Haziran 2018 seçimleri sonucunda Tayyip Erdoğan MHP’nin desteğiyle Cumhurbaşkanı seçildi ama Meclis’te çoğunluğu sağlayamadı. Yeni sistemle 600 kişilik Meclis’te 300’ün altında sandalye kazanınca AKP için MHP’nin desteği kritik hale geldi. O gece Erdoğan, “Parlamentoda her ne kadar hedefe ulaşamadıysak da inşallah elimizden gelen bütün gayretlerimizle Cumhur İttifakı’yla çözmenin çabası içinde olacağız” diyerek önceden başlayan ‘koalisyonun’ devamına işaret etti.
MHP lideri Devlet Bahçeli ise seçim gecesi partisinin TBMM’nin kilit partisi haline geldiğini vurgulayarak “Milletimiz bize denge ve denetleme görevini vererek önemli bir sorumluluk yükledi” dedi. O günlerde genel yayın yönetmenliğini yürüttüğüm Cumhuriyet Gazetesi’nde arkadaşlarımla beraber manşeti ‘Kurt Kapanı’ diye atmıştık. Zaman bizi haklı çıkardı ve Erdoğan her geçen gün bu kapana daha da fazla sıkıştı. Erdoğan şimdi çok uzağında kaldığı başta Kürt açılımı, geçmişle yüzleşme, barış ve demokrasi çalışması bir zamanlar eleştirdiği baskıcı- yok sayan eski devlet anlayışını bile aratır hale geldi.
Bugün 22 Ağustos Perşembe. 18 Ağustos’u 19’una bağlayan gece yarısı sosyal medyadan öğrendiğimiz Türkiye’nin 3 önemli ilinde; Diyarbakır, Mardin ve Van’da yapılan operasyonlarla görevden alınan seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyımların atanmasının üstünden 4 gün geçti. Şu ana kadar Erdoğan ortalarda görülmedi. Buna ister iyi polis-kötü polis taktiği deyin, ister zaten onun adına konuşanlar var, bu gecikmenin ardında ‘başka türlü bir konu’ olduğuna dair kulisler var. Bana kalırsa ‘Erdoğan bu operasyonlara zoraki izin verdi’ diyenler haklı değiller ve Cumhurbaşkanı en kısa zamanda bu operasyonları destekler şekilde konuşacak ama üzerinde bir baskı kurulduğu konusu da yabana atılır gibi değil. İktidarın propaganda aygıtı Sabah’ın Ankara sorumlusu Okan Müderrisoğlu bugün kaleme aldığı yazıda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile ilgili şöyle bir bölüm var:
Önceki İçişleri bakanlarının görev yaptıkları dönemin koşulları ve öncelikleri farklı olduğundan hali hazırda iş başındaki Bakan'da karşılık bulan cari güvenlik doktrini, teröristle mücadeleyi öncelemektedir. Son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar mücadelenin devam edeceğine dair kesintisiz beyanlarla gerek HDP'ye gerekse onu destekleyen kitleye, "Ya değişeceksiniz ya da sonuçlarına katlanacaksınız" mesajı verilmektedir. Böylece, silahla siyasetin ayrışmasına yönelik kararlılık korunmaktadır.
İş başındaki bakanda karşılık bulan cari güvenlik doktrini ne demek? Bu bakan Erdoğan’ın kabinesinde değil mi? Ya da Müderrisoğlu bu cümleyle Soylu’nun farklı bir duruşu olduğunu mu ima ediyor? Gelelim diğer cümleye…Önceki İçişleri bakanlarının görev yaptıkları dönemin koşulları ve öncelikleri farklı kısmına…Bundan birkaç gün önce Bakan Soylu Habertürk’te Didem Arslan’ın sunduğu ‘Türkiye’nin Nabzı’ programına katıldı. Diyarbakır, Van ve Mardin’e kayyım atanmasıyla ilgili Nagehan Alçı’nın “Daha önceki AK Parti hükümetlerinin İçişleri Bakanları Efkan Ala, Muammer Güler döneminde hiç kayyum atanmadı. Yani siz onların bu konuya yeterince duyarlı olmadığını mı düşünüyorsunuz?” diye sorması üzerine Süleyman Soylu gülerek, “Bu biraz tahrik edici bir soru gibi geliyor” yanıtını verdi.
Adı anılan bakanlardan Efkan Ala, Kürt açılımı sürecinin en önemli adımlarından Dolmabahçe Mutabakatı’nda hükümet adına fotoğraf karesindeki isimlerden biriydi. Bakan’ın gülerek ‘tahrik edici bulduğu soru’ Müderrisoğlu’nun bakan önceliği ve güvenlik doktirini kısımlarıyla birleştirildiğinde daha anlamlı hale geliyor.
Kayyım operasyonunun mimarı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve onun güvenlik doktrini kısmından devamla…Bu doktrinin en büyük destekçisi hem operasyon günü hem operasyona tepkilerin yoğunlaşması üzerine ikinci kez destekleyici tavrını ortaya koymasıyla Devlet Bahçeli…
Halen AKP içinde olanların da son operasyonla ilgili kafaları karışık. Bir HDP’li milletvekilini arayan AKP’li ne olduğunu anlayamadıklarını söylüyor. Bir diğeri bir siyasi analiste ‘ortada Bahçeli-Soylu-Ağar ve Perinçek’ten oluşan bir cephe var, net olarak görülüyor’ diye konuşuyor.
Bir yanda ekonomideki kriz. Bütçedeki yıllık açık hedefinin ilk 6 ayda aşılmasından işsizliğe son gelişmelerden biri de şu…Bankalardan iktidarın zorlamasıyla rahat ve piyasa koşullarının altında kredi bulmaya alışmış şirketlerinin artık finansa ulaşamaması. Neden? Bankalar artık yurt dışından para bulmakta zorlanıyor. Ana problem ülke riskleri. Bu konuda T24’te Barış Soydan’ın yazısı çok önemli. Şöyle diyor: Bankalar kredileri kesti, çünkü; a) Paraları yok b) Batık kredilerin patlamasından korkuyorlar.
Dünyanın neredeyse tüm ülkeleriyle sorun yaşayan Türkiye’nin Suriye’de özellikle İdlib’te giderek batağa saplanması. O bölgede ‘masa kurulduğunda masada olmak’ diyerek oluşturduğu 12 gözlem noktasından biri (Morek) şu anda Rusya- İran destekli Suriye rejimi askerleri tarafından kuşatılmış durumda. Ankara’da konuşulanlara göre Rusya, Türkiye’den 2 gözlem noktasının boşaltılmasını istiyor. Suriye’nin Türk askeri konvoyunda vurduğu ‘sivillerin’ bağlı oldukları grubun ilişkili olduğu örgüt dünya basını tarafından sorgulanıyor. Türkiye 11 Eylül’de Ankara’da yapılacak Suriye konulu Rusya-İran katılımlı zirveye kadar bölgede gelişmelerin ‘kendi politikasının aleyhine’ işlediğinin farkında. ABD ile Kuzey Suriye’deki uzlaşmanın sonuçlarından biri Rusya ile bahar havasından uzaklaşmak…
Bu süreçte yapılan kayyım operasyonunu, HDP’li vekillere fütursuz polis şiddetini, sadece ‘sorunların-başarısızlığın unutturulması’ olarak okumak gerçekçi olur mu? Van’dan bir kişinin polis tarafından kafasına kaskla vurularak, yerde tekmelenerek gözaltına alınması (Valilik açıklaması öncesinde bu kişinin polislere saldırdığını söylüyor ama bu durumu haklı kılar mı, Valiliğin o şiddete söyleyeceği tek cümle olmaz mı?) protestoculara orantısız müdahale ülkeyi daha büyük kaos buna bağlı daha ‘sıkı’ bir yönetime çekecek sürecin yaratılması için mi?
Müderrisoğlu yazısında ‘HDP’nin, "kapatma istemli" başvuru nedeni ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın radarında bir parti’ olduğunu vurgulamış. 2015 yılında Erdoğan bir konuşmasında şunları söylemişti: Ben diyorum ki bir siyasi partinin kapatılması gibi bir madde gündeme gelse, bunun için söylenmesi gereken, 'bir siyasi partinin kapatılması teklif dahi edilemez' diye bir hükmün oraya gelmesi lazım.
Nereden nereye? Kürt açılımından kayyımlara, ‘parti kapatma teklif dahi edilemezden’ Yargıtay’ın kapatma radarına…Barış, demokrasi umudundan güvenlik doktrinine…Ülke bir kapana kısılmış durumda…Zor günler…Çok zor…