03 Ocak 2019

Binali Yıldırım: Kaybetme endişesinin adayı

İstanbul kilidi önemli; muhalefet bu kilidi açarsa 2019'da erken genel seçime gidilir...

"İyi vatandaşlar kendilerini koruyacak önlemleri hakediyor."

Bu cümle, Brezilya'nın yeni aşırı sağcı/popülist devlet başkanı Jair Bolsonaro'nun yemin törenindeki konuşmasından. İyi vatandaş kim, nasıl anlaşılır, buna kim karar verir, kötü kimdir, onlara ne yapmak gerekir, hak etmek için biat mı etmeli? İlk akla gelen sorular...

Ne yazık ki dünyayı bir süredir bu görüşteki liderler yönetiyor. Ve her geçen gün demokratik değerler aşağı çekiliyor. Bu konuşmayı Twitter'dan ilk tebrik edenlerden birinin Trump olması tesadüf değil yani. 

Birkaç ay sonra Türkiye seçimlere gidecek ve 'hak ettiğini' bulacak. Seçimler yerel ama ekonomiden dış politikaya pek çok konu sandıkta etkili olacak. Tüm iller seçimde önemli. Ancak İstanbul'un yeri ayrı. Hem seçmen sayısının fazlalığı hem de Türkiye genelini yansıtması açısından. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na Meclis Başkanı Binali Yıldırım'ı aday gösterdi. Söylerken bile tuhaf geliyor. Ne yazık ki defalarca 'hiçe sayılan' Anayasa'ya aykırılıktan bahseden bile bir elin parmaklarını geçmiyor. Ama işte Binali Yıldırım yine, yeni, yeniden aday. 12 Temmuz 2018'de MHP'nin de desteğiyle 3. turda 335 oyla başkan seçilmesinin üzerinden sadece 5 ay geçti. 

Yıldırım'ın adaylığı üzerinden birkaç soruyu tartışmak gerekiyor. 

Birincisi artık sadece adı kalmış 'liderin kişiliğinde erimiş' olsa da, AKP içinden yeni bir isim çıkaramıyor mu? Diyelim 'yeni' bulunamadı. Meclis Başkanı'ndan başka 'Erdoğan'a yakın/ güvendiği isimde mi' yok? 

Erdoğan-MHP... Önce sert bir tartışma ardından hızla uzlaşma. Tahmin etmek zor değil anket sonuçları barışı getirdi, özellikle iktidar zorunda kaldı. Peki Erdoğan; Devlet Bahçeli/MHP ittifakının getireceği oya rağmen bile zorlanacağını mı düşünüyor? 

Son soruya yanıt vererek devam edeyim. Evet Erdoğan bu seçimlerde zorlanabileceğini düşünüyor. 

Nedenlerini tartışmaya gerek var mı? 

En önemli etken ekonomi. Ülkenin köklü ve büyük şirketleri borç ertelemek zorunda kaldı. Sadece Türkiye koşulları sebebiyle değil dünyanın içine yuvarlanmaya başladığı sıkıntı yüzünden de dışarıdan para bulmakta zorlanan/diğer ülkelerden daha pahalıya borçlanan bankalar var. Üstelik bunlardan dördünün üzerine borçlarıyla birlikte Telekom enkazı da kaldı. Reel sektör son 10 yılda toplam borcunu 2.5 kat artırdı. Borcun yüzde 44'ü TL, yüzde 56'sı döviz cinsinden. Geçen yıl kurdaki sıçrama ve bu yılın seçim-jeopolitik riskleri nedeniyle ortaya çıkan belirsizlik endişe yaratıyor. Enflasyonun yüksekliği, işsizliğin can yakıcı hali, yatırım-doğrudan yatırımın sekteye uğraması umudu azaltıyor. Devlet ihalelerini yoğunlukla aynı şirketlerin aldığına dair haberler (Çiğdem Toker'in meslek adına gurur veren ısrarlı köşe yazıları) ihalelerdeki kafa karıştıran şartlar her geçen gün daha yoğun (şimdilik içten) tepkilere neden oluyor. 

İktidar her başarısızlığı-krizi 'dış güçlere-içerideki işbirlikçilere' fatura etti, etmeye devam ediyor. Peki bunun eskisi kadar alıcısı var mı? Gazeteciden akademisyene siyasetçiden avukata iktidar gibi düşünmeyenlerin 'hain-terörist' ilan edildiği sözlerin ağırlığı kaldı mı? Hürriyet gazetesinden Oya Armutçu'nun haberi çok önemli. Cezaevlerinde şu an 264 bin kişi var. Doluluk oranı yüzde 124. Tutuklu oranı yüzde 34. Bir yılı geçtiği halde iddianamesi yazılmamış olanlar var. Habere göre Türkiye'de 389 cezaevine ek 132 cezaevinin yapımı sürüyor. 35 tanesi de yapım aşamasında. Neredeyse mevcut cezaevinin yarısı kadar daha inşa ediliyor. 16 yılı tamamlayan bir iktidarın ülkeye 'hediyesi' yeni cezaevleri. Söz söylemeye korkan nefes alamayan akademi, susturulmuş medya, birkaçı hariç 'bilet fiyatları dışında' fazla ses çıkarmayan sanat camiası. 

Yönetenlerin ağzında sürekli 'ölüm' metaforu. Ölme-öldürme-gömme. Arada 'beka'... Yaşam-barış-özgürlük-kahkaha-umut... Özlediğimiz kelimeler-duygular. 

Ekilen nefret tohumlarından etkilenen Suriyeli mülteciler. Sesleri çıkmasın diye cezaevlerine doldurulmuş Kürt siyasetçiler. Ne Anayasa Mahkemesi ne AİHM tanıyan bir yönetim...

Türkiye çok ağır bir süreçten geçiyor. İşte tüm bu sorunlar içinde 'belediye başkanı' seçeceğiz. Yerelden çok genel sorunların ışığında bir seçim olacak. Erdoğan'ın Yıldırım'ı aday göstermesi bir endişenin ürünü. Binali Yıldırım 'mucize adam' mı peki? Ertuğrul Özkök 'ılımlı üslubu olan-çatışmayı değil uzlaşmayı arayan' olarak yapmış Yıldırım'ın profil tanımını. Çıta artık 'ılımlıya' kadar düştü. 

İstanbul'da dengeleri değiştirecek aday CHP'li Ekrem İmamoğlu mu peki? İstanbul'da doğup büyüdüm. Gazetecilik yapıyorum. Çok tanımıyorum. Nerede konuşsa, hangi konuda tweet atsa dikkatle okuyorum. İki gündür Cumhuriyet gazetesinde Leyla Kılıç'ın söyleşisinden takip ediyorum. Haksızlık etmek istemem ama sorulara verdiği yanıtlar bana "sanki dersine az çalışmış havası" verdi. Daha yolun başında projeler zamanla açıklanır diyenlere "bir yandan kendini tanıtıp bir yandan proje açıklayıp öte yandan küskün CHP seçmenini sandığa motive etmek için az zamanı var" yanıtı verebilirim. Bir de kilit HDP oyları konusu var ki o çok derin. Partili bir yöneticinin aktardığı araştırmaya göre İstanbul'daki muhafazakar Kürt seçmen oyunu hala 'AKP'ye-Erdoğan'a' veriyor. 

İstanbul kilidi önemli. Muhalefet bu kilidi açarsa 2019'da erken genel seçime gidilir. Binali Yıldırım İstanbul'u kazanırsa (Ankara ve İzmir kaybedilse dahi) Erdoğan 'yönetmeye' devam eder. 

Not: T24 yazarları Aydın Engin ve Şirin Payzın bir grup gazeteciyle birlikte Ekrem İmamoğlu ile buluştu. Onların bakışı benim 'medya takibi ile edindiğim izlenimden' daha pozitif. Kampanyayı önce kendini tanıtma-sevdirme, arkasından somut proje açıklama olarak ikiye ayırmış. Seçimlere üç ay kaldı. Bakalım ne ölçüde başarılı olacak? İzlemeye devam...

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"