06 Eylül 2021

Babacan: Önceliğimiz vatandaşımıza özgün kimliğimizi anlatmak, ileride adı; demokrasi ittifakı olur, Millet İttifakı olur, öyle bir şey olacaksa daha değerli oluruz

"Biz dinimizin kutsallarının siyasete asla alet edilmemesini istiyoruz. Hükûmet zeminin hızlı bir şekilde kaydığını görüyor. Bu zeminin kaymaması için şimdiye kadar yapılmamış şeyleri de yapıyor."

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın İstanbul’da sokağa ilk indiği parti çalışmasını izlemiş ve T24’te dün yazmıştım. Yazımın başlığı ‘ Seçimlerin kaderini endişeli muhafazakârlar belirleyebilir, Babacan ikna edebilir, ama çok yavaş’ idi. Yazıda uzun süredir muhafazakâr kesimde duyduğum bir konuyu, olası iktidar değişiminde AKP’ye oy verenlerin başörtüsünden kamusal alanda görünürlüğe kazanımlarını kaybetme endişesinden bahsetmiştim. Babacan dün Avcılar ziyaretinde (gazetecilere yollanan konuşma metninden okuduğum) bu konuda da konuşmuş:

 Neredeyse her millî bayramımızda Türkiye’nin dindar insanları adeta bir sınava çekiliyor. Gözümüzden kaçmıyor. Laiklik ilkesini yıllarca çarpıtan zihniyet hak ve özgürlükler üzerinde kurduğu baskıyla, laiklik kavramını bir süre lekeledi. Temel hak ve özgürlükleri kısıtlayanlar, yanlış anladıkları laiklik kavramının arkasına yıllarca sığındılar. Aynı zihniyet, arada sırada inançlı vatandaşlarımıza da göndermeler yapıyor. Millî günlerimiz üzerinden, bu ülkenin dindar vatandaşlarına göndermeler yapılmasına izin vermeyiz. Bu zihniyete pabuç bırakmayız. Kimse boşuna heveslenmesin.” 

Sabah saatlerinde de Avcılar’da cemevi ziyaret etmiş onunla ilgili de konuşmuş:

“Devletin her kademesini her kimlikten vatandaşımıza açacağız. Bu sabah Alevi vatandaşlarımızın derneğine uğradık. ‘Türkiye’de 900 küsur kaymakam var, bir tane Alevi kaymakam olmaz mı?’ dediler. Bu ayrıştırıcı yönetim zihniyetini tarihe gömeceğiz. Liyakati esas alacağız, tek tipçi zihniyete son vereceğiz.” 

Özellikle ikinci kısımla ilgili pek çok kişi Babacan’ın da bakanları arasında olduğu süreçte, seçim dönemlerinde başlayan sonrasında bitirilen ‘Alevi açılımlarını’ hatırlayacaktır. Yine de seçimlere giderken her görüşten, ideolojiden insanın, demokrasi ve hukuk şemsiyesi altında birleşmesi önemli olacaktır.

Babacan’ın cumartesi günkü yoğun programı içinde, kısa bir aralıkta,  HaberTürk’ten Nihal Bengisu Karaca ile kendisine birkaç soru da sorabildik.  

DEVA Partisi’ni kuralı bir yılı geçti. Seçimler zamanında yapılsa bile 19 ay kaldı. Size geçen sene ittifakla ilgili gelen soruları ‘partiyi yeni kurduk ittifak için erken’ diye yanıtlıyordunuz. Hala ‘erken’ olduğunu düşünüyor musunuz? 

Siyasi partilerin çoğu ile diyaloğumuz var. Diyalog ikili bazda devam eden diyalog. Olmayan Ak Parti ile MHP. Yok derken genel başkanlar seviyesinde yok. Normal oluşturduğumuz bir kanal yok. Ancak karşılıklı görüşen arkadaşlar var. Ama diğer siyasi partilerle bizim genel başkanlar seviyesinde sık sık yaptığımız görüşmeler var, bu illa yüz yüze olmak zorunda değil, zaman zaman telefonla da oluyor. Bir de kanalların oluşturduğu görüşmeler var. Arkadaşlarımız bazen periyodik bazen değil görüşüyor, konuşuyor. Seçim ittifakı ayrı, tema bazında çalışmalar ayrı bir konu. Tema bazında ortak çalışılması gereken alanlardan birini ben parlamenter sistem olarak görüyorum. Parlamenter sistem demek Anayasa değişikliği demek. Şu anda Meclis’in aritmetiğinde ya da yapılacak seçimlerden sonra herhangi bir partinin 360-400 milletvekili çıkarması çok kolay olmuyor. Bugünkü siyasi denklemle hiçbir partinin tek başına Anayasa’yı değiştirecek gücü olmayacak öyle anlaşılıyor. Eğer mesele Anayasa değişikliğiyse bunun hem siyasal hem toplumsal bir mutabakat arayışıyla yapılması lazım. Ki nihayetinde bu Meclis’e götürüldüğünde 360 oy alsın ve referanduma gitsin ya da 400 oyla doğrudan Meclis’ten geçsin. Önümüzdeki aylarda siyasi partiler arasında parlamenter sistemle ilgili görüş alışverişinin biraz daha yoğunlaşacağını bekliyorum. Kendi parlamenter sistem çalışmasını tamamlayıp açıklayan siyasi partiler var, hâlâ çalışan partiler var bir de bizim gibi tamamlayıp henüz açıklamayan parti var. Aralık’ta bitirdik ama açıklamadık henüz. Diğer siyasi partilerin sistemlerini görelim dedik. Ve çok detaylı bir şey ortaya koyduğumuzda da bunun mutabakat arayışı açısından da kolay bir zemin oluşturacağını düşünmüyoruz. Belki ilkeler, ana çerçeve konusunda bir mutabakat arayışına çalışılır arkasından gerekirse birkaç kademe detaya doğru gidilir. Bizim en detayı elimizde hazır. Anayasa değişikliği hazırladık biz. İlkeleri tüm detayıyla çalıştık. Bu tip çalışmalarda amaç eğer bir mutabakat arayışı ise genelde üst normlardan ilke ve değer bazındaki kavramlardan başlayıp önce oralarda mutabakat sağlayıp daha sonra kademe kademe detaylandırmanın daha doğru olacağını düşünüyorum ben. Uluslararası müzakerelerde de böyle yaptık biz yıllarca. Dışişleri bakanlığım sırasında olsun Avrupa Birliği ile müzakereler sırasında olsun… Eğer niyet gerçekten ortak bir mutabakat metni çıkarmak ise böyle yapılmasını daha doğru bulurum. Tabii bu sadece parlamenter sistem ile ilgili bir çalışmanın mümkün olduğunca tek bir çalışma haline getirilmesi değil aynı zamanda bir geçiş süreci planlamasını da gerektiriyor. Bir sonraki seçim bugünkü Anayasa ile yapılacak. Dolayısıyla bir sonraki seçimi kazanan aday bugünkü cumhurbaşkanının olağanüstü yetkileriyle donanmış olacak. Ve ona göre bir Meclis olacak. Eski sisteme göre oluşacak Meclis’i ve Cumhurbaşkanını yeni sisteme nasıl taşıyacağız? Hangi aşamada, oradaki süreç nasıl işleyecek? Takvim nasıl bir takvim olacak? Kaç gün, kaç ay, kaç yıllık nasıl bir takvimden bahsediyoruz, bunlar çok çok önemli. Bunlar netleştirilmeden vatandaşın karşısına çıkılırsa seçimden önce, vatandaşlarımız böyle belirsiz bir tabloya bakarak tercihlerini netleştirmekte zorlanabilirler. Ben oy vereyim ama neye oy veriyorum, neyi destekliyorum. Cumhurbaşkanı adayı ya da adayları olacak. Parlamenter sistem isteyenler diyecek ki bana oy verin ben ülkeyi parlamenter sisteme götürmek için çalışacağım diyecek. Ama aynı zamanda ne diyecek ben parlamenter sistemle birlikte yetkilerimi devredeceğim diyecek. Nasıl olacak? Halkın karşısına böyle çıkıldığında yeteri kadar destek olacak mı? Yani orada çalışılması gereken çok konu, detay var. Ekim, Kasım aylarıyla birlikte bunların detaylı çalışılması, ‘parlamenter sistem istiyorum’ diyen partilerin de bir arada bunu konuşması gerektiğini düşünüyorum açıkçası. Ve özellikle geçiş süreci çok önemli kritik, çok iyi planlanması lazım çünkü seçimlerden sonra oluşacak Meclis aritmetiğinin nasıl olacağı da belli değil. 

Bir de yüzde 7’ye indirilen baraj konusu var. Nasıl karşıladınız?

Baraj konusu ile hiç ilgilenmiyoruz. Genel merkezde baraj açıklamalarından sonra toplantılarımız oldu. Hiçbirinde gündeme gelmedi. İktidar ne artık bunlarla seçim kazanabilir ne de muhalefete engel olabilirler. Çünkü Türkiye’de bu tip hesapların, değişikliklerin sonuç vermediği o kadar çok kanıtlandı ki defalarca. Dolayısıyla ne yaparlarsa yapsınlar. Biz kendi yolumuza bakıyoruz. Bu hafta daha hızlanacağımız tempoya giriyoruz. Önümüzdeki hafta Düzce Akçakoca, sonraki hafta Doğu Karadeniz’deyiz. Ondan sonra Bursa, İnegöl. Arkasından İstanbul tekrar Eyüp Sultan Kongresi. İstanbul daha sık olacak bundan sonra. 

- Millet İttifakı partileriyle farklı zeminde diyaloglarınız sürüyor diye biliyoruz. 

Diğer siyasi partilerle genel anlamda temas- koordinasyonumuzu sağlayan bir network var. İlk bizi ziyaret eden genel başkanlara söyledim. Arkada sürekli diyalog halinde olan, birbiriyle görüşen hatta bazen kimi küçük krizler olduğunda çözen ekiplerimiz olsun diye. Stratejik diyalog için görevlendirme yaptık bir de tematik görevlendirmemiz var. Mesela parlamenter sistem ile ilgili temas noktamız Mustafa Yeneroğlu. Diğer partilerden CHP’de Muharrem Erkek var, İyi Parti’de Bahadır Erdem var, Gelecek Partisi’nde Serap Yazıcı Hanım var. Parlamenter sistem ile ilgili bir konu olduğunda arkadaşlarımız telefonlaşıyorlar, kahve içiyorlar, konuşuyorlar. 

Kulislere göre Kemal Kılıçdaoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adayı olma ihtimali yükseliyor. Sizin Millet İttifakı ile ilgili ve bu konudaki düşünceniz nedir? 

Millet İttifakı adına bir şey söylememiz doğru olmaz. Çünkü şu anda Millet İttifakı’nın içinde değiliz. Onların kendi aralarında yaptığı görüşmeler var. O konuda bir şey söyleyemem. Ama şunu biliyoruz Millet İttifakı’ndaki partiler bizi aralarında görmek istiyorlar. Kamuoyuna açık beyanları var. Ama bizim şu anda bunun için verilmiş bir kararımız yok. 

-Parlamenter sistemi istiyorsanız,  ‘Millet İttifakı’ndasınız ya da yakınsınız anlamına gelmiyor mu? 

Bunlar hukuki olarak farklı şeyler. Ama siyasi perspektiften baktığınızda parlamenter sistemi isteyen partiler grubu diye düşünürseniz böyle düşünülebilir. Ama bu tema bazında bir görüş alışverişidir. Sistem arayışıdır. Bizim yeni kanunlarımıza göre bir seçim hukuki ittifakı formatı var. Partiler bir araya geliyorlar resmen bir ittifak oluşturuyorlar, ittifak halinde seçimlere gireceklerini YSK’ya bildiriyorlar. O partilerle ilgili ittifak sonuçları çalışıyor seçimlerin sonunda.

Parlamenter sistemi benimsemiş partiler olarak halkın karşısına ana konularla ilgili, ortak 5 maddelik bir deklarasyonla, manifestoyla çıkmak... Seçimden önce çıkmak, seçim ittifakı değil,  siyasi ihtiyaçlarla ilgili ittifak daha doğru olmaz mı? Öteki türlü seçimlere az bir zaman kala bir araya gelinirse sadece sandıktan çıkmak için, ‘sandık günü bir araya geldiniz’ şeklinde halkın kafasında soru işareti olmaz mı?

En azından bizim bugün itibariyle bunları konuşmamız için zaman erken. İlerleyen aylarda biz durumu değerlendire değerlendire devam edeceğiz. Ama bizim için şu andaki önceliğimiz kendi teşkilat yapımızı tamamlamak. Kendi teşkilatlanmamızı tamamlarken özgün kimliğimizi vatandaşlarımıza anlatmak. Politikalarımızın ne olduğunu anlatmak istiyoruz. Farkındalık oluşturmak istiyoruz. DEVA Partisi’nin genel başkanının kim olduğunu bilmeyen bir kesim var mesela. Partinin adını duymuş genel başkan olarak farklı isimler söylüyor. Ya da Ali Babacan ve arkadaşlarının kurduğu partinin adı ne diye sorulduğunda buna cevap veremeyenler de var. Önceliğimiz bunu oluşturmak. Ama ileride biz adı; demokrasi ittifakı olur, Millet İttifakı olur adı ne olacaksa, öyle bir şey olacaksa ileride biz daha değerli oluruz. Daha iyi tanınan, bilinen, katma değerimiz de daha fazla olur. Tabii olacaksa, bizim karar organlarımızda tartışmamız, yetkili organlarımızda bu kararın alınması gerekiyor. Ama varsayalım ileride öyle bir yola girecek olsak dahi kendi özgün kimliğini oturtmuş, farkındalığı daha yüksek olmuş bir partinin katacağı değer daha fazla olacaktır. Şu anda tanınma, anlaşılma bilinme gibi bir hedefimiz var. Önceliğimizi oraya kuruyoruz. Vakit de var zaten, acele etmeye gerek yok. İktidarın yaptıklarına baktığımızda 2022 sonbaharı ile 2023 Haziranı arasında bir seçim olacak gibi gözüküyor. Kasım 2022 ile Haziran 2023 arasındaki bir dönemde olacağı kesinleşti. Ben 2 senedir bana soranlara 2022 yılı seçim ihtimalinin en yüksek olduğu yıl diye söylüyordum. Bunu iş dünyasıyla, yerli-yabancı basın, yabancı sermaye ile yaptığımız tüm görüşmelerde söylüyordum. Son ana kadar beklemeyi de tercih edebilirler. Ama iktidar 2022 sonbaharında kendisi için bir fırsat penceresi açıldığını görürse seçimi yapabilirler. Acelenin bugün itibariyle yararlı olacağını düşünmüyorum. Ama her ay bu konuyu değerlendiririz de tabii… Parlamenter sistem çalışmamız, diğer partilerle bunun görüşülmesi, görüşülürken ortak zemin yakalanıp yakalanmayacağı… Ortak zemin bulunursa bu ilişkileri daha iyi bir noktaya taşımak için iyi baz da olur. 

Karar TV’de Taha Akyol ve Elif Çakır’ın programında kullandığınız bir cümleyle ilgili bir soru sormak istiyorum.  ‘17-25 Aralık sürecinde adı geçen bakanlar sağı solu tehdit ettiler’ dediniz.  Sağ- sol kim ve nasıl pabuç bırakıldı bu tehdide.  Ki o zaman parti içindeki bakanlar kurulundaki denge tam olarak bozulmamıştı.  

 (Babacan sağ sol kim sorusuna sadece gülümsedi). Bir noktada Meclis Soruşturma Komisyonu’ndaki çalışma hukuki mecrada giderken, hep hukukçulardan oluşan bir yapı vardı. Hukuki mecradan giderken bir noktada bunu siyasi bir mecraya koymamız lazım dendi. Ve o siyasi hesap bana göre doğru olmadı. O dönemde ben bu görüşümü bakanlar kurulunda da konuşulan her yerde de açıkça ilettim. Ama benim gibi düşünen arkadaşların sayısı fazla değildi maalesef. Zaten 2013 yılında olanlar benim ve benim gibi düşünen arkadaşların kopuşunun başladığı dönemdir. 2013’te sadece Gezi olayları dönüm noktası olarak görülür ya. Aslında  2013; 17-25 Aralık’ın olduğu da yıldır ve bunu unutmamak lazım. Dolayısıyla olaylar benim gibi pek çok arkadaşta aidiyet hissini azaltan ve artık kopuşun başlamasına sebep olan olaylardır. Düzeltmek için çaba gösterdik bir daha olmasın diye büyük çaba gösterdik. Siyasi etik ile ilgili çalışmalar, imar rantlarıyla ilgili meseleler, şeffaflık, yolsuzlukla mücadeleler. Bu konuda bütün uluslararası sözleşmelere baktık. BM’nin GRECO sözleşmesi.

Avrupa Birliği normları, OECD normları, seçilmiş için kurallar, atanmışlar için kurallar... Kamu alımları ile ilgili olanlar. Avrupa Birliği ülkeleri,  28 ülke, ihaleyle ilgili ortak mevzuat uygular. Dedik ki bunu alalım, neden almıyoruz? Olmadı gerçekleşmedi. 2013 sonrası 2014’te Ahmet Bey (Davutoğlu) atanmış başbakanlık dönemi, seçilmiş başbakanlık dönemi ki o çok kısa sürdü. Ahmet Bey’den önce de sonra da bu konularda çaba gösterdik olmadı. 25 dönüşüm programı hazırlamıştık. O da uygulanmadı. 

Cumhurbaşkanı’nın adli yıl açılışında ki bu aynı zamanda Yargıtay’ın yeni binasının da açılışıydı, Yargıtay Başkanı’nın cübbesiyle katıldığı Diyanet İşleri Başkanı’nın dualı fotoğrafını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Biz parti programımıza çok açık yazdık. Biz dinimizin kutsallarının siyasete asla alet edilmemesini istiyoruz. Hükûmet zeminin hızlı bir şekilde kaydığını görüyor. Bu zeminin kaymaması için şimdiye kadar yapılmamış şeyleri de yapıyor. Başka ne diyeyim. Varoluş mücadelesi, son çırpınma. Gelenek değil.

(Bu arada biz söyleşi yaparken salonda bulunan Babacan’ın yardımcıları duanın esas amacının bina açılışı olduğunu söyleyerek İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un attığı tweet’in (how it started how it’s going ilkinde ilk Meclis binası dualı açılış fotoğrafı ikincisinde Yargıtay töreni)  tartışmayı çıkardığını söylediler.)

Özet değerlendirmem dinimizin kutsallarının günlük siyasete alet edilmesine karşıyız. Çünkü orada her ne kadar bina açılış geleneğimizde dua varsa da, ki biz de kimi örgüt binalarımızı bazı yerlerde dua ile açıyoruz. Adli yılın açılış geleneğinde yok bunları yaparak zemini tutmaya çalışıyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"