Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Merkez Bankası Başkanı ve kamu bankaları yöneticileriyle yapacağı toplantıya yakın saatler…
Tanınmış bir iş insanıyla karşılaşıyorum.
Saatine bakıyor "Ne olacak sizce?" diyor…
"Anlamı yok ki Merkez Bankası bağımsız değil sadece uygulayıcı. Konu kurlar da değil. Cumhurbaşkanı bu toplantıyı aynaya bakarak kendiyle de yapabilirdi" diyorum.
Sıradan bir eleştiri ve küçük bir 'ironi'...
Etrafta kimseler yok, yıllardır da tanışıyoruz.
Konu kim olursa olsun 'eleştiri çizgisini geçmeyeceğimi de bilen bir isim'…
Endişeyle işaret parmağını burnuna götürüyor.
'Sus' işareti yapıyor.
Sadece bakıyorum.
O yoluna gidiyor, ben yoluma gidiyorum.
Türkiye büyük çok büyük bir yıkım yaşıyor.
Yönetim sisteminden kurumlarına…
Bu sistem en çok da bu ülkenin çalışanlarına, öğrencilerine, gençlerine çıkarıyor faturayı…
İş insanları ve örgütleri yıllardır bu yıkımı 'göre göre', 'bile bile', kimi zaman 'işlerini korumak' kimi zaman 'iktidarın hışmına uğrama endişesiyle' sessizce izledi, izliyor…
Arada çıkan cılız sesler kaybolup gidiyor…
Mesela…
Türkiye'nin en önemli iş örgütlerinden, Anadolu sermayesinin temsilcisi TOBB'un Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu yıllarca adeta iktidarın bir bakanı gibi davrandı. Lira'nın çöküşüyle son bir ayda belki de ileride "Ben de konuşmuştum" diyebilmek için küçük eleştiriler getirdi…
AKP'nin oluşturduğu, hemen her içine konulan şirketin kısa süre sonra zarar yazmaya başladığı, denetlenme şekli tartışmalı Türkiye Varlık Fonu'nun yönetimine girdi.
Memleketin en acı hatıralarının yaşandığı yerlerden birinin, yeşilinin yok edildiği, üzerinde yapılan otelin 'manzarasının öne çıkartılarak pazarlamasının yapıldığı' Yassıada'nın yapımını Birlik adına üstlendi.
Bir zamanlar TOBB'un genel kurulları her görüşten siyasi partilerin liderlerinin katıldığı, gazetecilerin alkış barometresi ile nabız tutmaya çalıştığı bir yerdi.
Hisarcıklıoğlu; yarı siyasi bir gücü, memleketin, ekonominin gerçeklerine tercih etti.
Yerinde yapılacak eleştirinin, her partiye konulacak mesafenin, iktidarın kendisi de dahil herkes için yararlı olacağını bilse de farklı davrandı.
TÜSİAD da cılız ses çıkaranlar listesinde önde geldi.
"En sıradan seste bile şirketlere vergiciler geliyor" diye yakındılar yakın çevrelerine.
Oysa 'memleket kalmadığında, şirketin de kalmayacağının' farkında olmaları beklenirdi.
Geçen sene istifa eden ekonomi bakanın toplantısının kapısında yanlış olduğunu bile bile yapılan güzellemeler…
Kurun yarattığı depremi "Sporcu alırken zorlanacağız" diye tarif edenler…
Yönetim kurulunda eski AKP'li yönetici bulundurmayı 'garanti' olarak görenler…
Liste uzadıkça uzar…
Bunlar Türkiye'nin 'köklü' iş insanları…
Bir de AKP'nin 'ihaleye çıkmadan' verdiği milyar dolarlık projelerle dün-bugün-yarın susan susacak olanlar var…
Elini burnuna götürüp sus işareti yapan 'iş insanı' dikkatini dünkü sonucu çıkmayacak toplantıya vermişti ama günün haberi başka bir yerdeydi…
Sokak söyleşileri ile toplumun nabzını tutan YouTuber'lar hafta sonu göz altına alınmışlardı, hafta başı ev hapsi ve yurtdışına çıkış yasağı geldi.
İktidarın, küçük çocukların bile yoksulluğa-umutsuzluğa isyan ettiği bu videolardan da rahatsız olduğu yeni bir sürece girilmişti…
İş insanlarının...
Burundaki el ile kalpteki adalet-hayattaki hakikat duygusu arasında bir seçim yapması…
Gerçekleri, eleştirileri sadece kapalı kapılar ardında kendi kendileriyle değil memleketin iyiliği için kamuoyunun önünde, demokrasi talebini de içerecek şekilde dile getirmesi gerekiyor.