04 Ocak 2024

Anayasa yoksa seçim güvenliği de yok, bireysel haklar da; Meclis'in, belediyenin, mahkemelerde savunmanın anlamı da…

Yaşanan kriz sadece hukuk krizi değil. Bir rejim, bir devlet krizi. Bu kriz çözülmeden başta yerel seçimler, adaylar, yarış; bunların konuşulması abesle iştigal

Yukarıdaki başlığa bakıp "Uzun süredir var mı ki?" diye soran çıkacaktır. Kim haksızlar diyebilir ki? 2017 referandumundaki mühürsüz oylar, 2019'da İstanbul'da yerel seçimlerin iptali… Doğu ve Güneydoğu'da seçilmişlerin yerine atanan kayyımlar. Muhalefette öne çıkan siyasetçilere, belediye başkanlarına, il başkanlarına, parti başkanlarına siyaset yasağı ya da hapis. Gözdağı vermek için, bağımsız kalmaya çalışan bir avuç gazeteciye itibarsızlaştırma operasyonu ve/veya yargı sopasıyla verilen-verilmeye çalışılan "cezalar'… STK'ların, akademinin "korkutulmaya çalışılarak" susturulması-sindirilmesi…

Yargıtay 3. Ceza Dairesi ikinci kez Anayasa Mahkemesi'nin kararına uymayacağını açıkladı. Karar Can Atalay ile ilgili ama konu onu çoktan aşmış durumda.

Daire, AYM'nin kararının "jüristokratik" bir davranış olduğunu savundu. Yani "yargıçların oligarşik bir yönetim oluşturduğu", kararlarıyla siyasetin üstünde söz sahibi haline geldiği demokrasi dışı durum. İlk derece mahkemelerden üst mahkemelere iktidar etkisindeki "adalet" mekanizmasının son dayanak noktalarından biri Anayasa Mahkemesi'ni böyle tanımlama. Hatta "terör örgütlerinin söylemiyle örtüşen söylem" ile itham etme:

"Görevli olduğu konusunda tartışma bulunmayan, oluşturduğu içtihatlarla terör örgütlerinin de hedefi haline gelen dairemizin tabi hakim ilkesine aykırı hareket ettiği belirtilerek sanki sonradan oluşturulan bir mahkeme olarak gösterilmesi, terör örgütlerinin de söylemleri ile uyum göstermiştir."

Yargıtay'ın sadece bu ceza dairesine bakılarak değerlendirilmesi de büyük hata olur. Muhalifleri yargılayan mahkeme başkanlarının ödüllendirilerek gittiği yer de buradaki pek çok daire. Ya da iktidar istediği için Yargıtay'da bir gün çalışmamış bir savcıyı, oy veren 340 Yargıtay üyesinin üçte birinin, 107'sinin oyuyla Anayasa Mahkemesi'ne kendi kurumu adına gönderen de buradaki "yüksek yargıçlar"…

Yargıtay'ın bir diğer önemli özelliği de 11 üyeli Yüksek Seçim Kurulu'nun altı üyesinin buradan seçilmesi. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma görevi Anayasa'nın 79. maddesi ile YSK'ya verilmiş durumda. Seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün itirazları inceleme ve kesin karara bağlama yetkisi de… YSK'nın aldığı karar "kesin". YSK üyeleri; Yargıtay (altı) ve Danıştay'ın (beş) içlerinden çıkardıkları üyelerden oluşan seçimlerin yargısal denetimini de sağlayan karma egemen üst yargı merci.

Bu arada muhalefetin önemli aktörlerinden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na verilen 2 yıl 7,5 ay gibi bir hapis cezası ve ona bağlı olarak da siyaset yasağını da içine alan Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesi gereği kamu görevlerinden yasaklı olmak gibi bir durumun uygulanmasını gerekli kılan bir karar da son noktada Yargıtay'a gidecek.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin karar metnindeki kimi cümlelere bakarak MHP etkisinden, MHP'nin yargıda giderek güçlenen durumundan haklı olarak bahsedenler var. Ancak Cumhurbaşkanlığı Hukuk İşleri Başkanvekili Mehmet Uçum'un sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım tutumun Beştepe'de de paylaşıldığını gösteriyor. Uçum şunları söylüyor: 

"AYM zaman zaman gerek bireysel başvurularda gerekse norm denetimlerinde hukuki kaosa hizmet eden başvuruları öne alarak Anayasa'ya aykırı kararlar vermekten geri durmuyor. AYM bu bağlamda başkanlık sisteminin bir gereği olan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri'nin münhasır alanını daraltmak ve bir sistem krizi üretmek için de elinden geleni ardına koymuyor. AYM'nin zaman zaman verdiği isabetli kararlar da oluyor ama bu kararlar ne yazık ki kamuoyu ve mahkeme içi dinamiklerin etkisiyle bir denge kurma çabasının sonucu gibi gözüküyor. Yine AYM üyeleri arasında anayasaya aykırı uygulamalara, hukuk ihlali olan kararlara, yetki aşımlarına, yargısal aktivizme, anayasa yargıçları rejimi (jüristokrasi) hevesine karşı anayasadan ve hukuktan yana tavır alanlar vardır ve bunların varlığı çok değerlidir. Ama nihayetinde AYM tarihsel değeri olan muhalefet şerhleriyle değil çoğunluğun verdiği kararlarla bir sicil oluşturuyor. Eleştiri ve tepki konusu olan da AYM'nin bu sicilidir. AYM'yi bu maluliyetten kurtarmak için öncelikle yasal nihai olarak da anayasal düzenlemler yapılması ihtiyaçtır."

Mehmet Uçum'un "hukuktan yana tavır alanlar vardır" dediği elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın atadığı ve Nisan 2024'te pek muhtemel başkan olacak yeni üye ve eski atadıkları. Zaten şu an istenen; bir süre AYM'yi paralize etmek, nisan sonrası ele geçecek çoğunlukla alınacak her karar sonrası da "bir zamanlar AYM'nin kararlarına uyulmuyor diyenler şimdi bu mahkemeyi eleştiriyor" diyebilmek. Anayasa değişikliğinde de bu mahkemenin durumu ayrıca şekillendirilebilir tabii.

Türkiye'nin saygın anayasa hukukçularından birine "AYM kararının Yargıtay tarafından tanınmadığı bir ülkede bireysel güvenlik-seçim güvenliği kalır mı" diye sordum. Şöyle yanıt verdi:

"Elbette kalmaz. Yargıtay'ın bu kararı Anayasa'yı tanımamaktır. Yargıtay'ın bu kararı Anayasa'nın birçok hükmünü ihlal ediyor. Bunların en çarpıcılarından biri Anayasa'nın 6. Maddesinin son fıkrası. Hüküm şöyle: Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz."

Bitirirken…

Anayasa Mahkemesi fiili olarak 3 Ocak 2024 günü kapandı. Üyelerinin orada kalışı da bundan sonra verecekleri kararlar da anlam ifade etmiyor. Meclis'in, belediyelerin, mahkemede avukatların savunmalarının da... Ayrıca şu an yaşanan kriz sadece hukuk krizi değil. Bir rejim, bir devlet krizi. Bu kriz çözülmeden başta yerel seçimler, adaylar, yarış; bunların konuşulması abesle iştigal. Türkiye'de demokrasiyi isteyen-savunan her kesimden-görüşten-partiden isim memleketin sürüklendiği noktaya itiraz etmeli. Bireysel hakların yok edilişinin her geçen gün yaygınlaştığı bir noktada yaşanan zemin kaybı sürdürülebilir değil. Bazen kazanırken ya da kazandığını zannederken en büyük kayıp başlamış olur.

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Babacan: Cumhurbaşkanı, en yakın arkadaşım Mehmet Bey’i getirdi ekonominin başına; şu an yaptığı ‘Erdoğan harcasın’ diye sağdan soldan para bulmak

"Şu andaki ittifak yapısının en önemli özelliği, mevcut hukuksuzluktan, mevcut kuralsızlıktan ve ekonomideki bu şeffaf olmayan yönetimden istifade eden çok geniş kesimlerden oluşması ve bu istifade eden kesimlerin devlet yapısına nüfuz etmiş olması... Türkiye’de bu ekonomik programın bir sosyal sürdürülebilirlik ayağı olması lazım. IMF programlarının bile mutlaka içinde bir sosyal riski azaltma ayağı olur"

Siyaset ve iş dünyası kulislerinde yayılan iki kritik soru: Büyük koalisyon olur mu, MHP olmasa ‘Fetullahçılar’ devletten tasfiye edilebilir miydi?

MHP’den milletvekili adayı olan Mustafa Çintaş’ın ‘FETÖ üyesi’ olduğu gerekçesiyle nisan ayında tutuklanmasına farklı itirazlar getirilebilir. Ancak bu soruyu, yani “Fetullahçıların devletten MHP’siz temizlenmesi mümkün olur mu?”yu önümüzdeki günlerde MHP’li isimlerden daha çok duyma ihtimalimiz var mı?

Otokratlar bilgiden-sorgulamadan nefret eder, artık Trump’ın zaferi kesin değil

Trump’tan Modi’ye ve Orban’a, otokratlar din ile milliyetçi duygular ile toplumu çoğu zaman gerçek ötesi bilgiler-duygularla yönetmeye-yönlendirmeye çalışıyor. Soranı, sorgulayanı, özgür düşünceyi sevmiyorlar. Türkiye uzun süredir benzer bir iklimde yaşıyor