12 Ağustos 2021

11 Ağustos gecesi ırkçı-faşist korku filmi fragmanı

11 Ağustos gecesi Ankara Altındağ’da fragmanını izlediğimiz ‘ırkçı-faşist korku filminin’ her birimiz istesek de istemesek de birer zorunlu aktörü olabilme ihtimali ile ‘uzun versiyonunu’ pek yakında izleyebiliriz.

 

Hukuksuzluk; siyasetçi, gazeteci ya da ‘kendi gibi düşünmeyenin’ başına geldiğinde kafasını çevirenler…

İçten içe onaylayanlar…

Hatta destekleyenler…

Bir memlekette hukuksuzluk başlarsa er ya da geç kendi evinin kapısının çalacağını öğrendiler…

Bu iktidar Türkiye’de geniş kitlelere bunu öğretti…

Bir memlekette demokrasi ortadan kalktığında, medya tek ses haline geldiğinde, kurumlar yok edildiğinde, her kademeden yönetici her konuda sadece aynı kişinin ağzından çıkacak neredeyse ‘kutsal’ sayılan cümleye odaklandığında, o memleketin halkı pandemiden yangına zor anlarında tek başına ve savunmasız kalır.

 

Bu iktidar Türkiye’de geniş kitlelere bunu da öğretti.

Şimdi bunlar kadar acı ve daha da büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız.

Hedefe konulmuş sığınmacılar…

Irkçı sloganlarla ‘güçsüzlere karşı’ oluşan/oluşturulan kamuoyu…

Sonucunda sokaklara, mahallelere (Ankara Altındağ) yansıyan şiddet görüntüleri…

Geniş kitlelerin farkında olmadığı…

Bugün ‘yabancı’ gördüğü bu insanlara saldıranlar…

Yarın memlekette yüzyıllardır beraber yaşadığı ‘öteki grupları da’ yine/yeniden gözüne kestirecek…

Linççi/saldırgan kitle; sözle, fiilen desteklendikçe, en azından ses çıkartılmadıkça giderek dozunu artırdığı saldırganlıkla, yönlendirmeyle ya da ‘doğaçlama’; muhalefeti, sıradan insanları farklı gerekçelerle hedefe koyacak.

Irkçılık/faşizm başlaması kolay (kimi zaman en makul insanların bile farkında olmadan/ ya da olarak gerekçe bulabildiği) bitmesi zor bir hastalıktır.

Bedeli çok ama çok ağır olur.

İktidarın…

Suriye iç savaşındaki sorumluluğu… (AKP’de uzun süre bakanlar kurulu üyesi şimdi DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın naif tarifiyle ‘Suriye’de bu kadar sıkıntı varsa Türkiye’nin bir miktar payı vardır herhalde’ Kaynak: Habertürk)

Sığınmacıları Avrupa ile pazarlık unsuru görmesi, ucuz iş gücü olarak kullanması…

ABD ile yumuşama için Afganistan’da jandarmalık yapmak istemesi…

Gerçek sorumluyu teşhis etmemiz açısından bilmemiz gereken en basit noktalar…

Memleketin insanlarının…

Sınırların elek haline gelmesi, girenin, çıkanın belli olmaması…

Ülkenin göç bakanlığının bile bulunmaması, uyum çalışmalarının yapılmaması…

Memlekete gelenlerin canını kurtarmak için mi geldikleri yoksa ülkede güvenlik sorunu yaratabilecek potansiyele sahip bireyler olup olmadığı konularında tedirginlik yaşaması…

Hepsi doğal, hepsi önemli, tartışılmalı, çözüm bulunmalı, kriminal kişiler doğal olarak bulunmalı, ayıklanmalı…

Bunun için akademiden sivil toplum kuruluşlarına her kesimin daha çok çalışması, konuşması, çözüm yolları önermesi gerekiyor…

Ancak başta sosyal medya yalan ya da provakatif paylaşımlarda bulunarak…

Ülkedeki herhangi bir grubu ötekileştirerek…

Sığınmacıları hedef haline getirerek…

Basit sloganlarla bu konuya yaklaşırsak…

11 Ağustos gecesi Ankara Altındağ’da fragmanını izlediğimiz ‘ırkçı-faşist korku filminin’ her birimiz istesek de istemesek de birer zorunlu aktörü olabilme ihtimali ile ‘uzun versiyonunu’ pek yakında izleyebiliriz.

 Not: Fragman benzetmesini Ümit Akçay’ın tweet’inde görerek başlığa aldım.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"