Ankara
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre 'kefaret'in anlamı "Bir günahı bağışlatmak umuduyla verilen sadaka ya da tutulan oruç"... İslami kaynaklar, "İşlenen bir kusur ve günahtan dolayı Allah'tan af ve mağfiret dilemek niyetiyle yapılan, ceza özelliği de bulunan bir tür malî ve bedenî ibadet" diye de tarif ediyor. Bu yazı ilk kez İstanbul'da duyduğum ve Ankara'da da yaptığım görüşmelerle peşinden gittiğim bir cümlenin üzerine kuruldu: AKP içinden bir kefaret hareketi doğuyor.
Uzun bir zamandır AKP'nin şu an uzağında kalmış bir ekip ile halen içerisinde bulunan bir gruptan oluşan isimlerin bir siyasi oluşuma gidecekleri söyleniyordu. Genelde kurucu/öncü isim olarak da Abdullah Gül'ün adı anılıyordu. Yaptığım görüşmeler arayışın Gül ve çevresiyle sınırlı olmadığı, daha geniş çevrede sürpriz isimlerin de içinde yer aldığı bir geniş halkadan bahsedilebileceğini bana düşündürdü.
'Kefaret ödeme' metaforunu farklı isimlerle yaptığım görüşmelerin tamamında duyunca yazmaya karar verdim. Siyasi arayıştakiler özetle kendi durumlarını şöyle tarif ediyor:
"Türkiye'nin siyasetten ekonomiye, özellikle adalet sisteminde şu an geldiği/getirildiği kötü noktada bizim de payımız var. Yapılan yanlışlara yeterince karşı çıkamadık, bazen sustuk. O zaman bu durumun kefaretini ödemek zorundayız. Ortaya çıkıldığında/çıktığımızda ellerindeki medya gücüyle bize her türlü itibarsızlaştırma girişiminde bulunabilirler. Ya da farklı yollarla üzerimize gelebilirler. Buna da hazırlıklı/dayanıklı olmalıyız."
Görüştüğüm isimlere birkaç soru yönelttim. Birincisi; sadece şu an partiden kopan isimler ve içeriden AKP'liler mi yoksa ortaya çıkış sürecinde daha evvel hareketle anılmayan başka kişiler de olabilir mi? Aldığım yanıt şu oldu: Daha geniş katılımlı yeni isimlerin de olduğu bir oluşum arayışı var. Kaynaklardan birisi özellikle bunu tercih ettiklerini "kamplaşma tehdidi her geçen gün arttığı için" bunun şart olduğunu anlattı.
Ustalık-helak dönemi
Uzun bir süre çok önemli görevler üstlenmiş bir isim, "AKP'nin kucaklayıcı değerlerden uzaklaşmaya başlamasıyla ilgili" (tarif kaynağa ait) iki tarihten bahsetti. Birincisi Tayyip Erdoğan'ın 'ustalık dönemi' diye tarif ettiği süreç. Şu kelimelerle anlattı o zamanı: "Tayyip Bey ustalığını ilan etti ve ne çırakları ne kalfaları dinlemeden etrafındaki birkaç kişiyle ülkeyi yönetmeye çalıştı. İstişare geleneği bitti partide sesler kesildi. 'Ustalık' aynı zamanda AKP'nin helak (yok olma/TDK sözlük) dönemi oldu."
Kaynakların tamamının üzerinde anlaştığı bir diğer nokta Erdoğan'ın bir daha 'değişmeyecek' bir kimliğe büründüğü en belirleyici an: Gezi...
"Gezi'de partililerin çocukları da var"
O süreçte Erdoğan'ın geldiği noktayı şöyle tarif etti bir eski yakını: "Tayyip Bey o güne kadar pragmatik, gerektiğinde fikrini değiştiren bir isimdi. Gezi ile birlikte partiden bir grup yol arkadaşının kendisine 'daha kucaklayıcı tavır almalıyız' telkinlerine çok sinirlendi. Beni yalnız bırakıyorsunuz dedi. O süreçte hem yakınlarına hem kamuoyundan gelen tepkilere kepenkleri indirdi."
Bir diğer kaynak o günlerde "Gezi'de AKP'lilerin çocukları da var" dendiğini, herkesi kucaklayıcı bir tavır takınması gerektiği konusunda yoğun tartışmalar yaşandığını da aktardı. (Not defterimde aktaranların; yer-zaman- katılımcı bilgileri de var. Ancak kaynakların ortaya çıkmaması için bunları yazmıyorum. Belki hareket şekillendikçe şahitlikler muhatapları tarafından kamuoyuna aktarılırlar.)
Odunlar birbirine değiyor
Yazıyı bitirirken bu hareket ne zaman kamuoyuna mal olur ortaya çıkar/çıkar mı sorusunu da sordum: "Kefareti en kısa zamanda ödemek istedikleri" intibasını edindim. Yerel seçim öncesi bu zor gözüküyor, belki hemen sonrası. Ancak Ankara'daki bir görüşmede şöyle bir tarif duydum:
Odunları birbirine sürtersiniz. Isınır ama ateş gözükmez. Bizim çalışmamızda odunlar çok kızıştı. Yakında ilk kıvılcım çakabilir.
Kefaret hareketinden ilk notlar bunlar. İzlemeye devam...
Not: Birkaç gün Ankara'da değişik partilerde farklı siyasetçilerle yaptığım görüşmelerin kulislerini yazacağım.
Yarın MHP'den notlar...