"Türkiye ekonomisinin günümüzde karşı karşıya kaldığı yakıcı sorunların oluşmasında, iktidarın dışa açık piyasa ekonomisinin asli ilkelerine ve kurumlarına yönelik ideolojik karşıtlığının kaçınılmaz olarak dayattığı tercihlerin ve politikaların sorumluluğu yadsınamaz. Bu tercih ve politikaların Türkiye ekonomisini çıkmaz bir yola sürüklediği kanaatindeyiz. Türkiye ekonomisi bu çıkmazdan çıkışın yolunu eninde sonunda bulacaktır. Ancak özellikle iç ve kısmen de dış siyasette muhtemel gelişmeler, tahmin ufkunda öylesine belirsizlik yaratıyor ki, çıkış yolunun ne kadar zamanda ve hangi bedeller ödenerek bulunacağını kestirmek adeta imkansız hale geliyor."
Çizgi: Tan Oral
Yukarıdaki bu alıntı, isimleri ve çalışmalarıyla dünyada da saygın isimler olarak anılan Türkiye’den 18 ekonomistin analizlerini yansıtan bir kitaptan. Kitabın adı ‘Çıkmaz Yol, Dünden Yarına Türkiye Ekonomisi’. Nisan 2023’te İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıktı. Asaf Savaş Akat ve Seyfettin Gürsel’in derlediği kitapta; Şevket Pamuk, Daron Acemoğlu-Murat Üçer, İzak Atiyas-Ozan Bakış, Ege Yazgan, Refet Gürkaynak-Burçin Kısacıkoğlu-Alp Şimşek, Cihat Tokgöz, Öner Günçavdı-Ayşe Aylin Bayar, Seyfettin Gürsel-Gökçe Uysal, Cengiz Aktar ve Atilla Yeşilada’nın yazıları var. Girişi de ‘Neden Çıkmaz Yol?’ başlığıyla Akat ile Gürsel yazmış. Tüm bu isimler 2018 yılından itibaren çalışmaya başlayıp, 2020’de Crossroads adıyla İngilizce kitabı yayınladıktan sonra başta COVID süreci gelişmeleri izleyip 2022 sonuna kadar yeni eklemelerle kitabın Türkçesini yayınladılar.
Seçimlere 12 gün kala; enflasyondan büyümeye ‘makyajlı verileriyle’, Merkez Bankası’nın tamamen iktidarın kontrolünde eksi 60 milyar dolar rezerv rakamıyla tarihinin en kötü durumunda oluşuyla, daha da vahimi yoksulluğun, gelir adaletsizliğinin geldiği korkutucu durumla en çok konuşmamız-tartışmamız gereken konu ekonomi.
Kitaptan birkaç küçük alıntı yapıp tamamını okumanızı da öneriyorum.
İlk alıntıları Daron Acemoğlu ile Murat Üçer’in yazdığı bölümden. Herkesin kendi hayatında da deneyimlediği gelir eşitsizliğinden. Bölümden aktarıyorum:
"Türkiye’deki eşitsizlik düzeyi Çin, Arjantin ve Meksika’ya oranla yüksektir. Gini katsayısının gösterdiği dikkat çekici husus Gini katsayısının son 20 yılda gösterdiği değişimidir. 2000 yılların başında 0, 43 seviyesinde bulunan Gini Katsayısı 2006’da 0,38’e gerilese de o tarihten sonra tekrar artışa geçerek son dönemde 0,42’ye yükselmiştir.
(Gini katsayısı bir ülkedeki gelir veya servet eşitsizliğini temsil eden istatiksel dağılım ölçüsüdür. Gini katsayısının 0 olması tam eşitlik anlamına gelirken katsayının 1 olması yalnızca küçük bir kesimin ekonomideki tüm gelir ve servete hakim olduğu durumu temsil eder.)"
Kitapta gelir dağılımı üzerine Öner Günçavdı ile Ayşe Aylin Bayar’ın yazdığı bir bölüm var. Gelir dağılımındaki bozulmanın özellikle COVID sonrasında arttığına dair veriler grafiklerle gösterilmiş. (sayfa 215)
Tekrar Acemoğlu ile Üçer’in makalesine dönersek pandemi sonrası süreçle ilgili şu tespiti görüyoruz:
"Türkiye ekonomisinin pandemi sonrası krediye dayanan toparlanması Merkez Bankası rezervlerindeki keskin düşüş ve daha yüksek enflasyon pahasına gerçekleşti. Krediyle beslenen bu toparlanmalar zaman içinde ekonominin kırılganlıklarını daha da derinleştirdi."
Kırılganlıklara bir diğer örnek; enflasyon. Refet Gürkaynak, Burçin Kısacıkoğlu, San Seok Lee, Alp Şimşek’in yazısından:
"Türkiye önümüzdeki dönemde yine önemli bir enflasyon tercihiyle karşı karşıya. Geldiği yol ayrımında, 1990’ların yüzde 40 ile yüzde 100 arasında gidip gelen, düştüğünde baz etkisiyle düşüp kalıcı olarak kontrol edilemeyen enflasyonu ile 2001 sonrasının dezenflasyonu istikametlerine bakıyor. Hangi yolda gidileceği dışsal değil bir iktisat politikası tercihidir. Bu iki yol arasında elbette refah bakımından büyük fark var. Türkiye’nin bugün içinde olduğu, yine kontrolden çıkmış üç basamağa ilerleyen enflasyon oranlarında tercihini enflasyonu düşürme yönünde yapmasını söylemek zor değil." (Sayfa 146)
Acemoğlu-Üçer makalesinde ekonominin dışında altı çizilen iki kritik konu; eğitim ve özgürlükler:
"-2020 yılı verilerine göre (Kaynak: OECD) ülkede 25-34 yaş arasındaki nüfusun yüzde 40’ından fazlasının eğitimsel kazanımı lise düzeyinin altında. Bu oran OECD (yüzde 14.8), G20 (24.2), hatta Arjantin, Brezilya, Kolombiya’nın altında.
-Türkiye ile diğer OECD ülkeleri arasındaki eğitim kalitesi farkının olduğu da görülmektedir. 2018 PISA sonuçlarına göre Türkiye’de lise öğrencileri okuduğunu anlama, matematik ve fen puanlarında OECD ortalamalarının yüzde 25 altında.
-Freedom House’un son raporuna göre 2021 itibariyle Türkiye son on yılda özgürlüklerin en hızlı gerilediği (Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nden sonra) üçüncü ülke olarak görülüyor ve kurum tarafından 2013’ten beri özgür değil olarak derecelendiriliyor."
Peki ya çıkış yolu? Daron Acemoğlu-Murat Üçer makalesinde bir yol haritası var. Madde madde şöyle sıralamışlar:
-"Kapsamlı bir kurumsal ve bürokratik rehabilitasyon.
-Başta mahkemeleri yürütme organının elinden kurtaracak aynı zamanda özellikle ticaret ve sözleşme hukuku alanlarında mahkemeleri daha hızlı ve daha verimli hale getirecek kapsamlı bir yargı reformu.
-Bu tarz anlaşmaları daha şeffaf hale getirmek ve yaygın yolsuzluk içerenleri belirlemek amacıyla kamu-özel işbirliği projelerinin yeniden değerlendirilmesi.
-Aşırı seviyelere ulaşan yolsuzluk ve verimsizliği azaltmak için ihale kanununun tam revizyonu.
-Enflasyonu tek haneye indirecek ortodoks para politikası.
-Son yıllarda artan siyasi motivasyonlu krediler nedeniyle çok büyük olasılıkla yeniden sermayelendirme ihtiyacı oluşacak kamu bankalarına sermaye takviyesi yapılması ve ileriye yönelik rollerinin yeniden değerlendirilmesi.
-Gerekirse kurumsal sektör ve özel bankaların bilançolarını temizlemek için kapsamlı bir plan oluşturulması ve bundan önce özel bankaların yeterince sermayeye sahip olup olmadıklarını ve daha fazla olumsuz şoka dayanıp dayanmayacaklarını değerlendirmek için güvenilir stres testlerinin yapılması.
-İnsan hakları, basın özgürlüğü ve anayasa reformu da dahil olmak üzere temel demokratik reformların hayata geçirilmesi. "
Bitirirken…
Seçimlere 12 gün kala… Bir yanda iktidarın din-milliyetçilik ağırlıklı söylemi. Seçim ile ‘darbe’ kelimelerini yan yana getiren bakandan ‘muhalefeti terör ile özdeşleştirip halkın iktidarı teslim etmeyeceğinden’ bahseden cumhurbaşkanına…
Öte yandan muhalefetin ‘farklılıklarla bir arada yaşamı’ anlattığı ekonomiye ayrı-önemli bir çerçeve açtığı söylem. O söylemin içinde iktidara gelir gelmez emekçiye-emekliye yüzde 50 zamdan (Akşener), ilk bayramda emekliye 15 bin TL ikramiye vaadine (Kılıçdaroğlu) öne çıkan sloganlar. Elbet muhalefetin açıkladığı detaylı bir yol haritası iddialı isimleri de var. Ancak Türkiye’nin ekonomik buhrandan çıkışı, faturanın daha önce olduğu gibi emek kesimine kesilmemesi için farklı söylem-çalışmalara da ihtiyaç var. Kitaptaki saygın isimlerin tespit-önerilerini okurken aklıma bunlar geldi.
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|