07 Aralık 2023

HEDEP'li Eş Başkanlar: Protokol utanç belgesidir, unutmayız ama CHP ile yeniden konuşmaya engel değil

“AKP ile herkes görüşüyor, niye biz görüşünce sorun oluyor?”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin (HEDEP) gazetecilerle buluşma toplantısı… Yeni Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan'ı ilk kez izleyeceğim. Onları beklerken gazetecilik geçmişimde partinin eski eş başkanları, belediye başkanları, yöneticileri aklımda. Çoğu yıllardır hapiste. Bir önceki parti için Anayasa Mahkemesi'nde kapatma davası sürüyor. Yenisinin kısaltmasının da; yani HEDEP'in de değişmesi isteniyor. Aralarında halen bu partide milletvekilliği yapanlar dahil pek çok isim için siyasi yasak talebi var. 30 yılda 12 parti kuruldu ve kapatıldı. İki buçuk yılda bire denk geliyor bu. Özellikle seçim dönemlerinde partiye, daha doğrusu oylarıyla belirleyici olan Kürt seçmene "ilgi" artıyor. 2019 yerel seçimlerinde muhalefetin kazandığı başta İstanbul kimi büyükşehirlerde partinin aday çıkarmamasının, desteğinin özel bir önemi var. 2023'te de Cumhurbaşkanlığı Seçimleri'nde aday çıkarmayarak, muhalefet adayını desteklemiş bir parti ve seçmen var. 2019'da "adı açıkça anılmamış", 2023 seçimlerinde muhalefetin oluşturduğu ana bloka dahil olmamış, edilmemiş, dışarıdan desteklemiş bir parti. Muhalefete kazandıran ya da demokrasiyi savunan blokta yer almış bir yapı.

2024 yerel seçimlerine giderken yine tartışma konusu. Cezaevlerindeki zorlu koşulları Adalet Bakanı ile konuştukları için "iktidara yanaşan"; muhalefetle yeni bir iş birliğine tümüyle kapıyı kapatmadığı için "iktidar tarafından hedef alınan" bir partiden bahsediyoruz. Toplantıdan çıkardığım sonuçlar, "merkezinde sadece seçim olmayan, Türkiye'nin sorunlarıyla ilgili iktidar ile diğer partiler gibi görüşülebilir, görüşülecek." Buna yeni Anayasa çalışmaları dahil. Batı illerinde de aday çıkarma eğilimleri var ancak Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ümit Özdağ ile imzaladığı kayyum sisteminin devamını da içeren protokolün bölgede yarattığı kızgınlığa rağmen yine de CHP ile kapılar tam kapanmamış. Ancak eğer bir ortak aday olacaksa bu kez kamuoyu önünde ve şeffaf yapılmasını istiyorlar. 

İki eş başkanın anlattıklarından not defterime düşenleri başlıklar halinde aktarmak istiyorum:

HEDEP Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları (Fotoğraf: HEDEP)

"Halk bize ‘Varlık sebebimiz nedir?' diye sordu"

- Seçimden sonra binin üzerinde halk toplantısı yapıldı. Orada şu net şekilde açığa çıktı: "Bizim varlık sebebimiz nedir?" sorusunu sordu halkımız. 2015'ten beri tek taraflı bir biçimle muhalefeti destekleyen, ana muhalefeti destekleyen, iktidara kaybettiren bir yöntem denendi. Siz de kabul edersiniz; biz siyasi partiyiz, ağır sorunları çözme çabamız var. Bu konuda çok yoğun çabamız ve ödenen bedeller var. Bunu hiç anlatmaya gerek yok. Şimdi bizim yapacağımız her iş, atacağımız her adım, söyleyeceğimiz her söz aynı zamanda bu sorunların çözümüne de katkı sunmalı. Buna bir zemin hazırlamalı.

"Ana muhalefet kayyum atandığı zaman gerekli olan tepkiyi koyabilseydi…"

- 2015'ten beri bir biçimiyle destek verdiğimiz açık- fiilî; başka bir biçimiyle muhalefete sormak gerekiyor. Ana muhalefet, muhalefet görevini yürütebilseydi, halkın oylarıyla seçilen yerel yönetimlere, bölgedeki belediyelere kayyum atandığı zaman gerekli olan tepkiyi koyabilseydi, 81 yaşındaki Makbule Özer cezaevine gönderilirken duyarlı olabilseydi ya da ikili hukuka itiraz etseydi başka bir şey yaşanırdı… Maalesef çok güçlü bir şey duymadık. "Amacınız nedir?" sorusunu halk bize sorduğu zaman; muhalefet büyüsün ve oradaki zemin büyüsün, demokrasi kazansın, iktidarı geriletelim, iktidarı yenelim, yerine daha demokratik, meseleleri diyalogla uzlaşmayla çözmeye çalışan bir yönetim olsun dersiniz. Maalesef yaptığımız her şey bir biçimiyle hem devlet kodlarını devam ettirdi hem de bölgedeki uygulamalar konusunda da bir farkındalık yaratmadı.

"Bu protokol bir utanç belgesidir net"

- (Kemal Kılıçdaroğlu'nun Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile 14 Mayıs sonrası yaptığı, detayları seçim sonrası ortaya çıkan protokol)

- Protokol sonrası bölgede ciddi bir rahatsızlık var, bunu kabul etmek lazım. Kültürünü reddeden, inkâr eden, devlet kodlarıyla hazırlanmış yüzyıllık politikanın ikinci yüzyılda da devamının imza altına alındığı bir belgeden bahsediyoruz ve Cumhurbaşkanı adayı olacak bir insan bunun altına imza atıyor. Şimdi bunun rahatsızlık yaratmaması düşünülebilir mi? Tabii ki bizde bir rahatsızlık var. Politikalarımız, orada yaptığımız eksiklikler de tartışılıyor. 14 Mayıs sonrası biz özeleştiri sürecine girdik, yeniden yeni bir yönetim oluşturduk. İşte karşınızda duruyor; yüzde 70'i yenilenen genç, dinamik, süreci kaldırabilecek, geçmişteki deneyim ve tecrübeyi de aktaracak bir yönetim yapısı oluşturduk. CHP'de de seçim sonrası yapılan iç eleştiri, öz eleştiri süreçleri ve muhasebeden sonra bir yönetim değişti. Bu protokol bir utanç belgesidir, net. Bizim tarafımızdan unutulmayacaktır. Ama bu protokol, - seçimler için söylemiyorum- , önümüzdeki dönem, önümüzdeki dönemlerde yapacağımız iş birliği ve güç birliğinde kırgınlık yarattı ama engel değil. Otururuz, konuşuruz.

- Yapılan protokol kuşatmanın kendisidir. Hatta güncel yürütücülerinden bence daha geridir. Çünkü güncel olan hiç olmazsa arada bir küçük ortak dahi "Kürt kardeşlerim" falan deyip bir şey söylüyorlar, Kürt'e bir gönderme de var, burada o da yok. "Hepimiz tekiz, Türk'üz" mantığı var. Dolayısıyla bu kuşatma sadece bizim sorunumuz değil.

"AKP ile diğer partiler görüşünce sorun yok, bize gelince sorun"

- CHP, AKP ile görüşünce bir şey olmuyor, İYİ Parti randevu almak için uğraştığı zaman bir şey olmuyor, söz konusu bizim Adalet Bakanı'yla Meclis zemininde yaptığımız bir görüşme olunca, hemen "Kürtlerin, HEDEP'in bir biçimde çark edeceği" anlamı çıkıyor. Biz ne zaman çark ettik ben size soruyorum? Kürtler, HDP bugüne kadar vermiş olduğu hangi sözden çark etti? Dolayısıyla bu kaygı nasıl oluştu, bu algı nasıl oluştu? Bizim hangi sözümüz, hangi eylemimiz buna hizmet etti? Hemen bir görüşmeyle, salonda bir toplantı düzenlemekle, bizim herhangi bir parti ya da partilerle oturup "arka kapı diplomasisini işleterek bir pazarlık yapacağımız" algısına nasıl kapılınıyor, biz de şaşırıyoruz. Biz Türkiye'nin büyük partilerinden birisiyiz, Meclis'in üçüncü partisiyiz. Biz herkesle görüşürüz. Çözüme hizmet edeceksek. Bunu sadece seçim bağlamında değerlendirmemek gerekir. Seçim ayrı bir şeydir.

"İktidarı sağcı bir muhalefeti destekleyerek değiştirme gibi bir amacımız yok"

- Bölge çetelerin, uyuşturucu baronlarının, işsizliğin, yoksulluğun giderek göç ettirilmenin, gençsizleştirmenin ağır bir şekilde hayata geçirildiği bir süreci yaşıyor. Bingöl'de 12 bin genç yurt dışına gitmiş. Kaçak yollarla gitmiyor, devlet organize ediyor. Yani bir devlet organizasyonundan bahsediyorum. Bölgede insanlar sokağa çıkmıyor. Yedi yıldır sokağa çıkma yasakları var. Ama sadece HEDEP'i bağlayan bir durum. AKP festival yapıyor, sokağa çıkıyor, bir başka siyasi parti bir başka meseleyle ilgili hatta askeri üniformalarla mitingler, eylemler, etkinlikler yapabiliyor. Sadece yasaklar bize işliyor. Şimdi halk, haklı olarak şu soruyu soruyor: "Destekliyoruz, oy veriyoruz, seçtiriyoruz da bu bölgede olup bitenler, bu politikalar hakkında acaba oy verdiğimiz muhalefet ne düşünüyor, ne yapıyor?" Dolayısıyla bizim şöyle bir misyonumuz yok: İktidarı, sağcı bir muhalefeti destekleyerek değiştirme gibi bir amacımız yok. Siyasi partileri aşan, onların da içerisinde olabileceği ama kentin en geniş toplumsal uzlaşısını sağlayan demokratik, şeffaf yerel yönetimler anlayışını hayata geçirecek aday arayışları; iş birliği, güç birliği arayışlarımız devam edecek. Bu kime çağrıdır? Bir pazarlık mıdır? Kim nasıl yorumlar çok bilmiyorum ama bu çok açık bir çağrıdır. Bu kenti, kentteki dinamikler ve onların temsili birlikte yönetsin. Bu kenti yönetenler biraz her anlamda duyarlı olsun. "Bu kentlerde demokratik, halkçı, şeffaf belediyecilik uygulansın" çağrısıdır.

Bitirirken…

Kürt seçmenin yoğun olarak oy verdiği bir siyasi parti HEDEP. Demokratik siyaseti savunan, bunun için uzun süredir mücadele eden bir yapı. HEDEP'te sadece yönetim değil, başta diğer partilerle iş birliği, siyasete bakışta değişim havası görünüyor. Kürt sorunu; bölgede yaşananlar, seçimden seçime düşünülecek, oy ile ölçülecek konular değil. HEDEP'in yeni çizgisinin ortaya çıkartacağı siyasi ortamı yakından izlemek gerekiyor.

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

"İtibardan tasarruf olmaz" ama memurun ulaşım, gencin iş, halkın hizmet hakkından olur

2021’den 2024’e baktığımda ilk sorum şu; üzerinden iki seçimin geçtiği bu sürede başta lüks araç alımları ya da seçim dönemlerine özel devlette açılan kadrolar dahil genelgenin hangi noktasına uyuldu?

16 Mayıs’taki Kobani davası kararı, normalleşme olup olmayacağını ya da kapsama alanını işaret edecek

Bu davada alınacak kararlar elbette Türkiye’nin gideceği yöne dair de mesaj verecek. Uzun süredir militarist-milliyetçi bir dil belirlemiş iktidarın ‘normalleşme-yumuşama’ söyleminin kimleri kapsadığına dair belki de ilk önemli işaret olacak

Kürtler kimliklerinden vazgeçmeden ‘Türkiyeliliği’ destekliyor, Demirtaş simge sivil lider

Kürtler kimliklerinden vazgeçmiyor. Bu Kürt meselesinin her şeyden önce kimlik ve tanınma meselesi olduğuna işaret ediyor. Bir yandan kendini Kürt milliyetçisi olarak tanımlayan kesimlerde de bir yükseliş var. Kendini “Türkiyeli” olarak tanımlayan kesimlerdeki yükselişle birlikte değerlendirilmeli