15 Mart 2020

Hanımefendiler, beyefendiler vapurdan Burhan Pazarlama geçti, ömrümüzden bir yaprak daha düştü

Genelde ürünler bizlere ‘dağların ardından’ ya da ‘çekik gözlü kısa boylu insanların memleketinden’ gelirdi

Denizdir İstanbul…

"Boğaz"dır…

İki yakadır…

Vapurdur İstanbul…

Belki en çok vapur…

"Karşı"ya geçirir.

"Adalar"a götürür…

Okula, işe yetiştirir…

Eve ulaştırır…

Sevgiliye kavuşturur…

Kışın içinde ısıtır…

Yazın kenarında serinletir..

Demli çaydır…

Bazen simittir.

Ama ille de paylaşımdır ardı sıra gelen martılara mutlaka…

Neden bilmem aceledir biraz…

Yetişmek için, inmek için hep bir telaş…

Yanaşmadan atlanır…

Hayata karışılır…

Bir dönem jetondur…

Her dönem gazetedir, kitaptır…

Hatıradır…

Anneyle, babayla, sevgiliyle…

Kah yüzmeye Kınalı’ya, kah üniversiteye Eminönü’ne, kah işe Beşiktaş’a kah Boğaz gezisine…

Keşfetmektir…

Hele çocuksan…

İstanbul’da doğdum…

Son yıllara kadar en çok vapuru tercih ettim.

İlk bindiğim günler…

Annem, babam, kardeşim ve ben…

Ayaklarım henüz yere yetmezken..

İçine az soğuk su katılmış "paşa çayı"…

Ya da bol tarçınlı salep eşliğinde….

Yaşama sevinci veren koku, denizin kokusu…

Günü gelir lazım olur diye uzun uzun içime çekerdim o kokuyu…

Günü geldi 17 ay o koku, hayal avuttu…

Bir zamanlar vapurların en popüler isimleri "satıcılar" idi…

Onların en popüleri de hiç şüphesiz Burhan Pazarlama…

Kapı açılır elinde çantasıyla içeri girerdi…

"Hanımefendiler, beyefendiler, en güzel günlerin canı gönülden sizlerin olmasını dilerim" diye başlardı söze…

Kendine has bir konuşma tarzı, vücut dili vardı…

Genelde ürünler bizlere "dağların ardından’ ya da "çekik gözlü kısa boylu insanların memleketinden’ gelirdi.

Aslında pahalı idi ama o bizlere bir şekilde "ucuza" getirmişti.

Mutlaka hediyesi olurdu.

Bir alana bir hatta iki yan ürün bedava…

İlk "dolmakalemi" babama ısrar kıyamet ondan aldırmıştım…  

Kalemin ömrü uzun olmamıştı ama hatırlıyorum ilerleyen günlerde ondan birkaç ürün daha satın aldım.

Bir "illüzyon" yaratırdı.

Vapura kolay patates soyan alet de bir limondan "iki bardak su çıkaran" aparat da satanlar vardı ama Burhan Pazarlama genelde "Bond çantasından" kalem, saat gibi daha farklı ürünler çıkarırdı.

Satış kısmında çok talep eden olmasa bile "tezahürata gerek yok parayla değil sırayla" diye reklamını yapardı.

Yönetmenliğini ve senaristliğini Tunç Okan’ın yaptığı, İlyas Salman’ın başrolünde oynadığı Sarı Mercedes filminde de bir sahnesi vardı.

Cumartesi günü sosyal medyada vefat ettiğini okuduğumda ve TRT arşivinden kısa bir belgeselini izlediğimde çocukluk günlerim geldi aklıma…

Bir de "eskiden daha mutluymuşuz" deme yaşına geldiğimi farkettim.

Ve kendi kendime söylendim:   

Hanımefendiler, beyefendiler vapurdan Burhan Pazarlama geçti,  ömrümüzden bir yaprak daha düştü…

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"