07 Aralık 2022

28 Şubat'ın mağduru, AKP döneminin mağruru olarak Ülker Grubu

Murat Ülker bugün dünyanın önemli bisküvi üreticilerinden biri. Ancak kendi başına gelenleri hatırlamıyor. Mağdurluktan mağrurluğa geçtiği süreçte bir anda gücün yanında yer alıyor

Türkiye bir süredir Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın deyimiyle 'üç harflileri' yani ucuzluk marketlerini konuşuyor. Özellikle de BİM'i. 2021 yılında 'faiz sebeptir enflasyon sonuç' önermesini, 85 milyon üzerinde deneyen iktidar, bir yılda enflasyonu yüzde 15-20 bandından kamuoyunda hemen hiç kimsenin açıkladığı rakamlarına güvenmediği TÜİK'e göre bile yüzde 84'e zıplattığında doğal olarak bir günah keçisi bulunacaktı. Patates-soğan lobisi daha önce kullanıldığı için bu kez yeni bir grup bulundu. Aslında daha önce de 2018-19 yıllarında iktidarın propaganda aygıtlarında hedef olmuşlar, para cezası almışlardı ama bu kez olay daha ciddi.

İktidar net; 2023'te seçimler var ve bir şekilde gerektiğinde zarar da ederek ucuza satmalılar. Ortada 'durun siz kardeşsiniz' diyen kişiler de var zira BİM sadece bir market değil aynı zamanda uzun süre iktidarı, Erdoğan'ı destekleyen Nakşibendi tarikatının Erenköy kolunun bir 'iştiraki'. (Bu konuda Ruşen Çakır'ın Medyascope'ta yaptığı analizleri dinlemenizi öneriyorum.)

Ama olay tarikat-iktidar ilişkisinin (nasıl da sıradanlaştı) ötesinde bir noktaya taşındı. Terör bağlantısı arayan siyasetçilerden ölümle tehdit eden mafyaya... Hedefteki kurum BİM ama kişi olarak BİM'in yöneticisi, Gıda Perakedencileri Derneği'nin istifa etmek zorunda kalan Başkanı Galip Aykaç. Dernek Migros'tan Mc Donalds'a Metro, Carrefour'dan Özdilek'e büyük bir sistemi kapsıyor.

BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç, Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı görevinden istifa etti. Aykaç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 'FETÖ' imasında bulunarak hedef göstermesinin ardından “Biz bu ülkenin temel taşlarıyız, bu temel taşları yerinden oynatmaya da bunların güçleri yetmez” demişti. Bahçeli'nin 'kahramanımız' dediği, suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş Kürşad Yılmaz da Aykaç'ı "Tuttuğunuz köşe başları mezarınız olur" sözleriyle tehdit etmişti.

Tekrar istifaya döneceğim ama önce tarım konusunu en iyi bilen isimlerden Ali Ekber Yıldırım'ın yazısından alıntılar. Gıda fiyatlarındaki artışın sebebi nedir:

"Sorunun ana kaynağı Türkiye'nin tarımsal girdilerde dışa bağımlı olması ve uygulanan yanlış tarım politikalarıdır. Sorun üretimin ilk halkası olan tarlada başlıyor. Hükümet sorunu kaynağında çözmek yerine bu işin son halkası olan pazarda, manavda ve marketlerde yani etiketlerde çözüm arıyor. Etiketteki fiyat, uygulanan bütün yanlış politikaların sonucudur. Nedenleri ortadan kaldırmadan gıda fiyatlarındaki artışı durdurmak mümkün değil."

Yıldırım'dan devam… İktidar geçen yıl dövizi patlatıp 10 liralar civarından 18 60'a, milyarlarca dolar döviz satışına rağmen demirleyince bakın ne oldu:

"Türkiye, tarımsal üretimde kullanılan temel girdilerin hemen hepsinde dışa bağımlı. Gübrede yüzde 95 dışa bağımlı. Mazotta, enerjide büyük oranda dışa bağımlı. Zirai ilaçta, bazı ürünlerin tohumunda dışa bağımlıyız. Hayvancılık yapanlar için temel girdi yemdir. Yem hammaddelerinde yüzde 60 dışa bağımlı. Dışa bağımlı olunca fiyatları kontrol etmeniz çok zor. Dövizdeki her artış, girdi fiyatlarını yani üretim maliyetini artırıyor."

Yıldırım'ın yazısında piyasayı şimdi hedef gösterdikleri zincirlere teslim eden iktidar da var:

"Hükümet geçmişte bu zincir marketlere ciddi destekler de sağladı. Soğan ve patates ithal edilerek bu marketler aracılığıyla piyasaya satıldı. Et ve Süt Kurumu aracılığıyla canlı hayvan veya et ithal edilerek bu marketlerde satışa sunulurken yerli üretim yapan besiciler çok sıkıntılı günler yaşadı.Gıda fiyatlarındaki artışın tek nedeni değil ama, yaygın mağaza ağına sahip zincir marketlerin üreticiden ucuza alıp, tüketiciye yüksek fiyatla satmasının etkisi var. Pazarcı esnafı, manavlar da bu marketlerdeki fiyatı esas alarak fiyat belirliyor.Bu hükümet tarafından gıda piyasası zincir marketlere teslim edildiği için, küçük esnafın yok olması ve rekabetin azalması ile gıda fiyatlarının artışında marketlerin de rolü var. Ama marketleri bu denli suçlayacak ve tek sorumlu gösterecek kadar değil."

Şimdi dönelim yeniden iktidar, özellikle MHP kanadının çıkışlarıyla BİM'in hedef gösterildiği sürece. Gazeteci Necla Dalan'ın Ekonomim.com'da yazdığına göre aslında perakendecilerin hemen tamamı iktidarın kendilerini hedef göstermesinden rahatsız. Aykaç'ın birkaç cümlesi hariç metnin özünü destekliyor. Ancak dernek üyelerini 'şok' eden Ülker ailesinin sahibi olduğu 'şok'un aldığı pozisyon. Bir anda uzun süredir aynı ortamı paylaştığı diğer zincirlerden ve derneği başkanından, üstelik bu isim silahlı grupların hedefinde bile olmasına rağmen kendini aradan sıyırıvermesi… Aykaç'ı istifaya çağıran diğer üyelerden ayrılarak yaptığı çağrı:

"Sayın Galip Aykaç tarafından yapılan açıklamalar, haksız saldırılara karşı kamuoyunu doğru bilgilendirmekten ziyade maksadını aşarak fiyat artışı tartışmalarının siyasi düzleme çekilmesine zemin hazırlamıştır. Bu açıklamalar nedeniyle Şirketimiz ve Derneğimiz zan altında kalmış, özellikle ticaretimize yönelik haksız ve ölçüsüz saldırıların maalesef artmasına sebebiyet vermişti. Şok Marketler Yönetim Kurulu olarak; yapılan bu açıklamaları üslup ve tarz açısından tasvip etmediğimizi tarafınıza bildiririz. Bu nedenle Sn. Galip Aykaç'ın dernek başkanlığı görevinde daha fazla kalması sektörün ve hepimizin temsil edildiği derneğimize zarar vereceğinden, kendisinin bu görevden ayrılması gerekliliğini bilgilerinize sunarız. Ayrılma süreci tamamlanana kadar Şok Marketler olarak dernek faaliyet ve toplantılarına süresiz olarak katılmayacağımızı ve alınacak kararların Şirketimizi bağlamayacağını beyan ederiz."

Bütün bunlar yaşanırken yıllar önce okuduğum bir kitap geldi aklımda. Gazeteci Hulusi Turgut'un "Sabri Ülker'in Hayat Hikayesi" kitabı. İlk çıktığında da T24'te kitabı anlatan bir yazı yazmıştım ve bu kitabın detaylarının sadece grubun değil Türkiye'nin de sermaye-siyaset ilişkileri anlamındaki önemine atıfta bulunmuştum.

Kitaba göre o 1980 öncesi tüm aile tehdit altında. O yüzden Murat Ülker ve kardeşi Ahsen Hanım silah eğitimi alıyor (sayfa 391) talimi bizzat baba Sabri Bey yaptırıyor, aile kimi zaman bir otelde (TEM Otel Mecidiyeköy) kimi zaman şehir dışında yaşıyor. (Bursa). Sabri Ülker çelik yelekle damadı Orhan Özokur çelik levhayla geziyor. Eve tehdit telefonları geliyor. Yine kitaba göre sıkıyönetim komutanları ailenin ölüm listesinde olduğunu söylüyor.

Sabri Ülker

Ülker ailesi bir süre Haseki'de camları film kaplanmış bir evde oturuyorlar. Hatta kapıda fedai bekliyor. Murat Ülker anlatıyor:

"Lisenin son yıllarında fabrikada işçi olayları iyice tırmanışa geçmişti. Bunun üzerine ailemiz bizi özel araba ve güvenli bir şoförle okula göndermeye başladı. Bu anlattığım yıllarda Türkiye'de özel güvenlik sistemi henüz başlamamıştı. Devletin güvenlik sorunu yaşayanlara yakın koruma vermesi de çok sınırlıydı. Bu durum karşısında babam 'Foliberjer Ahmet' isimli bir kişiden fedailer kiralamıştı." (sayfa 376)

Murat Ülker

Ne ilginç değil mi? Bir zamanlar ölüm korkusu yaşayan silah talimi yapan Ülker ailesi, silahlı grupların ölüm tehdidi yaptığı bir kişinin yanından hızla ayrılıyor.

Sendikayla özellikle DİSK ile arası barışık değil Ülker ailesinin. O zaman pragmatizm devreye giriyor, aile MİSK'ten (Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu) yardım istiyor. Kitapta MİSK'in eski Genel Başkanlarından Tekin Küçükali'nin anlattıkları da yer alıyor. Küçükali 1979 yılında MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'ten emir alarak Ülker'deki olaylara "el koyuyor"…(sayfa 406)

"Alparslan Bey bizi makamına çağırarak şöyle bir görev verdi. Sabri Ülker Bey dostumuzdur. Zora düşmüş. Gidin selamımızı söyleyin. Bir talimatları var mı bakın. Şartlar ne olursa olsun mutlaka Sabri Bey'in problemi çözülsün."

O günler böyle geçiyor. Aradan yıllar geçiyor. Ülker grubunun pek çok muhafazakâr grup gibi alışveriş edilmemesi gereken markalar listeleriyle hedef alındığı 28 Şubat'ın utanç günleri geliyor. Orduevlerine sokulmayan kimi marketlerin raflarından indirilen ürünler. Bu memleketin içinden çıkan bir markaya yönelen haksız saldırılar. O dönem bir ara markayı satmayı bile düşünüyorlar. Zor günler…

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında iktidara yakın kimi yerlerde hedef gösterildi, Pladis yapılanmasıyla yurt dışına para kaçırdığı ithamlarıyla da uğraşmak zorunda kaldı.

Murat Ülker bugün dünyanın önemli bisküvi üreticilerinden biri. Ancak kendi başına gelenleri hatırlamıyor. Mağdurluktan mağrurluğa geçtiği süreçte bir anda gücün yanında yer alıyor. Sermaye deyip geçer misiniz yoksa düşünür müsünüz size bırakıyorum.

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dünyada kaos, içeride belirsizlik-fakirlik büyürken, pışık ile kırmızı kart arasında yönünü arayan muhalefet

Demokrasinin, hukukun, ifade özgürlüğünün olmadığı memlekette elbette ana muhalefetten beklenti çok. Ancak elbette pışık ile kırmızı kart arasına sıkışmayan, karikatürleşmemiş bir muhalefetten…

‘Musksist kapitalist’ düzende Kent Lokantaları tek başına halkın ‘politik ihtiyacını’ doyurur mu?

CHP, İmamoğu, Yavaş, önümüzdeki seçimlerde şanslı olmak istiyorlarsa ‘yerel siyaseti’ iyi yapmakla birlikte, dünyayı da iyi okuyarak Türkiye’nin önüne bütünlüklü genel bir projeyi artık sunmalılar. Kent Lokantası önemlidir bugün kitlelerin karnını doyurur. Ancak güvenlikten aidiyete yeni bir siyaset biçimi ortaya konulamazsa ‘politik doygunluk’ yaratmaz

Selçuk Bayraktar’ın ‘dili’, İtalya girişimi, iktidarın hem içinde hem dışında ‘tekno-milliyetçi' gücü

Daha zaman olsa da Cumhur İttifakı’nın adayının Erdoğan olacağı kesin gibi ama bence Selçuk Bayraktar yakında siyaseten daha aktif bir alanda olacak

"
"