18 Nisan 2021

Kobani Davası, "Cumhur İttifakı Beka Usul Kanunu", 8 Mart kutlamalarından delil ve Davutoğlu'nun tanıklığı

Başta dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun, dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın konuşması, doğruları söylemesinin zamanı…

26 Nisan günü, 6-8 Ekim 2014'te yaşanan olaylarla ilgili mahkeme başlıyor.

Olayların meydana geldiği tarihten 6 yıl 3 ay sonra kabul edilen iddianamenin soruşturma numarası 2014/146757. 3530 sayfalık iddianame, 324 klasör delil ve eklerinden oluşuyor. Davada 2 bin 676 müşteki ve mağdur, 37 maktül bulunuyor. Aslında her görüşten ölen kişi sayısı 50'nin üzerinde. Yasin Börü'den Hakan Buksur'a katledilenler…

2014 yılına dair kısa bir hatırlatma… İŞİD Kobani'yi ablukaya almış durumda. 1 Ekim'de dönemin Başbakan'ı Ahmet Davutoğlu ile HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş görüşüyor. Çözüm Süreci günleri… HDP Türkiye'den İŞİD'e müdahale ya da Suriye'deki diğer bölgelerdeki YPG'lilerin Kobani'ye gitmesi için koridor istiyor. Uzun süredir "terörist" olarak nitelendirilen PYD'nin o günkü eş başkanı Salih Müslim de 3 Ekim'de Türkiye'ye geliyor. Ancak görüşmelerden sonuç alınamıyor. Bu sırada, İstanbul'dan Diyarbakır'a pek çok ilde 26 Eylül'den itibaren protesto gösterileri başlıyor.

6 Ekim günü Kobani'deki gelişmelerle ilgili HDP sosyal medya hesabından MYK kararıyla "halkı protestoya çağıran" tweet atılıyor. ("Şu anda toplantı halinde olan HDP MYK'dan halklarımıza acil çağrı. Kobane'de durum son derece kritiktir. IŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobane'ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere haklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz")

8 Ekim'e kadar olaylar yaşanıyor. 9 Ekim'de İmralı'da Öcalan'ın yazdığı ve devlet eliyle Demirtaş'a ulaştırılan bir mesaj ile olaylar bitiyor.

O günler ile ilgili Selahattin Demirtaş'ın Gazeteduvar'a yazdığı yazıdan alıntı yapmak istiyorum:

"6 Ekim 2014 akşamı, Kobanê'de gelinen durumun vahametini ve aciliyetini hem kamuoyuna duyurarak duyarlılığı artırmak istedik hem de ilk defa AKP'yi eleştirip protesto ettik. Bizim MYK olarak o tweet'lerdeki mesajları yayımlarken tek kaygımız, AKP'yi protesto ettiğimiz için çözüm sürecindeki diyalog zemininin zedelenip zedelenmeyeceğiydi. Ama nihayetinde, Kobanê'de bir katliam yaşanırsa bunun çözüm sürecine daha fazla zarar vereceğine karar verildi ve benim de aynı anda Sayın Davutoğlu ile telefon görüşmesi yaparak durumu kendisine de aktarmamın yararlı olacağı kararlaştırıldı. Ben de Başbakan Davutoğlu ile yaptığım 12 dakikalık telefon görüşmesinde, gelişmeleri ve bizim tavrımızı kendisine aktardım. Ne dediğini, arzu ederse ve hatırlıyorsa kendisi açıklar."

(Ahmet Davutoğlu Kobani iddianamesi ile ilgili olarak Halk TV'de Sözüm Var programında 'Meclis'te bununla ilgili bir komisyon kurulursa konuşabileceğini' anlattı. Ayrıca şunları söyledi: Ama böyle bir dosya 6 sene bekletilip, seçilmiş belediye başkanlarına, milletvekillerine dönük bir operasyona dönüşürse o zaman da demokratik hukuk devleti adına bu operasyonları yapanların karşısında dimdik dururum. Bu ülke demokratik hukuk devletidir. Sizin istediğiniz zaman, istediğiniz dosyayı bir yerden çıkarıp insanların başında Demokles'in kılıcı gibi kullanmanıza izin vermeyiz derim.) 

Demirtaş'ın önemli başka bir anlatımı, savunmasından:

"Hedefin çözüm süreci olduğunu düşündüğümüz için hükümet 'İmralı'da Abdullah Öcalan'dan bir mektup getirirsek Selahattin Bey okur ve bunu kamuoyuna açıklar mı?' diye milletvekilimiz Sırrı Süreyya Önder üzerinden bana haber gönderdi. Ben de bu şiddet, terör ve provakasyonların durması için her şeyi yapabileceğimi, buna da hazır olduğumu belirttim. 9 Ekim'de şiddet olaylarını kınadığımızı, durması gerektiğini, Öcalan'ın da mektubunda bunu belirttiğini paylaştım. Ayın 9'unda, bir gün sonra Adalet Bakanlığı İmralı cezaevine resmi bir devlet heyeti göndererek Öcalan'dan da bu provokasyonların durması konusunda çağrı yapmasını istedi. Öcalan da kendi el yazısıyla kısa bir not yazarak devlet yetkililerine teslim etti. Adalet Bakanlığı bu mektubun fotoğrafını WhatsApp üzerinden Sırrı Süreyya Önder'e, Sırrı Bey de bana gönderdi. Ben o esnada Diyarbakır'da basın mensuplarını toplamış, çağrıyı tekrarlamaya, şiddetin durmasını istediğimizi belirtmeye ve Öcalan'ın da çağrısını eklemeye hazırlanıyordum. Nitekim o saatte mektup yetişti ve 9 Ekim'de şiddet olaylarını kınadığımızı, durması gerektiğini, Öcalan'ın da mektubunda bunu belirttiğini ifade ederek o mektubu da kamuoyuyla paylaştım. Dönemin hükümeti ile, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu ile işbirliği, uyum içerisinde bu şiddet olaylarının durmasını sağladık. Hükümet yetkilileri bana ve arkadaşlarıma samimi çabalarımızdan dolayı teşekkür ettiler."

İlerleyen günlerde...

29 Ekim'de de Peşmerge güçlerinin Türkiye üzerinden Kobani'ye geçmesine izin verildi. 28 Şubat 2015'te hükümet ile HDP'lilerin katılımıyla (6-8 Ekimden 4.5 ay sonra) Dolmabahçe Mutabakatı yapıldı. Peki ne zaman iktidar farklı konuşmaya başladı? 17 Mart 2015'te yani Selahattin Demirtaş'ın Meclis'teki grup toplantısı konuşmasında 'seni başkan yaptırmayacağız' demesinden sonra. O güne kadar ne Demirtaş'ı ne HDP'yi '6-8 Ekim ile ilgili' hedef göstermeyen iktidar 'konuşmaya' başladı. 6 yıl 3 ay sonra da iddianame hazırlandı.

Selahattin Demirtaş'ın avukatlarından Mahsuni Karaman, HDP Hukuk Komisyonu Başkanı Ümit Dede ve eşi Başak Demirtaş gelinen süreçle ilgili son durumu zoom üzerinden gazetecilere anlattı. İlk olarak Başak Demirtaş konuştu:

"Yaklaşık 5 yıldır, Selahattin her konuşulduğunda yalanlar söyleniyor, iftiralar atılıyor. İktidar sözcüleri büyük bir algı üretmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla bizler sadece bir hukuk mücadelesi yürütmüyoruz, aynı zamanda bir hakikat mücadelesi yürütüyoruz."

Avukat Mahsuni Karaman anlatıyor:

"İddianamede 108 sanıkla ilgili suçlamalar yaklaşık 250 bin 300 sayfa. İddianamenin diğer kısmı ülke genelindeki olay tutanakları, müşteki isimleri ve olayların anlatımından oluşuyor. İddianame gerçekten boş. Telefonlardaki resimler, 8 Mart kutlama mesajları delil olarak alınmış.

Kitapçıkta iki tanık var 4 Aralık 2019, 7 Ocak 2020'de. Demirtaş ne zaman tutuklandı, 20 Eylül 2019'da. Yani Demirtaş'ı önce derdest ettiler, sonra da bir şeyler buluruz dediler. Savcının her yere 'bu konuda beyan verecek tanık yok mudur' şeklindeki yazışmalarını görüyoruz, bula bula iki kişiyi buluyorlar. Onlara ne söyletiyorlar: Demirtaş 30 Eylül 2014'te Kobani'ye gitti, döndü, çağrı yaptı. 30 Eylül 2014 konuşması, ilk kez bu tanıklar konuşuna ortaya çıkıyor. Peki tutuklamaları ne üzerine verildi? Sahte bir Twitter hesabı. Demirtaş ikinci kez tutuklanırken hakkında bu suçlamaların hiçbiri yok. Sonradan bulup bulup ekliyorlar."

Burada bir not düşmek gerekiyor. Demirtaş'ın 30 Eylül 2014'te yaptığı bir konuşmadan bir bölüm iddianamede beş ayrı yerde geçiyor. İddianameye alınan bölümde Demirtaş şöyle diyor: "Bu bir yalvarma değildir. Bu bir minnet değildir. Tarihi direnişe hep birlikte katılalım. Tarihi direnişi hep birlikte yapalım ki tarihi ittifakı da tarihi birliği de oluşturma fırsatımız olsun."

Bu cümlenin önü ve arkası var, uzunca… Mesela "orada gelişecek kardeşlik, orada gelişecek demokrasi Türkiye'nin yararına olacaktır." İddianame alıntı yaptığı bölümü "örgütsel talimat" olarak tarif ediyor. Ama o dönem ne bir soruşturma ne bir fezleke var. Hatta Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden davanın iddianamesinde (31 nolu fezleke) 6-8 Ekim ile ilgili suçlamalarda bu konuşma yer almıyor. İddianamede Demirtaş'ın kullandığı dört cümlenin kendisine verilen örgüt talimatı ile yapıldığına dair açık ve gizli tanık ifadeleri var. Ne ilginçtir ki her iki ifade de tutuklamadan sonra alınmış gözüküyor.

Mahsuni Karaman'ın verdiği diğer önemli bir bilgi ölümlerle ilgili:

Ölümlerin ne zaman ve nerede olduklarını söylenemiyor, çünkü devlet de bilmiyor. Basit bir cinayet dosyasında bile ilk yapılacak otopsi tutanağıdır. 37 kişiyi öldürmekten azmettirme davası var ama bir tek otopsi tutanağı bile yok.

Karaman "Cumhurbaşkanı'nın kini Demirtaş'a karşı durulsa Demirtaş iki saat sonra dışarıdadır. Demirtaş'ı içeride tutan 3 yargıç mı? AİHM, Demirtaş için içeride tutulmasını gerektiren bir durum yok dedi, Cumhurbaşkanı buna karşı çıktı. 'AİHM terör sevicidir, karşı hamlemizi yapar işin bitiririz' diye konuştu" dedikten sonra bir de tespit yaptı:

"Türkiye'de yazılı olarak CMUK var ama bir de yazılı olmayan Cumhur İttifakı Beka Usul Kanunu var. Buna göre, her şey iktidara hizmet etmelidir."

HDP'den Ümit Dede ise o günlerde yaşananlarla ilgili şunları anlattı:

"O dönemde milletvekili olan Ayla Akat Ata'nın, silahlı sivil kişiler tarafından yolu kesildi, alıkonuldu, daha sonra serbest bırakıldı. Bugün bu dosyada o olayın azmettiricisi olarak yargılanıyor. O sivil silahlı kişilerden kurtulduktan sonra derhal savcılığa suç duyurusunda bulunuyor ama hiçbir araştırma yapılmamış, hiçbir şüpheli bulunmamış. Yana yakıla tanık, delil arayan savcı, Ayla Akat Ata'yı müştekiler arasına almıyor. O dönemde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı olan Gültan Kışanak, 7 Ekim'deki olayların şiddet boyutuna varması üzerine Diyarbakır Valisi ile konuşuyor, Vali, "Siz çıkarsanız sizin güvenliğinizi sağlayamayız. Evinizden çıkmayın" diyor. İddia ne? Olayları HDP'lilerin çıkardığı. Şayet öyleyse Gültan Hanım'ın HDP'lilerden kendisini korumasına gerek olur muydu? Mahkeme iddianameyi gerçekten titizlikle incelemiş olsaydı Anayasa Mahkemesi'nin HDP kapatma davasında yaptığı gibi iddianameyi kabul etmezdi. İddianame iade edilmeliydi. 2018'e kadar yedi savcı değişiyor dosyada. Son savcı atandıktan sonra gizlilik kararı alınıyor ve sonra da böyle ucube bir dosya çıkıyor karşımıza."

26 Nisan günü 21'i tutuklu 108 sanık Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak. Çözüm sürecinde iktidar ile yan yana çalışan, "6-8 Ekim olaylarının yatışmasında iktidardan teşekkür alan", ilerleyen günlerde "hiç itham edilmeyen", hatta Dolmabahçe'de ortak fotoğraf verilen, aylar sonra "seni başkan yaptırmayacağız" cümlesiyle itham edilmeye başlanan, 6 yıl 3 ay sonra iddianamesi hazırlanan bir grup insana açılan dava bu… Başta dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun, dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın konuşması, doğruları söylemesinin zamanı…

Yazarın Diğer Yazıları

Bir toplumun ‘ayarlarıyla’ oynamak: Bugün sırada kim var?

İktidar ‘korkut-belirsizlik yarat-yönet’ sisteminin artık iflas ettiğini er ya da geç görecek. Muhalefetteki ayrılıkları genişletip iktidarda kalacağını düşünmek, bunun sürdürebileceği fikrine yatırım yapmak, kendi sürelerini uzatma hesabı yaparken yoksulluğu-adaletsizliği derinleştirmekten başka bir şeye yaramıyor.

Sol seçmen "güçlü lider" arayışında, iktidar seçmeni "sistem değiştirecek lider"e açık, Kılıçdaroğlu davasının önemi

İktidar partisi seçmenleri de ‘sistemi değiştirecek bir lider arıyor.’ Yani ‘sistemin iflas ettiği’nin herkes farkında. ‘Yeni’ bekleniyor. Burada kritik nokta, kendini solda tarif edenler de dahil ‘sonuç’ güçlü liderden bekleniyor

Kaygıda ortaklık büyürken “Çözerse Erdoğan çözer” final yapıyor, iyi de kim çözer? 

Ekonomiden hukuka yaptığı yanlışlarla memleketi birbirinden farklı krizlere sokmuş olsa da her hâl ve karda özellikle kendi seçmeni ‘bir bildiği vardır’dan ‘din-güvenlik-ortak bizlik’ söylemini ‘satın almasına’, hemen her koşulda Erdoğan’ı destekledi. Uzun süre ‘Çözerse Erdoğan çözer’ tezi adeta Erdoğan için adı konulmamış bir ‘güven-destek’ sloganı oldU

"
"