bunlar…

Ancak masaya dışarıdan yeni parti eklenmesi konusu belki de bugüne kadar yaşananlar içinde ayrı bir nokta olarak incelenmeli. Üstelik bunu Altılı Masa içinden bir parti liderinin diğerlerine danışmadan de facto olarak ‘işleme alması’ ciddi bir sıkıntı. Bağımsız Türkiye Partisi’nin (BTP), İyi Parti tarafından masaya davetinden bahsediyorum. BTP’nin Genel Başkanı Hüseyin Baş sosyal medyayı iyi kullanan genç bir isim. Babası Haydar Baş vefat edince partinin başına geldi. Babası Kadiri tarikatının icmal kolundandı. 1970’lerin sonunda Milli Selamet Partisi’ne katılmış ancak Necmettin Erbakan bir süre sonra onu partiden uzaklaştırmıştı. İlerleyen yıllarda kendi partisini kurdu, Atatürkçülük üzerine ‘olumlu’ cümleler kurmaya başladı. Bir dönem (1994) Doğru Yol Partisi’ni destekledi. AKP ile 2017 referandumu hariç bir yakınlığı olmadı. Referandum sürecinde partinin genel başkan yardımcısı Abdullah Terzi kendi medya gruplarından şöyle bir açıklama yaptı:

“Genel Başkanımız Prof. Dr. Haydar Baş bana bizzat dediler ki ‘ben parti tabanına cumhurbaşkanımıza karşı hayır dedirtmem, böyle bir kampanya yürütmem. Onları serbest bırakıyorum. Kimsenin iradesine karışmıyorum.” 

2001 yılında kurulan partinin en popüler sloganı ‘iş, aş, Haydar Baş’ idi. 2015 yılında asgari ücreti 5 bin TL yapacağını söylemiş ‘3 katrilyon dolar yer altı kaynağımız var. Bunun 2 trilyonunu yılda harcasak bize 1500 yıl yeter’ hesabını yapmıştı. 

BTP ne söylemleri ne anketlere yansıyan oy oranı itibariyle kuruluşundan beri çok dikkat çeken bir parti hiç olmadı. 2019 yerel seçimlerinde belediye başkanlıkları için 157 bin, il genel meclisi için 126 bin oy aldı. Babadan oğula geçen parti genel başkanlığı sürecinde de Hüseyin Baş’ın sosyal medyada popüler olan birkaç konuşması da siyasetten ziyade farklı alanlarda popüler oldu.


İyi Parti Genel Başkanı Akşener, BTP Genel Başkanı Baş'ı partisinin genel merkezinde ziyaret etti

Aslında konu BTP değil. Konu İyi Parti tarafından Altılı Masa’ya davet ediliş şekli. Bu daveti diğer partilere sormadan, BTP’nin parti genel merkezine ziyarete de giderek masadaki diğer partilerin hayır diyemeyecekleri hale getiren Meral Akşener’in duruşu.

Gazeteduvar’dan Müzeyyen Yüce’ye söyleşi veren Baş ‘katılımın reddinin infial yaratabileceğini’ söyledi. Cümlesini aynen aktarıyorum:

“Bizim ittifaka katılma talebimiz, İyi Parti’nin bize olumlu yaklaşımı, Sayın Akşener’in ziyareti 'Altılı Masa'da bir krize neden olur mu kestirmem zor; partnerlerin diyalogları ile ilgili bir durum. Ancak toplumsal bir rahatsızlık, infial oluşabilir. Çünkü bu konuda toplumsal bir beklenti var. Toplum bunu beklerken, bu kadar hazırken ittifaka katılımın olumsuz sonuçlanması toplumu üzer. Böyle bir kriz boyutu oluşabilir.  Ben masadan olumsuz bir yanıt çıkacağını düşünmüyorum.”

Gelelim bir kısmı masadaki diğer aktörlerin yakın çevresinden alınan bilgilerle yazacağım Meral Akşener ne yaptı sorusunun yanıtına:

İlk cevabı fikirlerine önem verdiğim siyasi bir analistten ödünç alarak yazıyorum: Masayı büyüterek öldürmek ya da değersizleştirmek için adım attı. Beraber konuşulanlara bakalım biraz da açalım:

-Yaklaşık bir senedir altı parti bir arada çalışıyor. Bu altı parti lideri önce güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmasını yan yana gelerek açıkladı. 7 kez buluştu. Şu anda partilerden belirlenen kurmay heyet seçimlere ortak bir hedef belirleyerek girmek için iki aydır çalışıyor.

Soru şu: BTP bu çalışmaların neresinden konuya dâhil olacak?

Bir diğer soru: BTP’nin bugüne kadar geçilen süreçler, ortaya konan performans, emek noktaları önemsenmeden, diğer partilere sorulmadan masaya dâhil edilmesi, bu partinin mevcut oy gücüyle mi partinin entelektüel yapısıyla mı yararlı görüldü Akşener tarafından?  

Benim tahminim (konuştuğum diğer parti yetkililerinin anlattıklarından çıkardıklarım) şöyle:

Meral Akşener masada elini güçlendirmek istiyor. Bir yandan aday belirleme sürecinde bir yandan seçim sonrası (eğer kazanılırsa) oluşacak yeni iktidar yapısında. Diğer parti yöneticilerinden bir kısmı Akşener’in ‘tek başkan yardımcısı olmak istediğini’ yakın çevresine söylediğini iddia ediyor. Ayrıca masadaki oy oranları anket sonuçlarına göre az olan diğer partilerin liderlerinin ya da kadrolarının yeni dönemde eşit oranda değil oy oranları karşılığı yönetim paylaşımı yapılmasını istiyor.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığını masada tartışılmadan fazlasıyla dile getirişinden rahatsız ve gerek medyaya yansıyan eleştirel sözleriyle gerek yaptığı bu hamleyle yeni bir tartışma alanı açıyor. ‘Yönetimde eşit paylaşımsa buyrun benim getirdiğim BTP’yi de masaya alalım, hem adaylık konusunda hem yönetim konusunda bir daha konuşalım’ diyor. Masadaki her partinin lideri başkan yardımcısı olsun mu istiyorsunuz, tamam Hüseyin Baş da olsun. Masadaki partilere eşit bakanlık mı peki BTP’ye de aynı şekilde…

14 Kasım pazartesi sıkıntılı bir buluşma olacak. Tayyip Erdoğan’ın zayıf Türkiye Yüzyılı sunumundan sonra, iyi hazırlanmış, bir hikâyesi olan Altılı Masa’nın toplumun önüne koyacağı bir proje şansını artırabilirdi. Hâlâ da artırabilir. Ancak belli ki partilerin kendi çıkarlarını merkeze alan siyaset yapılacak. Bu sadece Meral Hanım için geçerli değil masadaki tüm aktörler için geçerli.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamasında eski genel başkanı Devlet Bahçeli ile uzun süre sonra el sıkıştığı fotoğrafı görünce aklıma 7 Haziran seçimlerinden sonra Bahçeli’nin kurduğu bir cümle geldi. HDP’nin Meclis’teki yerini işaret ederek ‘sol tarafı flu görüyorum’ demişti. Meral Akşener’in de ‘HDP ile asla yan yana gelmeyeceği’, hatta ortak aday belirlenirse onlarla görüşmesine bile sıcak bakmayacağı da belli. Masadaki tek ‘sol partinin’ etrafındakilere ‘bir şımarıklık çöktüğünü’ düşünüyor. Aday olmayacağını açıkladığı tarihten itibaren, kendi adaylığı için mesafe kat eden Kemal Kılıçdaroğlu’na da medya üzerinden sık sık mesaj yolluyor. Masadaki diğer küçük partilerin yeni yönetimde fazla sorumluluk üstlenmesini istemediği kulis bilgilerine yansıyor. BTP’yi masaya hangi kritere göre çağırdığı belli değil üstelik bunu diğerlerine danışmadan yapıyor. İlgiyle izliyorum.

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dışarıdaki ‘özgüven’ içeriye ‘baskı’ olarak yansıyor, 2025 özgürlükler konusunda çok zor yıl olacak

Suriye’de oluşan yeni rejimin riskleri, oluşabilecek sıkıntıların faturasının Türkiye’ye yazılması ihtimâli olsa da şu an itibarıyla Erdoğan, Fidan ve Kalın dünyadaki pek çok ülkenin de Suriye’deki gelişmeler konusunda referans aldığı-ciddiye aldığı en önemli üç isim

Hastaneye götürülürken MS hastası Tayfun Kahraman’a yapılan ve ‘soruşturma izni’ verilmeyen eziyetin görüntüleri!

Cezaevi aracı içinde acı çektirilen bir MS hastası Tayfun Kahraman; sen eziyetin resmini yapabilir misin Abidin?

2024 özetim, duvar mı eğri ben mi sallanmaktayım; 2025 öngörüm, Osmanlı havzası Erdoğan’ın yeni anlatısı

Türkiye 2025’e giderken geleceğiyle ilgili çok kritik adımları çok küçük bir grubun aklıyla alıyor, uyguluyor. Ekonomik sıkıntıların çerçevelediği hayatlar yarını değil, bugünü düşünüyor. Gelecek yılın barışın, adaletin, birlikte yaşamın büyüdüğü bir yıl olması geleneksel hale gelen ama sonuca ulaşmayan bir dilek haline geldi

"
"