Siz bu satırları okuduğunuzda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Diyarbakır'da olacak. ‘Kadim şehirde kadim birliktelik' sloganı ile gidiyor şehre. Hava şartları nedeniyle iptal edilen ilk tarih 27 Ocak'tı. O ziyaretin öneminin altını çizerken ‘Bu ülkeye demokrasi gelecekse, bunun yolu Diyarbakır'dan geçer' demişti. Hatta ittifak ortağının yöneticilerinden biri attığı tweet ile bu naif sloganı bile eleştirmişti.
O cümlenin üstünden '28 Şubat 2022' yani 6 siyasi parti liderinin bir araya gelerek imza attıkları ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem' açıklaması geçti. Metnin içinde kelime olarak ne Kürt ne Alevi yoktu. Çalışmayı yürütenler bunun bir zemin olduğunu, her konunun yanıtlanamayacağını, ilerleyen günleri işaret ediyorlardı. Kimileri de 12 Şubat Ahlatlıbel buluşmasının ardından açıklanan metindeki ‘AİHM ve Avrupa Konseyi kararlarına uyma konusunda yapılan atfın tutuklu HDP milletvekillerini de kapsadığını', 28 Şubat metnindeki kayyum atamalarına son tarifinin de özellikle Doğu ve Güneydoğu'daki görevden alınan belediye başkanlarına gönderme yaptığını, 1921 anayasasına ‘kapsayıcılık' göndermesinin mesajının kuvvetli olduğunu söylüyordu. Tabii en başından beri ‘Türkiye'nin genel anlamdaki demokratik ve hukuk sorununun çözümünün her sorunu kapsayacağını' savunanlar da vardı.
Kemal Kılıçdaroğlu uzun süredir önemli bir çaba-çalışma içinde. Millet İttifakı'nın kurulması, yerel seçimlerin kazanılması, Millet İttifakı'nın iç-dış çabalara rağmen dağılmaması, genişleme faaliyeti, ortaya çıkan metin…Kürt sorunu hakkında Meclis'i meşru zemin, HDP'yi muhatap alınacak aktör olarak görmesi…
Peki yeterli mi? Kılıçdaroğlu'nun ziyareti öncesi Diyarbakır'da siyaseti yakından izleyen, Kürt siyasetinde önemli rolleri olan isimlerle konuştum. Bir de yazıya kısa bir süre önce görüştüğüm yine Kürt siyasetinden önemli bir isimle buluşmamdan parçalar ekledim.
Önce Kılıçdaroğlu'nun gidişi ile ilgili şehirden kritik bir isimden tespit: Yapacağı görüşmeler ve vereceği mesajdan ayrı şunu söyleyeyim burada iktidar adayı partinin genel başkanı gelecek havası yok.
Diyarbakır'da Tayyip Erdoğan dahil pek çok siyasetçinin miting ya da toplantılarını izlemiş bir gazeteci olarak bu tespiti önemsiyorum. Şehrin, sokağın nabzı farklı atar orada ve bu hissedilir. Gelecek de gidecek de, oy alacak da kaybedecek de…Yine de Kılıçdaroğlu'nun başta ‘helalleşme' mesajı olmak üzere uzun süredir verdiği mesajlar, partisini dönüştürme çabaları önemli. Ancak bu konuda çözüm ve barış süreçlerini yaşamış Kürtlerin beklentisi daha yüksek. Tabii sonrasındaki şiddet ve hapis süreçleri de unutulmadı. Diyarbakır'daki beklenti muhalefetin oluşturacağı ortamla Kürt sorununun en azından özgürce konuşulmasının mümkün hale gelmesi.
Gelelim Erdoğan cephesine. Kendi ağzından biliyoruz ki İmralı yani Öcalan ile devlet yetkilileri eliyle bir görüşme trafiği var. Bu görüşme ile ilgili muhalefetten önemli bir isim kendilerine ulaşan bir bilgiyi yakın çevresiyle şöyle paylaştı: Öcalan ile bir pazarlık yürütüldüğünü biliyoruz.
Bu cümleden hareketle şunları düşünebiliriz. Yeni bir çözüm-barış süreci gibi mi olur yoksa koşullar daha mı değişik şekillenir; MHP buna ikna olur mu-oldu mu, bir adım atılacaksa bu seçimlerden önce mi olur seçimler sonrası için vaat olarak mı kalır…Bunların her biri ayrı ayrı soru işareti. Ancak yerel seçimlerde olduğu gibi Öcalan'dan seçime az süre kala kamuoyuna bir mektup yollanarak açıklama yapmasının ötesinde bir çalışma olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bir kaynak yurtdışı dahil farklı kesimlerle de görüşüldü bilgisini aktardı.
Peki iktidarın bu arayışında HDP muhatap mı? Yanıt: Hayır.
HDP'nin pozisyonu net: Kürt sorununun partimizin katkısı olmadan çözümü olmaz, ancak sadece kendi sorunumuzun derdi değil Türkiye partisi olma duruşuyla herkesle yan yana gelmeyiz. Bu arada muhalefet ile aynı masada fotoğraf vermek yan yana durmak gibi bir beklentimiz yok ama cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde bizden destek istiyorlarsa en azından o oluşumun bir temsilcisi ile görüşmeliyiz.
Muhalefetteki partilerden birinin Kürt kökenli yöneticilerinden birinin yorumu ise şöyle:
KONDA'nın son anketinde Kürtler'in yüzde 36'sı ayrımcılığa uğradığını düşünüyor. Kendi ilimde tahmin ettiğimden fazla kişinin 6 liderin buluşmasında Kürtlerin dışlanmasına moralinin bozulduğunu gördüm. Bir de Kemal Bey ya da diğerleri. Çözüm sürecinin şeklini eleştirebilir. Ancak sürecin, barış arayışının tamamen şeytanlaştırılması tepki görür. Yarın (bugün) umulandan fazla ilgi olabilir ama verilecek mesajlar ilgiyle önemle takip edilecek.
Yazıyı bitirirken… Şu anda dünyada ve Türkiye'de 28 Şubat 2022'deki muhalefet liderlerinin imzaladığı, o gün açıklanan metnin, şartların ötesinde bir fotoğrafla karşı karşıyayız. Savaş, işgal; beyin ölümü gerçekleşti denilen NATO'ya adeta hayat öpücüğü verdi. Rusya ağır bir ekonomik yaptırımla karşı karşıya. Son olarak Rusya'dan enerji-petrol alımlarının bile yasaklanması-bitirilmesi kararları açıklanmaya başlandı. Bunların getirdiği ekonomik yıkım artıyor-artacak. İnsanlar ‘kadim sorunlarda' ve ‘bir süredir süren-büyüyen-büyüyecek konularda' daha net, kimseyi dışlamayan-dışarıda bırakmayan çözümler bekliyor. Kısaca güven arıyor, güvenmek istiyor.
Ekonomideki kriz sebebiyle 2023'e kalması pek muhtemel seçimlerde iki ittifak arasındaki fark çok küçük olduğu için Kürt seçmenin oyu önemli-belirleyici olacak. Konu ‘oy'un çok ötesinde bir hassasiyet içeriyor ama yine de Erdoğan'ın muhalefetten daha cesur bir hamlesi, küçük de olsa Kürt seçmeninin oyunun yeniden iktidara yönelmesiyle tüm hesapları değiştirebilir. Herkesin bu durumu göz önüne alarak politika üretmesi gerekiyor.