30 Mart 2020

"Beni düzeniniz öldürür" diyen TIR şoförünün gözaltına alındığı günlerde, CHP’nin 'hakça düzen' arayışı

Bu 3 ismin bir diğer önemli özelliği özellikle iktidarla, devletin yetkilileri ile virüs koordinasyonu konusunda diyalogdan kaçınmamaları

Dönüp dolaşıp aynı videoyu seyrediyorum. Pek çok insanın kafasındaki soruyu-endişeyi dile getiren TIR şoförünün söylediklerini… Ve buradan 'suç çıkarma' arayışını. Ne demişti Malik Yılmaz:

"Evde kal Türkiye. Nasıl kalalım baba. Emekli, memur, zengin değilim. İşçiyim. TIR şoförüyüm. Çalışmasam ekmek yok. Elektriğimi, suyumu, kiramı ödeyemem. Bunları ödememek ölmekten beter zaten. Ha senin lafınla evde kalarak açlıktan ölmüşüz ya da virüsten. Ama beni bu virüs öldürmez, senin düzenin öldürür..." "Borcumu ödemezsem ölümden beter" diyen onurlu bir adamın 30 saniyelik videosu. Peki başına ne geldi? Polisler evine gidip 'yakaladı', 'mevcutlu olarak' adliyeye çıkartılmak için gözaltına alındı. 'Kanunlara uymamaya teşvik suçundan' adli işlem başlatıldı. Akşam saatlerinde serbest bırakıldı.

Hatay İl Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan açıklama şöyle:

"Sosyal medya üzerinde provakatif paylaşımlar yapan hesap sahipleri hakkında yapılan araşTIRmalar neticesinde Tik Tok ile yapılıp Twitter üzerinden paylaşılan 'Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik' edici video paylaşımı yapan bir şahsın, ilçemiz idaremiz dahilinde ikamet eden M. Y. isimli şahıs olduğu tespit edilmiş olup, 29.03.2020 günü saat 11.30 sıralarında ikametinde yakalanmış, mevcutlu olarak adliye ye çıkarılmak üzere gözaltına alınmıştır. Şahıs hakkında “Kanunlara Uymamaya Teşvik “ suçundan adli işlem başlatılmıştır."

Bakalım 'insanların canının derdine düştüğü günlerde' Kanal İstanbul ihalesine çıkılmasından, insanlara "Cuma'ya gitmeyin" diye çağrı yapan Diyanet İşleri Başkanı'nın Cumhurbaşkanlığı yerleşkesindeki camide Cuma namazı kıldırmasından haberi olmadığı iktidara yakın yazarlarca dile getirilen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bu konuda bilgisi olup olmadığı konusu ne zaman gündeme gelecek. En küçük bir eleştiride bile yargının, polislerin devreye girdiği düzen.

Ama bir taraftan da 'başka bir düzen mümkün' diyenlerin sesi yükseliyor. Sivil toplumun, sıradan insanların yan yana durmaya başladığı, giderek yaygınlaşan yardımlaşma-dayanışma  ağlarını başka bir yazıya bırakıyorum. Bu yazıda CHP'nin 3 büyükşehirde, belediye başkanları aracılığıyla, sadece ulaşım, temizlik gibi hizmetlerin dışında  organize etmeye başladığı 'maddi ve nakdi' yardımlaşmadan bahsedeceğim.      

Türkiye'nin yüzde 30'u 3 büyük şehirde yaşıyor. TÜİK verilerine göre yüzde 18.66'sı İstanbul, yüzde 6.78'i Ankara, yüzde 5.25'i İzmir'de… Krizin ilk günlerinde bu belediyeler; ulaşımdan temizliğe ana işlerin aksamamasının yanında  'toplu taşımadan sokakları dezenfekte etmeye', ana arterlere el dezenfeksiyonu konulmasına kadar Koronavirüs ile ilgili önlemler almaya da başladılar. Ancak özellikle iktidarın açıkladığı paketten 'çalışana, işsize, dar gelirliye' bir önlem çıkmayınca bu kez gıdadan nakite fatura ertelemesine maddi destek kısmına geçtiler. Burada en öne çıkan Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş oldu. Yavaş önce Ankara'daki sayaç okumalarında öğrenci evleri ve ticarethanelerde fatura olmayacağını ilan etti. Belediyeye kira ödeyenlerin kirasını erteledi.

Ardından 500 bin kişiye yetecek gıda stokuyla hazır olduklarını bildirdi. Tarım Bakanı'na Et Balık Kurumu'nun elindeki 60 bin ton eti parasıyla alıp Ramazan'da ihtiyaç sahiplerine dağıtmak istediklerini söyledi. Bugün de (30 mart 2020) virüs salgını nedeniyle işini ve gelirini kaybeden ailelere düzenli gıda ve maddi yardım desteği sağlayacakları bir çalışmayı açıklayacak.   

Bu arada Mansur Yavaş'ın Koronavirüs salgını nedeniyle ticari faaliyetlerini durduran esnaf ve çalışanları için başlattığı '6 milyon tek yürek' kampanyasına başka partilerden de destek geliyor. Ahmet Davutoğlu'nun Gelecek Partisi 500 koli gıda yardımıyla kampanyaya katıldı.

İstanbul'un Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da maddi koşullardan suları kesilen 50 bin kişinin sularını açtı, o da belediye kiracılarından bir süre kira almayacak. Sokakta kalanlara barınma alanları yarattı, "kimseyi geride bırakmayacağız" mottosuyla şehri harekete geçirdi. Bu zor günler için psikolojik danışma hattı kurdu, maske ve eldiven kullanımının, rastgele yerlere atılmasının yaratacağı riske karşı 'bilinçlendirme video'sunda oynadı. 31 Mart'ta 30 bin üniversite öğrencisine 3200 TL burs parası yatacak. Bu arada Yenikapı miting alanı, Beylikdüzü Gürpınar su ürünleri hali, Maltepe miting alanı geçici karantina ve sahra hastanesi alanı olarak belirlendi. 19 kapalı spor salonu 1093 yatak kapasiteli geçici hastane olarak ihtiyaç duyulması halinde kullanılmak üzere hazırlandı.

İzmir'in belediye başkanı Tunç Soyer ise "veren eli alan el görmeyecek" sözüyle on bin eve yardım götürdü.

Bu liste uzatılabilir. Ancak bu 3 ismin bir diğer önemli özelliği özellikle iktidarla, devletin yetkilileri ile virüs koordinasyonu konusunda diyalogdan kaçınmamaları. Tam tersine daha çok işbirliği için çağrı yapmaları. Nüfusun üçte birinin yaşadığı bu üç ildeki CHP'li belediyelerin çalışmaları bana sosyal demokrasinin önemli ismi Bülent Ecevit'in efsane sloganını haTIRlattı: Ne ezen ne ezilen insanca hakça düzen...

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"