16 Temmuz 2019

Erdoğan tarihin en önemli anlaşması diyerek NATO’dan kopuşu mu ima ediyor?

Rusya’nın S-400’leri lehinde haber yapmak, konuşmak yerli-milli refleks, sorgulamak ihanet şebekesi olmakmış

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rus yapımı füze savunma sistemini anlatmak için pazar günü yandaş gazetelerin ve televizyonların temsilcilerini Vahdettin Köşkü’nde topladı. Ama Sözcü’den Birgün’e, Halk TV’den Fox TV’ye, okuru ve izleyicisi çok gazeteleri ve kanalları, muhtemelen kendisini ve icraatlarını sorguladığı, habercilik yaptığı için davet etmedi. Toplantı sürerken ve içeride ‘gazeteciler’ varken, buluşmanın basına kapalı yapıldığı bilgisinin sosyal medyadaki dolaşımı olayın başka bir trajik boyutuydu. Gerçi basın ve ifade özgürlüğü deyince memleketin trajedisi çok da… Bu da bir yenisi…

İktidarın propaganda aygıtlarının temsilcilerinin bildirdiğine göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan o görüşmede “S-400 alınmasının Türkiye tarihinin en önemli anlaşması olduğunu” söyledi. Tabi kendisinin daha önce defalarca kendisi gibi düşünmeyenlere yaptığı gibi alımı sorgulayanları ‘ihanetle’ itham etti. Şöyle dedi Erdoğan: “İki özel kavramım var: Milli-yerli. Bu ülkede milli-yerli duruş sergileyenler var. Ama bu millilikten ve yerlilikten uzak olanlar var. Gazi’nin geçmişte söylediği gibi bunlar ihanet şebekelerdir. Bunların adı Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin’dir. Ama haindir. Ben inanıyorum ki tarihimizin en önemli anlaşması S-400 anlaşmasıdır. Çünkü bu bir pazar olma mantığı değildir. Aynı zamanda ortak olma ve üretime beraber geçme sürecidir.”

Demek ki neymiş; Rusya’nın S-400’leri lehinde haber yapmak, konuşmak yerli-milli refleks, sorgulamak ihanet şebekesi olmakmış.Yine aynı buluşmada Cumhurbaşkanı “S-400 savunmadaki en güçlü adımımız olacak” diyor.

Şimdi bu konuları teker teker inceleyelim. Öncelikle şu anda parası ödenerek alınan S-400’lerle ilgili ortak olma ve üretime beraber geçme gibi bir anlaşma bulunmamakta. Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin kısa bir süre önce G-20 zirvesinde 55 dakika ikili görüşme yaptı. Erdoğan, Putin'e "değerli dostum" diye hitap ederek "Türkiye- Rusya ilişkilerinde çok ciddi bir ivme yakaladık. S-400'de mutabakata vardığımız gibi yol haritası işliyor. Füzenin ortak üretimi ve teknoloji transferinin de ilerletilmesi önceliğimiz’ dedi.  

Konuyu yakından takip eden analistlerden Hakan Kılıç’ın Kokpit.aero’da yazdığı analizin bir kısmında şöyle kritik bir nokta var. Analizde önce Putin’in sözcüsü Peskov’dan bir cümle alınmış:  

“S-400’ün bütünü ile Türkiye’de üretilmesini konuşmuyoruz, konuşamayız da. Çünkü (S-400 halen) yeni bir sistem. Fakat bazı parça ve bileşenlerinin üretimi konusunda görüşebiliriz."

Ardından da parça-bileşenler üzerine, Türkiye’nin daha önce Patriot’lar için benzer bir üretim yaptığını yazmış: Anladığım kadarı ile teknoloji transferi yok ama ikinci pakette ortak üretim konusu gündemde. Kesin karar ve detayları belli değil. Tabi ki teknolojik sırlarını deşifre etmeyerek, kapalı kutu olan ve bakım yetkisinin Rusya’da olacağı sistemin bir NATO ülkesine sırrını verecek şekilde olmayacağını söylemeye gerek yok. Basit bir örnek. ROKETSAN yıllarca Patriot için füzenin dış yüzeyinde kanatçık ve kuyruk kısmında çeşitli kısımları sipariş alarak üretti. Hem de Patriot almadığımız halde. Şimdi ROKETSAN’a desek ki “Bize Patriot’un aynısını yap” yapabilir mi? Güdüm sistemi, radarının algoritması başka şey, gövde parçası başka.’

S-400’lerin ‘tarihi’ kısmının içine böyle bakabiliriz. ‘S-400’ün savunmadaki en güçlü adım’ olmasına gelince. Türkiye, 2 filo S-400 alıyor. Her filo 2’şer S-400 bataryasından oluşuyor. Bir bataryada şunlar var: 1 adet arama radarı, 1 adet angajman radarı, 1 adet komuta kontrol aracı, 8 füze fırlatma aracı, 32 atışa hazır füze. (Kaynak: savunmasanayist.com) 4 batarya olduğuna göre 128 atışa hazır füzesi olacak Türkiye’nin. 128 füze ile mi savunmanın en güçlü adımı atılıyor?  

1952 yılında girilen NATO’ya üye ülkelerden (başta ABD-Almanya) satın alınan silahların Türkiye envanterinin yüzde 90’ını oluşturduğu unutuluyor mu? Mesela Türkiye’nin sahip olduğu 2435 tankın 741 tanesi Alman yapımı Leopard 1 ve 2. geri kalanın 4 tanesi hariç (yerli yapım Altay) gerisinin tamamı ABD yapımı Patton’lar. (M60-M48)… Denizde Yavuz ve Barbaros sınıfı 8 fırkateyn Türkiye-Almanya ortak yapımı. Geri kalan 8’i ABD yapımı. (Gabya sınıfı)…

Hava Kuvvetleri’nin neredeyse tamamı ABD’den. 49 F-16, 245 F-4 Phantom var. 606 helikopterin 534'ü ABD yapımı. (Bu kategoride 17 Rus yapımı (Mİ-17) helikopter de bulunmakta.) Detaylı bilgi ve ülke karşılaştırmaları için Armedforces.eu)

Daha önce de yazdığım bir detayı burada tekrarlamayı istiyorum. Türkiye hava savunma sistemi olarak Rusya’dan S-400 alacak. Peki bugüne kadar ve halen ülkenin gerek gördüğü yerlerde hava savunması nasıl sağlanıyor? Söyleyeyim: Patriotlar ile. Hem de 2015 yılından beri. Ve muhtemelen NATO ile yapılan yeni bir anlaşma ile önümüzdeki aylarda da koruma görevi sürecek. İktidar yanlısı yayın yapan NTV’nin bir süre önce yaptığı bir haberi aktarayım:

Türkiye, NATO'dan hava savunma sistemi ihtiyacının karşılanması için halen aktif durumda bulunan Patriot ve SAMP-T hava savunma bataryalarının görev sürelerinin uzatılması talebinde bulundu. NTV'nin edindiği bilgilere göre, bölgedeki istikrarsızlık ve çatışmaların devam ettiğini vurgulayan Türkiye, NATO'ya talebini iletti. Bu çerçevede aynı talep ilgili ülkeler İspanya ve İtalya'ya da iletildi. Edinilen bilgilere göre, talepte Türkiye'nin NATO'nun güneydoğu sınırını oluşturduğu ifade edildi. Bölgedeki istikrarsızlık nedeniyle füze tehdidinin sürdüğü, bu nedenle hava savunma sistemlerine dönük ihtiyacın devam ettiği kaydedildi. NATO hava savunma şemsiye çerçevesinde İspanya'dan gönderilen Patriot hava savunma bataryası Haziran 2015, İtalya'dan gönderilen SAMP-T hava savunma bataryası, Temmuz 2016 tarihinden bu yana kullanılıyor. Patriot sistemi Adana'da, SAMP-Tt sistemi ise Kahramanmaraş'ta konuşlanmış durumda. İki sistemin görev süresi de haziran sonunda doluyor.

NATO’nun hava savunma sistemleri ile halen korunan, silah envanterinin çoğu NATO ağırlıklı olan Türkiye’yi yönetenler, 138 füzeyle ‘savunmanın en güçlü adımının atıldığını’ söylüyorlar.

Bir ülke, bir yönetim farklı silah tercihlerine yönelebilir. Üstelik karşısındakiler ‘Patriot’ları satma konusunda bu kadar ayak direyince… Ama kamuoyuna tane tane anlatmalılar:

- S-400 ile birlikte NATO ve ABD ile kısa sürmeyecek sıkıntılı bir sürece girilecek. Türkiye’nin savunmasının yüzde 90’ını oluşturan NATO üyesi ülkelerden temin edilen silahların geleceği ne olacak? Onlar da yenilenecek mi? Bu konuda çalışma var mı?

- ABD’nin yaptırım tehditlerini hayata geçireceği anlaşılıyor. Bunlar hayata geçtiğinde ortaya çıkacak ekonomik sıkıntının zaten kitlelerin büyük zorluk yaşadığı bu süreçte olumsuz etkilerini bertaraf etmek için bir plan var mı?

- Tarihimizin en önemli anlaşması diye lanse edilen S-400 alımı Türkiye’nin bir pakt değişiminin ya da NATO’dan kopma hazırlığının ilk adımı mı? Bu yüzden mi tarihi olarak tarif ediliyor?

- NATO ile S-400 konusunda, ABD ile Suriye’nin kuzeyinde, Rusya ile İdlib ve Doğu Akdeniz’de, İran ile Esad konusunda, Irak ile Başika için, Avrupa Birliği ile üyeliğin artık hayal olmasından dolayı, Arap dünyası ile ‘İslam liderliği arzusu’ nedeniyle… Her biri kendi içinde büyük krizler barındıran dış politika sorunları yaşanıyor. Hem içeride hem dışarıda ötekileştirmeden- kaostan beslenen iktidar bir de sadece etrafındaki bir avuç insanla istişare ederek ülkeyi yönetmek isteyen bir lider. Ekonomide giderek derinleşen kriz…

Ne ABD’nin tehditlerine ne Rusya ile yaşanan ‘bahar’a bakmadan, çok daha geniş katılımlı bir şekilde yol haritası belirlemek ve halka bilgi vermek gerekiyor. Uçak ve basın toplantılarının müdavimi bir grup yandaşın zaten ne gazetesi okunuyor ne televizyonu seyrediliyor. Zor günler… Çok zor…  

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"