29 Aralık 2022

İmamoğlu’nun ‘kırmızı pazartesi’si, adım adım kayyuma, muhalefet nereye?

Önümüzdeki seçimlerde ortak çabaları ‘demokrasinin geleceği’ için de son derece kritik olacak İmamoğlu ile Kaftancıoğlu arasındaki pürüzler, artık Kılıçdaroğlu’nun da devreye girmesiyle giderilmeli…

14 gün sonra yeniden Saraçhane’deyim… İlki Ekrem İmamoğlu’na ‘ahmak davası’ sonrası gelen hapis ve siyaset yasağını Altılı Masa’nın tüm liderlerinin katılımıyla on binlerce kişinin protesto etmek için toplandığı gündü. Kalabalık bir yandan iradesine yapılan bu müdahaleye kızgınlığını dile getiriyor ama öte yandan bu haksız karara karşı bir araya gelen farklı görüşlerden siyasetçilerin yarattığı sinerji ile bir heyecan dalgası yaşıyordu.

 O günden bugüne o heyecan ve birliktelik ruhunun üzerinde muhalefet aktörlerince adeta tepinildi.

Adaylık tartışmaları adı geçen herkesi yıpratacak boyutlarda yeniden hız kazandı, taraflar birbirine diş biledi, hangi lider öne çıktı, kim geride kaldı, kim kimin yanında, bana terbiyesizlik yaptılar, hayır iç işime karıştılar derken yine konu bambaşka bir noktaya taşındı. İmamoğlu’nun bu kez terör iddialarıyla ilgili basın toplantısı sürerken bir gece evvel Ahlatlıbel’de özellikle son 14 günde meydana gelen ‘kırgınlığı gidermek için’ bir yemekte bir araya gelen CHP lideri ile İYİ Parti liderinin buluşmasının içeriğini alan gazeteci Murat Yetkin’in yazısı okunuyordu: Kırgınlıklar söylenmişti ama Altılı Masa devam edecekti. Kendi kendime ‘Aman ne güzel’ dedim!

Dün (28 Aralık Çarşamba); uzun süredir İçişleri Bakanlığı’nca adım adım sahneye koyulan ‘belediyedeki teröristler-terör iltisaklılar ve İmamoğlu’nun rolü’ konulu siyasi tiyatronun yanıtı için Saraçhane’de idim. Altılı Masa’dan hukukçu kökenli temsilciler CHP’den Muharrem Erkek, İYİ Parti’den Bahadır Erdem, Gelecek Partisi’nden Serap Yazıcı, Saadet Partisi’nden Bülent Kaya (DEVA Partisi’nden Mustafa Yeneroğlu yurtdışında olduğu için katılamamıştı), Engin Altay’dan Seyit Torun’a CHP’nin üst düzey yöneticileri, İYİ Parti İl Başkanı Buğra Kavuncu’dan DEVA Partisi İstanbul İl Başkanı Erhan Erol’a pek çok isim. Erdem Gül’den Şerdil Dara Odabaşı’na belediye başkanları toplantıdaydı…

Doğal olarak gözler CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu da aradı. Toplantının hemen sonrası ve ilerleyen saatlerde özellikle CHP’den kimi isimler bu konuda kimi ‘bilgi ya da yorumlarını’ aktardılar. Teyit edemediğim konuda yazmak istemiyorum. Ama şunu not etmekte fayda var. Konu her ne olursa olsun Kaftancıoğlu’nun bu toplantıda olması gerekiyordu. Ya da şöyle söyleyeyim. İstanbul’un iki kere kazanılmasında omuz omuza başarıyla çalışmış, önümüzdeki seçimlerde ikisinin çabasının son derece kritik olacağı süreçte aradaki pürüzler ‘memleketin demokrasi geleceği için’ artık Kılıçdaroğlu’nun da devreye girmesiyle giderilmeli.

Gelelim yeniden İmamoğlu’nun basın toplantısına. T24’ün haberlerinde ve analizlerinde geniş olarak okudunuz. Kısaca özetleyeyim. İmamoğlu belgelerle de desteklediği hukuk ağırlıklı, ama soru-yanıt kısmında siyasi boyutunu da açan konuşmasıyla iyi bir sunum yaptı. Soruşturmayı yürüten müfettişin AKP’den eski milletvekili adayı olması bile başlı başına durumun vahametini ortaya koyuyor. İlk mi yapılan hukuksuzluk? Ne yazık ki hayır. HDP’li belediyelere kayyum atanması süreci herkesin aklında. Ki o dönem İmamoğlu Diyarbakır’a giderek görevden alınan isimlerle, Selçuk Mızraklı’dan Ahmet Türk’e dayanışma göstermişti.

İmamoğlu konuşması ve soru yanıt kısmından dikkatimi çeken iki notla burayı noktalayayım:

Birincisi; ‘terör’ iddialarıyla ilgili süreçten ağırlıklı olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu sorumlu tutuyor. Hatta konuşmasının bir yerinde “Sayın Cumhurbaşkanı ya ortaya koyacağımız fotoğrafın yaratacağı kaosa razı gelecek ya da İçişleri Bakanlığı koltuğuna bir cumhurbaşkanı olarak yüzünü kızartmayacak bir isim atayacak” dedi.

Oysa İmamoğlu da bu ülkede yaşayan herkes de biliyor ki talimat Erdoğan’dan gelmese böyle bir konuda ne Soylu ne müfettiş ne yargı bir şey yapar-yapabilir. Ve ‘ahmak davası’nda ilk derece mahkemenin verdiği karar İstinaf-Yargıtay aşamalarıyla seçime yetişmez diye terörden bir soruşturma açılarak ‘çift dikiş’ gidilerek iş sağlama alınmaya çalışılıyor. Hedef en geç ocak ayı sonunda savcılık soruşturmasına dönüşecek bu ‘çalışma’ ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atamak. Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanının ana konusu ‘işleneceğini herkesin bildiği cinayetin öyküsü’ gibidir bugün yaşananlar.

İkincisi; “İşe alımda Anayasa Mahkemesi kararıyla güvenlik ve arşiv tarama süreçlerinin uygulanmaması ile ilgili ‘Ekrem İmamoğlu ve onun yöneticileri suçlanıyorsa ondan önceki AKP’li belediye başkanı ve kayyum vali de aynı şeyleri yaptı, onlara da bakmak gerekir, yoksa gök kubbeyi başlarına yıkarız” demesi. Baştan sona hukuksuz ve kişiye özel hazırlandığı belli bu olayda ‘bende hata varsa onlarda da’ demek siyasi ve hukuki olarak nereye düşer tartışmalı.

Son bir not… Ekrem İmamoğlu yasalara da Kur-an’a da atıflarda bulunduğu konuşmasında etkileyici, soldan çok sağ popülist bir dil kullanan bir performans sergiledi. İmamoğlu Türkiye siyasetinde ister davalar, ister siyasi engellemeler ile karşılaşsın mutlaka yeri olacak bir siyasetçi.

Cumhur İttifakı bir blok olarak sorunsuz bir yapı fotoğrafı verirken, geleceği düşünmeden yapsa da ekonomide insanlar açısından geçici rahatlama sağlayacak adımları atarken, devletin gücünü hukuku da hiçe sayarak tehlikeli gördüğü her muhalifin üzerinde kullanırken, muhalefetin hâlâ tam bir bütünlük gösterememesi seçimlere en çok beş ay kaldığı düşünülürse memleketin geleceği için endişelenenlerde tedirginlik yaratıyor.  

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dışarıdaki ‘özgüven’ içeriye ‘baskı’ olarak yansıyor, 2025 özgürlükler konusunda çok zor yıl olacak

Suriye’de oluşan yeni rejimin riskleri, oluşabilecek sıkıntıların faturasının Türkiye’ye yazılması ihtimâli olsa da şu an itibarıyla Erdoğan, Fidan ve Kalın dünyadaki pek çok ülkenin de Suriye’deki gelişmeler konusunda referans aldığı-ciddiye aldığı en önemli üç isim

Hastaneye götürülürken MS hastası Tayfun Kahraman’a yapılan ve ‘soruşturma izni’ verilmeyen eziyetin görüntüleri!

Cezaevi aracı içinde acı çektirilen bir MS hastası Tayfun Kahraman; sen eziyetin resmini yapabilir misin Abidin?

2024 özetim, duvar mı eğri ben mi sallanmaktayım; 2025 öngörüm, Osmanlı havzası Erdoğan’ın yeni anlatısı

Türkiye 2025’e giderken geleceğiyle ilgili çok kritik adımları çok küçük bir grubun aklıyla alıyor, uyguluyor. Ekonomik sıkıntıların çerçevelediği hayatlar yarını değil, bugünü düşünüyor. Gelecek yılın barışın, adaletin, birlikte yaşamın büyüdüğü bir yıl olması geleneksel hale gelen ama sonuca ulaşmayan bir dilek haline geldi

"
"