08 Haziran 2014

Lice'de devlet ölümü davet etti, herkes susup seyretti

Ülkenin başka yerlerindeki eylemleri, protestoları hak görenler bölgede her yapılana haksızlık etmeseydi... Bugün hep beraber geleceğe daha umutlu bakardık.

Barış deyip kalekol yapımını hızlandıran devlet...

Barışı sadece salonda arayan.

Alana bakmayan...

Bir hükümet...

Diyarbakır'a kadar gelen, ancak 100 kilometre öteye gitmeyen muhalefet.

Kendisine servis edileni yazan, yerine gitmeden, görmeden manşet atan gazetecilik...

Lice'de akan kanda hepsinin payı var.

Teker teker gidelim.

15 gündür Lice'de "kalekola hayır" eylemi yapılıyordu.

Barışın, çözümün konuşulduğu süreçte bölge halkı kalekolun yapımına karşı çıktı.

Çünkü buradaki  halkın devlete güven sorunu vardı.

Haksızlar mı?

OHAL döneminde yaşadıkları.

Sadece birkaç örnek.

Ekim 1993 faciası.

Dosyasının kapanmasına iki gün kala 2013'te vicdanlı bir savcının iddianamesini yazdığı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın öldürülmesi olayı.

"PKK yaptı" denilmiş, ancak son iddianamesinde "derin devletin parmağına" işaret edilmiş ve bu ay İzmir'de görülecek dava.

Öldürme olayının ardında iki gün iki gece...

Saatlerce ateş altında tutulan köyler.

Yakılan evler.

Ölen çocuklar.

Aynı yerde 1994'te gözaltına alınan, cesetleri 9 yıl sonra bulunan 8 genç.

Ya tek fotoğrafında kocaman açtığı gözleri yüreğe işleyen Ceylan, Ceylan Önkol?

Hani 28 Eylül 2009'da Lice'de havan mermisiyle bedeni parçalanan 12 yaşındaki evlat.

Bunlar...

Kalekola karşı çıkarken hafızalardan silinmeyen acılar.

15 gündür..

Oradaki halk..

Eylem de yaptı, zaman zaman yolu da kapattı.

Devlet ise klasik refleksini gösterdi.

Örgüt dedi, barışı bozmak isteyenler diye ekledi...

Medya durur mu?

Devlet bir dediyse o bin ekledi.

Gitmediği, görmediği yerden haber geçti.

Orada direnenleri hedef haline getirdi.

Hükümet ölüm olaylarından bir gün önce Diyarbakır'da çözüm çalıştayı düzenledi.

Gazi Köşkü'nde, Lilus Otel'de çoğunluğuyla Ankara'da, İstanbul'da sık görüştüğü gazetecileri, akademisyenleri davet etti.

Başlangıç kısmı basının tamamına açıktı.

Çünkü protokol sırasına göre AK Parti Ar-Ge Başkanı, AK Parti Grup Başkanvekili, bakanlar konuşacaktı.

Onlar konuştu, ardından izleyenler ve "diğer gazeteciler" dışarı çıkarıldı.

Uçak, Gazi Köşkü, Lilus Otel salonunda geçti zaman.

Bir de onlarca korumayla geldikleri, korumaların insanları iterek açtığı koridorda "'evladım dağdan dönsün' diyen annelerle buluşma.

Orada Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın "eve, hayata, siyasete dönüş" sözünün üstünden bir gün geçmeden "hayattan iki can" gitti.

Ve meydandaki anneleri ziyarete gelen muhalefet milletvekilleri.

Hani genel başkanları Kemal Kılıçdaroğlu Almanya'da "HDP tabanından destek istiyorum" diyen partiden. (Okan Konuralp- Hürriyet)

Onlar da" merkezde" kaldı 1 saatlik mesafeye gidip " ne oluyor" diye bakmadı.

Kısaca devlet Lice'de ölümü davet etti, herkes sustu seyretti.

Bitirirken.

Lice'de kalekola karşı eylemlerde halk yoktu, diyenler...

Perşembe günü, yani ölümlerin yaşandığı günden iki gün önce olayın yaşandığı yerdeydim.

Çoğunlukla kadınların olduğu bir kalabalık vardı.

Bir minibüs, bir araç gördüm.

Araçların önünde 2 kasa domates, başka bir yerde ekmekler.

Kumanya olarak.

Genç kadınlardan biri gazeteci olduğumu duyunca "13 gündür buradayız, neden gelip görmüyorsunuz, yazmıyorsunuz' diye bağırdı bana.

Haklıydı.

BDP Diyarbakır İl Eş Başkanı Zübeyde Zümrüt oradaydı.

Etrafta gaz fişekleri görmüştüm, ama o cep telefonundan boş kovan fotoğrafları gösterdi.

Mermi de sıkıyorlar, dedi.

Sonra hemen köprünün karşısında askerlerin ağaçları kestiği yeri göstermek istedi.

Beraber öbür tarafa yürümeye başladığımızda arkadan bir havai fişek atıldı, hemen ardından asker taciz atışına başladı.

Bir toprak yığınının ardına sığındık.

Ateşin bir kısmını videoya çektim, yazıyı ve görüntüyü T24'te yayınladık.

O gün, iki gün sonra yaşanacakları tahmin etmek mümkündü.

"Kalekol barışı tehdit ediyor" diye koymuştum yazımın başlığını...

Askerle halk karşı karşıya gelmişti..

Ve orada.

Ne "çözüm" diyenler, ne Kürtlerden oy isteyenler vardı.

O gün Diyarbakır'a gelen hükümetten, muhalefetten ya da gazetecilerden bir grup Lice'ye de gidebilseydi.

Görseydi, duysaydı, duyursaydı...

Yine Lice'nin yüreğine ateş düşmeseydi.

Ülkenin başka yerlerindeki eylemleri, protestoları hak görenler bölgede her yapılana haksızlık etmeseydi...

Bugün hep beraber geleceğe daha umutlu bakardık.

Bugün sokaklar yine karıştı, diye konuşanlar unutmasınlar..

Şiddete  sustuklarından yaşananlar...

Her şeye rağmen barış istemeye, barış için ses vermeye devam...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"