HATAY
İnsan üşüdüğüne utanır mı?
Ben utanıyorum…
İçimde iki kazak üstümde palto, ayağımda çift çorap, bot, içimde içlik, üzerinde pantolon üşüyorum, çok üşüyorum.
Utanıyorum çünkü depremin üzerinden altı gün geçti kadın, çocuk, yaşlı binlerce insan enkazın başında bir umutla yakınının çıkarılmasını bekliyor. Ya da parklarda, sokaklarda, çoğu yıkılmış, pek çoğu hasarlı evlerine giremeyenler çadırların içinde geceyi geçirmeye çalışıyor.
Onlar günlerdir üşüyor.
Ben de kah bir ateşin başında kah bir çadırın içinde geceyi geçirmeye çalışıyorum.
Burası Hatay…
Burada büyük çok büyük bir trajedi yaşanıyor.
Adana'dan otoyoldan 'Hatay-Halep' yazan trafik işaretinden sapınca, İskenderun'dan itibaren ağır tablo yüze çarpıyor.
Okun gösterdiği iki yön de harabe…
Halep önce iç savaş ardından son depremin de vurmasıyla tam bir yıkım yaşıyor. Hatay son depremle büyük bir yıkımla karşı karşıya.
İlin girişine 20 kilometre kala trafik duruyor. 20 kilometreyi yaklaşık bir saatte alıyoruz. Adana'dan Hatay normalde 2.5 saat. Biz 3 saat 45 dakikada varıyoruz. İlk günler bu süre 8 ile 10 saat arasındaymış. Yollarda 'geç kalmış da olsalar' yardım araçları yoğunluğu, kimi yerde yıkılan yolların olması nedeniyle bu güçlük.
Şehrin girişinden itibaren ise kelimelerle ifade edilemeyecek bir durumla karşılaşıyorsunuz. Kabus ya da distopya. Adını koyamadım. Yıkım, acı, kaos, kargaşa, koordinasyonsuzluk. İlk aklıma gelenler… Ama ardından tek ama çok kuvvetli bir kelime: Dayanışma. Daha çok sivillerin organize ettiği… Evet partiler var ama olan logolar ya da ideoloji öne çıkarılmamış. Onun ötesinde bir duygu var. Şöyle tarif edeyim. TİP en organize partilerden biri. Sevgi Parkı'nın karşısındaki Dostlar Çay Evi'ni bir merkeze çevirmişler. 24 saat yemek, çay, ısınma, dinlenme olanağı sağlayan bir yer kurmuşlar. Çadırlar da var ateş yanan variller de… Arada anonslar "Bir yıkıntıda ses gelmiş kurtarma ekibi var mı?", "Battaniye, çocuk bezi geldi aracıyla ihtiyaç sahiplerine götürecek var mı?" Barış Atay ilk günden beri alanda. Ahmet Şık biz gelmeden bir saat önce ayrılmış. Ben bu yazıyı orada yazıyorum.
İnsan üşüdüğüne utanır mı? Ben utanıyorum…
Karşıdaki parkta CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu. Siyasetçi değil doktor kimliğiyle orada. 'Halk Reviri' diye bir yer kurmuşlar. Muayene de ediyorlar ilaç da dağıtıyorlar.
Bir ara aynı ekiple gelen beyin cerrahı Prof. Dr. Talat Kırış'ı görüyorum. Parktaki bir bank üstünde lokal anesteziyle bir hastanın başını dikiyor. Başka bir doktor omzu çıkmış bir hastayı muayene edip omzunu sabitlemeye çalışıyor.
Beyin cerrahı ve T24 yazarı Prof. Dr. Talat Kırış, Hatay'da açık alanda bir yaralının kafasına dikiş atıyor.
Türk Tabipleri Birliği İstanbul Şubesi burada. Tane tane anlatıyorlar:
- Bölgede temizlik, hijyen sorunu büyüyor. Tuvalet sorunu büyük. Salgın hastalık olabilir.
- Covid-19 döneminde olduğu gibi bir süre sonra maske kullanmak şart olabilir.
- Enkazda çalışanlar ve çıkarılanlar için tetanoz aşısı gerekir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekipleri arama-kurtarmada yardım dağıtmada mobil mutfak-tuvalet getirmiş.
Bölgede AKP'li Kocaeli Belediyesi yemek dağıtımı ve temiz tuvalet konusunda en başarılılardan. Kadıköy Belediyesi mutfakları da faal. Kaymakamlık binası içindeler. Yolda Sol Parti'den isimlerle karşılaştım, ben onların olduğu alana gidemedim ama TKP'nin yoğun çalıştığından bahsettiler.
Bu arada. Asker alana inmiş. Benim şahit olduğum sivillerle olumlu bir diyalog içindeler. Burada siyasi partiler de sivil toplum kuruluşları da hayata ideolojik bakış açıları ne olursa olsun 'ötekileştirmeden' birbirine yardım eli uzatıyor.
Herkes alana gelen kamyonlardan yardım malzemesi taşıyor, kurulan çadırlara yardım ediyor, odun topluyor. Kimse sadece gazeteci, siyasetçi, öğrenci, aşçı değil… Herkes her şey…
17 Ağustos depreminden kulağımda zihnimde kalan yıkıntıya şu şekilde bağrılmasıydı: Sesimi duyan var mı?
Bu sefer yıkıntılara ulaşmada çok geç kalındığı için herkes bir mucize peşindeydi. Hatay'da izlediğim bir kurtarma çalışmasında, ekiplerin binadaki risk ve içerden gelen sesin artık duyulmaması sebebiyle alandan ayrılma kararına karşı içeride yakını olan birisinin attığı çığlıktı: Durun gitmeyin...
Bu sesi unutmam mümkün değil.
Bugün itibariyle Hatay'ın çoğu yeri terk edilmiş durumda. Herkes pek muhtemel uzun süre şehrinden ayrı kalacak. 10 ilden büyük bir iç göç Mersin'den Antalya'ya tabii İstanbul'a başlayacak. Şu an 5 bin 11 ölü 15 bin 613 yaralısı var şehrin. Zor günler…
Bitirirken…
Gazeteciyim ben, gördüklerimi mümkün olduğunca objektif duygularımı katmadan aktarmak zorundayım. Ama gün boyu şahit olduğum büyük acıların üstüne bir arabanın arkasında gördüğüm bir fotoğraf farklı şekilde tetikledi duygularımı: Tarık Akan, Emel Sayın, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Münir Özkul, Kemal Sunal'ın 'Mavi Boncuk' filminden hepsini bir arada gösteren fotoğraf…
Geçmiş güzel günler, en sevdiklerim…
Tutamadım kendimi…
Ah memleketim…
Enkazlarla dolu şehirde Mavi Boncuk filminden bir kare...
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|