10 Nisan 2020

Gazeteci öldüren afla çıkar bu memlekette, gazeteci öldürücü virüs dönemi bırakılır hapiste

Türkiye tarihi ne yazık ki hemen her iktidar döneminde aynı zamanda gazetecilerin katledildiği ya da hapsedildiği süreçlerdir de

*Bugün meslektaş olmaktan onur duyduğum Metin Göktepe’nin doğum günü. ‘Mutlaka ben izlemeliyim ‘ diye gittiği haberde, polisler tarafından dövülerek öldürüldüğünde 28 yaşındaydı. Tarih 8 Ocak 1996’ydı. Şimdi hayatta olsa, medyanın büyük çoğunluğunun iktidar tarafından servis edilmeyen habere sırtını döndüğü bugünlerde, gerçek haberin peşinden korkusuzca giderdi.

Onun haberciliğini örnek alan bir avuç gazeteci arkadaşı şu anda bunu yapmaya çalışıyor. İktidarın ya da gücün-güçlünün yanında saf tutanın değil halkın yanında gerçeklerin dile getirilmesi için çabalayanların idolüdür Metin Göktepe ve hep öyle kalacaktır.

Bu yıl onun adına verilen ödüllerin jürisinde aralarında benim de bulunduğum gazeteciler özel ödülün ‘hapisteki gazetecilere’ verilmesi kararını aldı. Türkiye tarihi ne yazık ki hemen her iktidar döneminde aynı zamanda gazetecilerin katledildiği ya da hapsedildiği süreçlerdir de.

Hasan Fehmi Bey’den Sabahattin Ali’ye Uğur Mumcu’dan Hrant Dink’e Musa Anter’den Ümit Kaftancıoğlu’na yüzün üzerinde gazeteci katledilmiştir. İktidarlar binlerce gazeteciyi değişik ithamlar-iftiralarla cezaevine de yolladılar. AKP iktidarı gazeteci tutuklama-mahkum etme konusunda rekor sahibi bir yönetim. Şu anda da cezaevlerinde pek çok gazeteci var.

Şu an Meclis’te adı ‘infaz yasası’ olan ama örtülü bir af anlamı taşıyan yasa görüşülüyor. Corona virüs günlerinde milletvekilleri ağızlarında maske, ellerinde sürekli dezenfektan, her konuşandan sonra kürsü özel olarak temizlenerek yasa önerisini, kanun teklifini görüşüyorlar. Kendilerini korumakta haklılar zira Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın verdiği bilgiye göre 1 kişi 16 kişiye bulaştırabiliyor.

Peki kendileri için ve ‘kişiye ve topluma karşı suç işlemiş olanlar’ için bu kadar hassas davrananlar sıra düşüncelerinden, söylediklerinden, haberlerinden, yazdıklarından dolayı hapiste olanlar için niye bu hassasiyeti göstermiyor? Gazeteciler, siyasetçiler, avukatlar, hak savunucuları zaten girmemiş olmaları gerekirken niye bu sağlık krizi sırasında hapiste tutulmaya devam ediyor? Meclis’te iktidarın ve ortağının başını çektiği ‘maskeli balo’ muhaliflerin içeride tutulma ısrarıyla sadece özgürlüğü değil aynı zamanda yaşam hakkını çalıyor.

Affı konuşuyorken yeniden meslektaşım Metin Göktepe’ye onu katledenlerin yargı sürecine dönmek istiyorum. Göktepe’ye şiddet uygulayan beş polis ‘kastın aşılması suretiyle faili gayri muayyen şekilde adam öldürmek’ suçlarından önce 12 yıl hapis cezası aldılar ve ‘indirim yapılarak’ cezaları yedi yıl 6 ay hapis cezasına çevrildi. Bir polis ise Yargıtay’ın kararı bozmasından sonra 20 ay hapis cezası aldı.

Peki Metin Göktepe’nin öldürülmesinden sorumlu polisler ne kadar hapiste kaldı biliyor musunuz? Sadece 1 yıl 8 ay. Nasıl? 2000 yılında yürürlüğe giren Rahşan affı olarak bilinen şartlı afla. Yani bir gazeteciyi katledersin şartlı afla çıkarsın bu memlekette. Gazetecisindir her yeri dökülen iddianamelerle hapse atılmışsındır, öldürücü bir virüs dünyayı sarmıştır içeride tutmaya devam ederler.

Metin Göktepe meslektaş olmaktan onur duyduğum…Fadime Ana bizim de anamız. Kardeşin, kardeşlerin kardeşlerimiz…En önemlisi mesleğe dair duruşun yol göstericimiz.

Can Yücel senin için yazdığı şiirde diyor ya hani:

Bir darbe var yüreğimizde beynimizde

Soruyor bir işaret fişeği

Biz ölerek mi yaşamayı öğreneceğiz hâlâ…

Can Yücel’in sorusuna keşke ‘yaşayarak ve yaşatarak’ diye yanıt verebilseydik keşke…

*Not: Yazı ilk kez Evrensel’de yayınlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"