31 Ekim 2024

İmgelerle bir miting: İmamoğlu’nun bileği, DEM Eş Başkanı’nın CHP otobüsünden seslenişi, Özel’in iktidarla yeni mesafesi

CHP belediye başkanının tutuklanması, ardından kayyım atanması ile birlikte iktidar ile mesafesini artıran, seçim baskısını artıran bir çizgiye geçecek gibi görünüyor.

Esenyurt

Ne çok polis… Yolda, kaldırımda, çatıda… Bariyerler yerleştirilmiş, kimi sokaklar kapatılmış, TOMA’lar, gaz fişekleri hazır edilmiş… Adeta OHAL ilan edilmiş Esenyurt’ta. Bir gün önce sabah evinden gözaltına alınıp, akşam tutuklanan CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’e yapılanlara ve kayyıma karşı bir miting düzenlenecek burada… 10 yıllık bir sürece uzandığı belirtilen ‘soruşturma’, tartışmalı deliller, Ankara’dan İstanbul’a yeniden gelen ‘tanıdık savcı’, tutuklama olacağını, kayyımın atanacağını saatler öncesinden yazan iktidar medyası, daha doğrusu iktidarın propaganda aygıtı… Tabii daha önceki tecrübeler… Her geçen gün daha çok kişi yapılanların siyasi operasyon olduğunun, memleketin çoğuna, bugününe, yarınına zarar verdiğinin farkında. Belediyenin yakınında çarşıda bir börekçiye giriyorum, su alacağım. Tele1 açık. Ekranda ceza hukukçusu Prof. Dr. Adem Sözüer. Konu Özer’e yöneltilen suçlamalar. Bir grup ekranın başında onu dinliyor. Sözüer’in bir ara şöyle bir dediğini duyuyorum: “Kişiyi kendi filinden değil başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutmaya kalkarsak iş Adem ile Havva’ya kadar varır.” Sözüer’in bu cümlesinden sonra dinleyenlerden biri şöyle diyor: “Fiil de sorumlu da aranmıyor ki ne zamandır iktidar istiyor tutuklama geliyor.”

Belediyenin bulunduğu yerden mitingin yapılacağı alana hayli bir mesafe var. Yürümeyi tercih ediyorum. Yol boyu ve alanda etraftakilerle sohbet ediyorum. Kızgın insanlar. Oylarının hiçe sayılmasına, giderek kullanım sıklığı ve iktidarın karşısındakilere söylediği, bu yüzden neredeyse anlamını yitiren ‘terörist’ tanımının oy verdikleri isme söylenmesine bozuluyorlar. Meydan yavaş yavaş dolmaya başlıyor. CHP’nin otobüsünden Moğollar’ın ‘Bir Şey Yapmalı’ şarkısı çalınıyor: Sanki onlar hancı, halkına yabancı, biz ise kiracıyız da evden atmalı…

Otobüsün arkasında başta CHP, mitinge katılarak destek veren DEM, TİP, EMEP’in milletvekilleri, belediye başkanları, yöneticileri toplanıyor. O kısma doğru geçiyorum. Biraz sohbet, biraz izlenim… Elbette üzgünler ama bir yandan da çoğunda bir özgüven, bir kararlılık da seziliyor. Söylenen cümleler kadar simgeler de önemli elbet. Çoğunu haberlerde okudunuz-seyrettiniz. Ben gördüğüm üç önemli simgeden bahsedeceğim.

Birincisi mitinge katılan DEM Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları, CHP otobüsünün üstünden bir konuşma yaptı. Elbette konuşma önemliydi. Ama daha önemlisi iktidarın kriminalize etmeye, yok saymaya çalıştığı partiyle CHP birlikte miting yapıyor, eş başkanı burada katılımcılara sesleniyordu. Elbette kent uzlaşısı adı altında bir süreç işlemişti ancak yine de birliktelik simgesel anlamda önemliydi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in geçen hafta Edirne’de eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ziyaretinin ardından bu hafta da DEM ile aynı otobüsün üstündeki kürsüyü kullanması önemliydi. Malum iktidar bu dakikadan sonra nasıl devam edeceği belli olmayan ‘yeni açılım’ sürecinde ‘Edirne’yi ve DEM’i istemediğini’ belirtmişti. Hatimoğulları konuşmasında öne çıkanlar şöyleydi:

 “Dün bir darbe yapıldı. Bu darbeyi yapan otoriter rejimi kınıyoruz ve asla kabul etmiyoruz. Esenyurt Türkiye’nin en büyük ilçesi. İnsanların farklılıklarla bir arada yaşadığı bir yer. Tam da farklılıklarımızla bir arada olduğumuz için kent uzlaşısıyla kazanılan bu darbeyi kabul etmiyoruz ve kınıyoruz. İç barıştan bahsediyorlar. Evet, Türkiye’nin iç barışa ihtiyacı var. O zaman kent uzlaşısını sağlamış, iç barışı sağlamış bir ilçenin başkanına neden şafak operasyonu yapıyorsunuz? Esenyurt halkının iç barışına darbe yaptınız. Asla kabul etmiyoruz. Kayyum demek, halkın seçme ve seçilme hakkını almaktır; kayyum demek, sizlerin iradesine darbedir; kayyum demek, seçilmişler belediyeyi yönetemez, benim atayacağım memur yönetecek demektir. Bu da otoriter rejim demektir. Biz kayyum rejimini Van’dan, Hakkari’den biliyoruz. Bu rejimin ne kadar tehlikeli olduğunu deneyimledik. Buradan bütün demokrasi güçlerine sesleniyoruz, kayyum rejimine izin vermeyelim.”

İkinci simge kelimelerde saklıydı. CHP Genel Başkanı Özel’in iktidarla ‘normalleşme’ adı altında yürüyen çizgisine bir süre ara vereceği, içeride eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı eleştirel tavrını büyütebileceğine dair sarfettiği cümlelerden çıkanlardı. Özel iktidarın son operasyonunu ‘aciz ve alçak plan’ olarak tarif edip ‘erken seçim için baskıyı artıracakları’ sinyalini verdi:

“Bugün Esenyurt'ta MYK yaptım. Milletvekillerimizle çalışacağız, ertesi gün parti meclisimizi toplayacağız. Alınan bütün kararlar artık erken seçimi zorlamaya, bunlardan kurtulmaya yönelik. Farkı renklerimiz, bayraklarımız var. Biz, hep birlikte Türkiye'yiz. Türkiye'yi Türkiye ittifakı kazandı. Bu ülkeyi birbirine düşürmek isteyenlere inat bu vasatlığa, bu kötü akla asla teslim olmadan bu aciz ve alçak planı açığa düşürerek ortak geleceğimizi inşa edeceğiz. Erdoğan, biz hazırız, cesaretin varsa hodri meydan. Çık karşımıza."

Özel, mitinge az bir süre kala tweet atarak ‘sine-i millet’ çağrısı yapan Kılıçdaroğlu’na da adını vermeden eleştiride bulundu: “Buradan bütün muhalifleri uyarıyorum, sine-i millet demek erken seçim değildir. AK Parti ile MHP'nin kurduğu tuzaktır, bu tuzağa kimse kapılmasın.”

Bu bölümü geçmeden kısa bir not. Kimi günler vardır, kırgınlıkların-kızgınlıkların unutulduğu -unutulması gereken zamanlardır. Kılıçdaroğlu tweet atmak yerine alanda olsaydı, büyük haksızlığa karşı destek verseydi daha anlamlı olurdu. Bu arada Özel buna illa yanıt vermeli miydi sorusu da meşrudur.

Özel’in konuşmasında belediye başkanının evine polisin yaptığı baskın sırasında yaşananları deşifre etmesi önemliydi:

“Sabah erken saatler, kapı kırılacak gibi vuruldu. Eşi telaşla kapıyı açtı, izah etmek yerine ittirip geçtiler. Özer'in yatak odasına gidip kendisini bizzat uyandırdılar. Bunu bilerek yaptılar. Oradaki kötü, ahlaksız, kanunsuz muamele eninde sonunda bir kez daha bu milletin vicdanından dönecektir.”

Özel’in Savcı Akın Gürlek’i, Fetullahçı savcı Zekeriya Öz’e benzetmesi de kritikti:

“Son görevi bakan yardımcılığıydı, siyasiydi. Bir telefonla 'Bana İstanbul’da lazımsın' diye devletin en tepesidekinden aldığı emirle koştu geldi ve dünkü operasyonu yönetti. Buradan sesleniyorum; Sayın Erdoğan’ın talimatıyla gelip de bu operasyonlara girişen Akın Gürlek, Zekeriya Öz'ü hatırlıyor musun?’ Ona da talimatı FETÖ veriyordu. Kumpas yapıyordu. Bıçağının iki tarafı da kesiyordu. Kibrinden yanına yanaşılmıyordu. Sonra günü gelince sıçan gibi kaçtı. Sen Recep Tayyip Erdoğan’ın Zekeriya Öz’üsün Akın Gürlek.”

Buradan son bir not. Özgür Özel aydınları, akademisyenleri, iş insanlarını, sivil toplumu ‘yapılan haksızlıklara karşı’ ses çıkarmaya çağırdı.

Gelelim en kritik simgeye. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bileğine… İmamoğlu’nun ‘ceketini çıkardığı’ gün-görüntü onun siyasi kariyerinde simgeleşmiş bir değere sahip. İmamoğlu dün buna ‘bileğini göstermesini’ ekledi. Şöyle söyledi:

“Bizi ne mahkemeler ne yasaklar ne tehditler ne de kumpaslar durduramaz. Milletin sözünün başladığı yerde, muktedirin zulmü bitecektir. Bakın şu bileği görüyor musunuz? Seçimlerde bükemediğiniz bileği, yasaklar ve tutuklamalarla, kayyımlarla bir milim bile eğemeyeceksiniz.”

Kalabalığı da heyecanlandıran bir konuşma yaptı İmamoğlu. 29 Ekim’de Yenikapı’da ‘sistemi-rejimi sorgulayan’, 30 Ekim’de Çağlayan’da Ahmet Özer’in tutuklanmasının ardından “Son gülen millet olacaktır” diyen, 31 Ekim’de Esenyurt’ta “Sizinle uğraşacağım” diye meydan okuyan İmamoğlu. Şu cümleler önemliydi:

“Kendi iradesini milletin iradesinin üstünde görenler, artık bu ülkede muktedir kalamayacak. Biz sorunların çözümünün karşısında olmayız. Ancak çözümlerde samimiyet, ciddiyet ve tutarlılık ararız. Tutmuş ‘Uzattığım eli havada bırakmayın’ diyor. Söylesenize sizin elinizde ne var? Siz neyin sözleşmesini yapmak istiyorsunuz Kürt kardeşlerimizle? Elinizde barış mı var, huzur mu var, kardeşlik mi var? Seçtikleri meşru siyasetçilere ifade özgürlüğü, serbestçe görev yapma sözü mü var? Evlatlarına iş mi var, aş mı var, umutlu bir gelecek mi var?

Yaşlılarına huzurlu bir emeklilik mi var? Yoksa sizin elinizde şantaj mı var, tehdit mi var?

Beni seçin, benden olanı seçin, ben kimi istersem onu seçin dayatması mı var?

Sahi siz öbür elinizde ne saklıyorsunuz? Sopa mı tutuyorsunuz?

Kimi ne zaman istersem o zaman seçin, nereye istersem oraya seçin diyen dayatma sopası mı var?”

Bitirirken…

CHP belediye başkanının tutuklanması, ardından kayyım atanması ile birlikte iktidar ile mesafesini artıran, seçim baskısını artıran bir çizgiye geçecek gibi görünüyor. CHP’nin yönetimdeki ve kamuoyunda sevilen-sayılan isimleri bir arada durmayı başarırsa önümüzdeki seçimler iktidar için kolay olmayabilir. Çünkü artık ekonomideki eşitsizlikten iç politikadaki duruma ‘herkes biliyor neler yaşandığını’…

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kalabalık bir yalnızlığın içinde, toplumsallığın çöküşü

Türkiye’nin durumunu dünyanın genelindeki ‘beyin çürümesini de kapsayan’ kalabalık içindeki yalnızlık olarak düşünebiliriz. Bu durumdan çıkışın yolu ortak değerler, acılar, mutlukları elbette demokrasi ve hukukun içinde yeniden anlamlandırmadan geçiyor

Dışarıdaki ‘özgüven’ içeriye ‘baskı’ olarak yansıyor, 2025 özgürlükler konusunda çok zor yıl olacak

Suriye’de oluşan yeni rejimin riskleri, oluşabilecek sıkıntıların faturasının Türkiye’ye yazılması ihtimâli olsa da şu an itibarıyla Erdoğan, Fidan ve Kalın dünyadaki pek çok ülkenin de Suriye’deki gelişmeler konusunda referans aldığı-ciddiye aldığı en önemli üç isim

Hastaneye götürülürken MS hastası Tayfun Kahraman’a yapılan ve ‘soruşturma izni’ verilmeyen eziyetin görüntüleri!

Cezaevi aracı içinde acı çektirilen bir MS hastası Tayfun Kahraman; sen eziyetin resmini yapabilir misin Abidin?

"
"