- Bugün Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanıyor. Mevcut ücret 17 bin lira ile onun üzerindeki yüzde 30’ların yani 22-24 bin TL’lere çalışanların oranı yüzde 60’lara yükseldi. Asgari ve çevresi ortalama ücret haline geldi. Ekim 2024’te dört kişilik bir ailenin yapması gereken gıda harcamasını ifade eden açlık sınırının 20.286 liranın altında kaldı bu oran. Yoksulluk sınırının 72.156 lira olduğunu hatırlatayım. 2014’te Avrupa’da Türkiye’den düşük asgari ücretli 11 ülke varken 2024 yılında sadece dört ülke var. (Sırbistan-Karadağ-Bulgaristan ve Arnavutluk.)
Demokrasiden hukuka ve ücretlere Avrupa’nın dibini gördü memleket. DİSK-Ar’ın karşılaştırmalı verileri tabloyu açıkça ortaya koydu. DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu bir süre önce basın toplantısı düzenledi. “Türkiye işçi sınıfının özgür sendikalaşmasının sağlanması hem ülkeyi asgari ücrete mahkumiyetten kurtarmak için hem de ülkemizin demokrasi ve geleceği için son derece önemlidir” dedi.
O sırada başkan yardımcısı-Genel İş Sendikası Başkanı Remzi Kartal ‘9 yıl takip sonrası terör örgütü üyeliği’ iddiasıyla yeni tutuklanmıştı. 12 Eylül sonrası DİSK’e yönelik en üst düzey tutuklama diye araştırıp yazdı gazeteci Kemal Göktaş. Sendika- sendikal hareket, hak talebi giderek uzak birer nostalji haline döndü. Hiçbir etkisi olmayacak bir komisyondan çıkacak yüzde 25-30’luk bir zamla bir de Cumhurbaşkanı’nın ‘jestini’ bekleyecek milyonlar. Sonra bir yıl boyunca 23-25 lira arasındaki bir maaşla geçinmeye çalışacaklar. Emekli maaşlarındaki tartışmalı enflasyon verilerine göre yapılacak ‘artışların’ yaratacağı sıkıntından ne eğitimde ne istihdamda olan ev gençlerinin durumuna… ‘Yoksulluk bir insan hakları problemidir’ tespitinin havada asılı kaldığı gıda-kiraya çalışan milyonların gerçekliği… Gençlerin çoğunun geleceğini dünyanın başka bir ülkesinde hayal ediyor olması….
- Bugün CHP Genel Başkanı Özgür Özel Silivri’ye gidecek. Yerine kayyım atanan CHP’nin Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen tahliye edilmeyen TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına rağmen serbest bırakılmayan Osman Kavala’yı ziyaret edecek. Bir süre önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen serbest bırakılmayan HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ı da Edirne’de ziyaret etmişti. CHP üyesi şehir plancısı, MS hastalığına rağmen kendisi için bir talepte bulunmayan, gecikmiş Anayasa Mahkemesi kararını bekleyen Tayfun Kahraman… Ve avukat Selçuk Kozağaçlı da görüşülecek isimler arasında. Çiğdem Mater, Mine Özerden, Selçuk Mızraklı, Figen Yüksekdağ ve pek çok isim. Akla ziyan iddianamelerle-hükümlerle ya da ‘gizli tanıklarla’ yıllardır hapiste bekleyen siyasi tutuklular…
Desen: Tan Oral
- Bugün ülkenin dört bir yanındaki hapishanelerde binlerce hasta tutuklu gün boyu Özel’in ziyaretini televizyonlarından izleyecek. Bir umudu-sesi-çağrıyı kendileri için de duyabilirler mi diye… Elbette aileleri de… Hem hapiste hem hasta olmanın ne zor olduğunu ancak yaşayan-yakını olan bilir. Sosyal medyada her gün hasta yakınlarının durumunu anlatıp tahliyesini talep edenler var. Kimi acılara kapalı kulaklara isyan ediyor kimi tahliye umudunun kapısını açabilecek bir siyasi söylem bekliyor.
- Bugün iktidara yakın gazeteciler Suriye’de Türkiye’nin ‘ülkede yapılan devrim’de ve bundan sonrasında ne önemli bir figür olduğunu anlatacaklar. HTŞ Lideri Colani ile yapılan söyleşiler- izlenimler manşetlerde yer alacak. Dünyada ve Türkiye’de hala ‘terör’ listesinden çıkmasa da elbette bu kişiyle söyleşi yapılacak-söyledikleri önemli olacak. (Yasin Aktay’ın Yeni Şafak’taki söyleşisindeki şeriat-hisbe kısmı önemliydi.) Ancak Suriye’de yaşayan diğer gruplarla, bir zamanlar Türkiye’ye de gidip gelen o dönem devletin de görüştüğü bir isimle mesela Salih Müslim ile söyleşi yapmak gözaltı sebebi olmaya devam edecek. Suriye’de ne olduğunu her kesimle görüşerek anlatmanın bir gazetecilik görevi olduğu dışlanacak. İktidarın istediği zamanda, istediği kişilerle, istediği sorularla konuşmak şartı dayatılmaya devam edilecek. Memleketin hemen yanı başında oluşan yeni yönetime-döneme dair soru işaretleri, kısa dönemde herkesin hayatını etkileyebilecek konular küçük bir çevrenin konuşma-tartışma konusu olarak bırakılmaya çalışılacak. Farklı görüş ve birikimlerin geleceğin şekillenmesinde ne derece değerli olduğu yok sayılacak.
- Bugün-yarın Suriye’de Kürtlerin oluşturduğu bölgeye operasyon olup olmayacağı tartışılacak. ABD üzerinden SDG ile yapıldığı anlaşılan ‘görüşmelerin sonuçlarının’ hem Suriye içinde hem Türkiye’de yaratacağı değişimler yabancı basın kaynakları üzerinden anlaşılmaya çalışılacak.
- Bugün-yarın İmralı’ya DEM heyetinin gitmesi bekleniyordu. Adalet Bakanı bütçe görüşmelerinin ardından gidilme ihtimalinden bahsetti. 20 Aralık Cuma günü görüşmeler tamamlanıyor. Yani önümüzdeki hafta sonundan itibaren Öcalan ile bir görüşme olabilir. Suriye’deki durumla da yakından ilgisi olacak bu görüşme nereye evrilecek? Önemli olacak.
2024 konuşma-tartışma sınırlarının iyiden iyiye daraldığı, ekonomik anlamda sıkıntının büyüdüğü-daha geniş kitleleri etkilediği, muhalif görüşleri nedeniyle hapiste tutulanların, uyulmayan yüksek mahkeme kararlarının, kayyımların adeta sıradanlaştığı, sınır ötesinde soru işaretleri çok olsa da Erdoğan lehine bir havanın oluştuğu, Bahçeli’nin ‘Meclis’te Öcalan konuşsun’ çağrısının yaratabileceği sonuçların yakından izlendiği, muhalefetin 31 Mart’ta kazandığı başarının-söz üstünlüğünün yılın son aylarına doğru azalmaya başladığı belirsizlikler ve sarsıntılarla dolu bir yıl oldu. Sanatçı Komet’in şiirinden aldığım bir bölümle 2024’te kendime hep sordum: Duvar mı eğri yoksa ben mi sallanmaktayım?
Peki 2025’te iktidarın Erdoğan’ın gündemi-siyasette öne çıkardığı kavram ne olacak? Benim yanıtım net: Erdoğan yeni anlatısını buldu. Bir zamanlar Osmanlı’nın yönetimi altındaki şu anda sınırın dışındaki yerlerde de gücünü tahkim ederken, Osmanlı’nın siyasi ve kültürel referanslarını kaynak olarak gösterdiği bir dile ağırlık verecek.
Sinyalleri geliyor. ‘Türkiye Türkiye’den daha büyüktür’ diyerek dün yaptığı konuşma:
“Şu gerçeği Suriye başta olmak üzere, son dönemde bölgemizde yaşanan her hadise bizlere hatırlatmaktadır; Türkiye, Türkiye'den daha büyüktür. Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometrekare ile sınırlandıramayız. İnsan nasıl kaderinden kaçarak kurtulamazsa, Türkiye ve Türk milleti de mukadderatından kaçamaz, saklanamaz. Millet olarak tarihin bize yüklediği misyonu görerek, buna göre davranmak zorundayız. Biz, bunu görüyoruz, çağrılara kulak tıkamıyoruz. 'Türkiye'nin Libya'da, Suriye'de ne işi var' diye soranlar, bu misyonu idrak edemeyebilir. Türkiye'nin nasıl değişim geçirdiğini bilmeyenler, olayların seyrini anlamakta zorlanabilir. Kendilerini safsatalar ile baş başa bırakıyoruz. Milleti ile duygudaşlığını bırakanlara ne anlatsak faydasız. Biz onlarla vakit kaybetmeyeceğiz, hedeflerimize odaklanacağız. Bu kutlu yolculukta sizlerin de üzerine düşen sorumluluğu yerine getireceğinize inanıyorum."
Ya da geçen hafta yaptığı konuşma:
“Birinci Dünya Savaşı, bölgemizde sınırları yeniden belirlerken, şartlar başka türlü zuhur etseydi acaba ne olurdu? Kuvvetle muhtemel, Halep dediğimiz, İdlib dediğimiz, Hama dediğimiz, Şam dediğimiz, Rakka dediğimiz şehirler tıpkı Antep gibi, tıpkı Hatay gibi, tıpkı Urfa gibi bizim birer vilayetimiz olacaktı. Bu şehirler sınırlarımız dışında kaldı diye herhâlde oralarda yaşayan insanlarımızla bağımızı tümden kesecek değildik."
Erdoğan bunları söylerken;
- Şimdilik ‘Türkiye iktidarı ile iyi geçineceği sinyalleri veren, ancak öngörülemez tavırlarıyla bilinen Trump’ın 20 Ocak sonrası ne yapacağı…
- Suriye’de Golan’ı da aşarak Hermon Dağı’na giren, Gazze soykırımı başta olmak üzere Ortadoğu’da yaptıklarıyla İsrail ile mevcut-potansiyel bir güç savaşının nereye evrileceği…
- Suriye’den çıkmak zorunda kalan Rusya ve İran’ın Türkiye ile nasıl bir ilişki sürdüreceği…
- Katar ile yakın çalışan, Suriye’deki atağıyla farklı bir bir boyuta geçen Türkiye’nin yeni durumunun başta Suudi Arabistan-Mısır farklı Arap ülkelerince nasıl karşılanacağı…
- Şimdilik ‘ılımlı mesajlar veren-ülkede yaşayan her etnik-dini gruba eşit davranacağını söyleyen HTŞ Lideri’nin farklı bir pozisyona geçerse ne yapılacağı…
- Tek derdi sığınmacıları kendi topraklarından uzak tutmak isteyen çıkarcı-hesapçı Avrupa ile ilişkilerin nasıl gelişeceği…
Birer soru işareti…
Türkiye 2025’e giderken geleceğiyle ilgili çok kritik adımları çok küçük bir grubun aklıyla alıyor-uyguluyor. Gözaltı-tutuklanma endişesi yaşayan akademisyenlerden-gazetecilere-aydınlara söz söylemesi gerekenler çok küçük bir kesim hariç susuyor. Ekonomik sıkıntıların çerçevelediği hayatlar yarını değil, bugünü düşünüyor. Gelecek yılın barışın, adaletin, birlikte yaşamın büyüdüğü bir yıl olması geleneksel hale gelen ama sonuca ulaşmayan bir dilek haline geldi. Muhalefet; iktidarın yeniden elde ettiği söz-anlatı üstünlüğüne ne ölçüde yanıt verecek göreceğiz. Umudu kaybetmemek lazım elbet ‘saf duruma’ düşmeden.
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|