28 Eylül 2019

Esed’den Esad’a geçişin, Kürtlerle çatışmanın kapısı mı açılıyor?

CHP'nin düzenediği Suriye Konfesransı'ndan: "Esad’ın af ilanı da, PYD-YPG ile ilgili BM’ye yaptığı başvuru da Türkiye’ye el uzatma olarak görülebilir"

CHP’nin düzenlediği 'Suriye'de Barışa Açılan Kapı' toplantısı… İçerikten önce iki gözlem. Birincisi hep aynı isimlerin meydanlarda ya da ekranlarda aynı sözlerini dinlemekten o kadar yorulmuşuz ki…Akademisyenden sivil toplum yöneticisine farklı bakış açılarına sahip hatta zaman zaman çatışan isimlerinin fikirlerini dinlemek iyi geldi. Zihin açıcı oldu. İkincisi genelde bu tip toplantıların açılışında liderler konuşur sonra ayrılır. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sonuna kadar zaman zaman notlar da alarak konuşmacıları dinledi. CHP’nin Suriye gibi Türkiye’yi yakından ilgilendiren yakıcı bir konuyu gündemine alıp ‘başka bir bakış açısı mümkün’ demesi de önemli. Toplantıyla ilgili en önemli eleştiri Kürt kesiminin temsiliyetinin az olmasıydı. Ama katılımcılar bu konuda da fikirlerini söylediler. İlk bölüm yazılabilir idi. İkinci bölümde Chatham House kuralları geçerliydi. Yani yaz ama isim, kurum belirtme.

Açılışta CHP Lideri’nin yaptığı ‘doğrudan Şam yönetimi ile görüşme’ çağrısı çarpıcıydı. Kılıçdaroğlu 2011’den beri Suriye konusundaki partisinin AKP’den ayrıldığı noktaları hatırlattı ardından yeni dönemdeki önerilerini sıraladı:

1) Ankara ile Şam arasındaki yolun barışa giden en kestirme yol olduğunu ve Suriye'nin geleceğine ancak Suriye halkının karar vereceğini asla unutmamalıyız. 

2) ABD ve Rusya'nın çıkarları arasında savrulmamak için siyasi bağımsızlık, egemenlik, iyi komşuluk ilişkilerine dayanan bütünlüklü tek bir Suriye politikası izlemeliyiz. 

3) Suriye politikası başta olmak üzere uluslararası hukuka ve ilişkilere dayalı meşruluğu olan bütün aktörlerle konuşarak diplomasiyi etkin kılmalıyız.

4) Bugüne kadar uluslararası hukuk ve meşruiyete aykırı bütün hamlelerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.

5) Suriye yeniden güvenli ülke olduktan sonra ülkemizdeki sığınmacıların gönüllü geri dönmelerini teşvik etmeliyiz."

Esad ile iktidarın ‘dolaylı’ görüştüğü biliniyor. CHP Lideri bunun daha kurumsal olabileceğinin altını çiziyor. Her ne kadar AKP’nin ‘Suriye’de Esad’ın olduğu bir yönetim kabul edilemez’ ısrarı Rusya’nın da bastırmasıyla azaldı ise de yine de Erdoğan için bu pek de kolay olmayacak. Toplantının kapalı kısmında konuşan eski bir dönem önemli bir görevde yer almış Türkiye’den politikacı şöyle bir değerlendirme yaptı: Esad’ın af ilan etmesi de PYD-YPG ile ilgili BM’ye yaptığı başvuru da Türkiye’ye el uzatma olarak görülebilir.

Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın ‘Suriye’nin kuzeyine bir operasyon için sık sık konuştuğu dönemde’ şu sözleri de kayda değerdi: Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlama amacıyla Suriye’de sürdürdüğü terörle mücadelenin meşruluğuna inanıyoruz. Ancak bu mücadelenin Şam yönetimiyle ilişki kurularak sürdürülmesi gerektiğine inanıyoruz

Aslında Kılıçdaroğlu bu söylemiyle yine Suriye rejiminin bilgisi dahilinde eğer gerekirse bir operasyona ‘destek’ veriyordu. Bilindiği gibi Türkiye Suriye’nin kuzeyinde ABD ile bir anlaşma yaparak güvenli bölge ve ortak devriye anlaşması yaptı. Ancak yabancı konuşmacılardan birinin de vurguladığı gibi ‘ilk günden itibaren anlaşmanın koşullarının yerine gelmediğini düşünüyor’ ve bağımsız müdahale edebileceğini söylüyor. Ancak bir diğer konuşmacının değindiği gibi ABD bölgedeki SDG’yi yakın çalışma grubu olarak görüyor. Özellikle İŞİD ile mücadelede en önemli partneri kabul ediyor. Türkiye’nin yalnız başına yapacağı bir müdahalenin bölgede yeni ve tehlikeli bir savaş sürecinin fitilini ateşleyebileceğinden endişe ediliyor.

Özellikle akademisyen katılımcılar Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin durumunu yaptıkları araştırmalarla ortaya koydular. Suriye savaşından hemen önce Türkiye’de toplam 58 bin mülteci varken bu rakam resmi olarak şu anda 3 milyon 666 bin. Bu mülteciler sadece Suriyeli. Çoğu Afgan 376 bin de diğer sığınmacılar var. Özellikle Suriyelilere yönelik ırkçı söylem ve saldırıların artması bir risk olarak görülüyor. Bir yandan da iki noktaya karşı çıkılıyor: Birincisi zorunlu değil gönüllü göç. İkincisi herkesin geldiği bölgeye dönmesi. Yani bir nüfus mühendisliğine girişilmemesi.

Suriye’den gelen konuşmacılardan biri 31 Mart ve 24 Haziran’daki seçimlerin sonuçlarının Suriye’de de sevinçle karşılandığını söyledi. Bunun sebebini ise ‘laik bir dalganın büyümesi olarak’ tarif etti. Ve sordu: Yıllardır Türkiye Suriye genelinde çok karşılığı olmayan siyasi İslam’ı niye destekledi ki?

Erdoğan’ın AKP’nin Rusya ile ABD arasında sıkıştığı, Suriye’de politika üretemeyip inişe geçtiği bir dönemde ana muhalefetin arayışı önemli. Son dönemde AKP içindeki isimlerle yaptığım görüşmelere CHP’nin konferasından edindiğim izlenimleri eklediğimde şöyle bir tablo çıkıyor karşıma: Esed’den Esad’a geçişe bir adım kaldı. Türkiye Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerle ‘kontrollü bir çatışmaya’ girebilir. Bunun sonuçlarının ne olacağını yaşayarak göreceğiz. Barışı istemek herkesin görevi. Bölgede o kadar çok kan aktı ki… Yetmedi mi?  

 

Yazarın Diğer Yazıları

Selahattin Demirtaş, nasılsın?

Seçimin son düzlüğünde gözler üzerinde…

Erdoğan İstanbul seçimini kendi eliyle, kendisi için referanduma çevirdi, 2028 fragmanı izlenecek

2028 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin fragmanını yaşayacak gibiyiz. Erdoğan ile İmamoğlu erken bir final oynayacak

Alkışlar arasında tercüme edilmeyen acı reçete: İşsizlik ve artacak yoksulluk…

Yoksulluğun her şeklinin yaşandığı bir ülke artık burası… Derin yoksulluk, yatay yoksulluk, insani yoksulluk, kadın yoksulluğu, kentsel yoksulluk, kırsal yoksulluk…