Bir zamanlar bu ülkenin aydınları, akademisyenleri, gazetecileri…
Haksızlıklara, zulümlere ses çıkarırdı…
Bazen İstiklal Caddesi’nde şiddetle susturulmaya çalışılan bir gazeteyi dağıtır…
Bazen bir cezaevinin ya da mahkemenin kapısında protesto yapar…
Konuşur, yazar, itiraz ederdi.
Ne yazık ki artık çoğu suskun…
Çoğu yorgun…
Çoğu endişeli…
Konuşan küçük bir kesim ise…
Sadece kendi mahallesi ile ilgili…
Eğer öyle olmasa idi…
Şırnak’ın İdil ilçesi, Turgut Özal Mahallesi’nde…
Bisikleti ile evinin yakınında gezerken zırhlı aracın çarpması sonucu ölen Mihraç Miroğlu için memleketin ayağa kalkması lazım idi…
Eğer bugün de dün olduğu gibi ‘susulursa’, yaşanacak yeni ‘kazalar’a davetiye çıkacak…
İnsan Hakları Derneği’nin 2019 yılında yayınlanan raporuna göre Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da son 10 yılda zırhlı araç çarpması sonucu, 16’sı çocuk 36 kişi öldü. Failler aynen Mihraç evlatta olduğu gibi hızlıca ifade verip, serbest kaldılar.
14 baronun yayınladığı bildiride (ne yazık ki Doğu ve Güneydoğu Anadolu baroları sadece) şu not ediliyor:
Devletin güvenlik amacıyla zırhlı araçları yaşam alanlarında yaygın kullanımı, başta çocuklar olmak üzere yaşam hakkı ihlallerine sebebiyet vermektedir. Faili kolluk olan dosyalarda etkin bir soruşturmanın yürütülememesi; çoğu zaman zırhlı araçları kullanmaya ehil olmayan, buna ilişkin herhangi bir eğitim almamış olan personellerin “güvenlik gerekçesi” adı altında tonlarca ağırlıktaki araçları kullanmak için görevlendirilmesi yaşam hakkının ihlali sonucunu doğurmaktadır.
Yaşam hakkı ihlali ‘ne acı ki’ özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde oluyor. Ve toplumun geneli buna sessiz kalıyor.
Ne çok isim ne çok acı aklımda…
Ceylan Önkol’un gözleri mesela…
Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nin Hambaz mezrasında koyunlarını otlattığı sırada havan mermisiyle ölen evlat…
12 yıl mahkemelerde süründü davası bir de Ceylan’ı yüzde 10 hatalı buldu ‘adalet’…
Bitirirken…
Türkiye’de cezaevleri siyasi sebeplerle tutulan yüzlerce Kürt siyasetçi ile dolu…Bu isimlerin önemli bir bölümü iktidarın ‘çözüm süreci’ dediği dönemde memlekete barışın gelmesi için çaba sarf etmiş isimler. Bu isimlerden biri de DTP Eş Başkanlığı, milletvekilliği yapmış Aysel Tuğluk. 2016 yılından beri cezaevinde, uzunca bir süredir hasta, hastalığının duyulmaması, kendi için bir şey istememek için direndi. Ama hastalığı arttı, avukatları tedavisinin hapis şartlarında mümkün olmadığına dair başvuru yaptı.
Utanarak hatırlatmak zorundayım; Aysel Tuğluk bu ülkede en ağır zulümlerden birine uğradı. Annesi Hatun Tuğluk vefatından sonra defnedildiği Ankara İncek’teki mezarında, bir grubun saldırısı üzerine çıkarılarak Dersim’de toprağa verildi.
Bu ülkede cezaevlerinde her görüşten yüzlerce hasta tutuklu ve hükümlü var…
Kendi siyasi görüşüne yakın olanların ya da iktidar ortaklarının işaret ettikleri çıkarılırken…
İktidara karşı görülenler için, hastalığına, yaşına da bakmadan cezaevi koşullarında adeta ek bir zulüm sürüyor…
Ülkede haksızlıklara, hukuksuzluklara susanlar ya da sadece kendi mahallesindekiler için konuşanlar işte bu beni kahrediyor…