23 Mayıs 2024

1000’inci kez ve hep sorulacak: Devlet ‘insanını’ kaybeder mi; kardeşim, babam, oğlum nerede?

Bu hafta Galatasaray Meydanı’nda 1000’inci kez sorulacak. Türkiye’de, Arjantin’de, Gazze’de… Galatasaray Meydanı’nda, Plaza de Mayo’da… Evlatlarının izindeki tüm annelerle dayanışma önemli. Bandista’nın ‘Benim Annem Cumartesi’ parçasını da bu yıl Teoman söyledi...

Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı'nda, 1995

Fotoğraflar 29 sene öncesinden. 1995’ten… Cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu hak arama eyleminin başlangıç günlerinden. Cumartesi Anneleri’nden... Uzun uzun bakıyorum. Önce katılanlara… Annelere, babalara, kardeşlere, eşlere… Bir kısmı hayatta değil artık. O günlerde çocuk olanlar, genç olanlar büyüdü, bir kısmı kendi ailesini kurdu. Zaman ilerliyor. Pek çok şey değişiyor. O günden bugüne değişmeyen tek şey kucakta taşınan fotoğraflar; ‘devletin kaybettikleri…’

Hafıza Merkezi’nin verilerine göre 1980 darbesinden sonra bin 352 kişi ‘gözaltında kaybedildi.’   

‘Kayıpların’ en yoğun yaşandığı dönem 1993-1995 arası yıllar. 1993’te 81, 1994’te 202, 1995’te 97 kişi… O yıllar; bir kısmı kamuoyuna sızan listelerin hazırlandığı yıllar. O günlerden bugünlere kayıplarda imzası olanların hala ortada rahat rahat gezmeleri… Açılan pek çok davanın sonuçlanmaması…Üstünün örtülmesi…

Bu hafta Cumartesi Anneleri; Galatasaray’da 1000’inci kez bir araya gelecek. Her zaman olduğu gibi sessizce…O meydanda; hakikati aramak, olanları unutturmamak için ne mücadeleler verildi. O meydanda; barışçıl şekilde haklarını arayanlara şiddet de uygulandı defalarca gözaltı da yapıldı ama kimse bu insanları hak mücadelesinden vazgeçiremedi.

1995 yılında 20 kişiyle başlayan eylemler bugün yüzlerce kayıp yakını, pek çok hak savunucusunun yan yana durduğu, toplumun hafızasının-yüzleşmesinin üretildiği bir alan haline geldi. Gazeteci Ali Topuz yıllar evvel bir yazısında burada yaşananlarla ilgili çok önemli bir tespitte bulunmuştu:

“Cumartesi Anneleri bir duygu sorunu değildir, bir soyut vicdan meselesi değildir, bir üzüntü aracı değildir, bir etkinlik vesilesi değildir, bir siyasal ısrardır. Şiddetin, devletin tekelindeki şiddetin sınırlandırılması için gerekli hukuku üretmeye dönük bir siyasal ısrar.”

1980'de gözaltına alındıktan sonra kaybolan oğlu Cemil Kırbayır'ın yıllara akıbetini soran ''Berfo Ana'', 2013 yılında hayatını kaybetti

Ve biliyoruz ki bu ısrarın sonucunda yeni kayıpların bir kısmının önüne geçildi. Fotoğrafları aldığım Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak, bir söyleşisinde (Rengin Arslan/BBC) şunları anlatmıştı:

"Gözaltından çıkanlar gelirdi yanımıza. Sorguda onlara söylenenleri anlatırlardı. 'Senin de anan gider Cumartesi Anneleri’ne katılır diye bir şey yapmayacağız' denen o kadar çok kişi vardı ki."

1999 yılında polisin şiddeti artırmasıyla eylemlere 2009 yılına kadar ara verildi. 2011’de dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan aileler ile görüştü, takipçi olacağına söz verdi. Görüşmeye katılanlardan Berfo Ana’nın oğlu Cemil Kırbayır için Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu dönemin yetkilileri, görgü tanıkları ile konuşup bir rapor hazırlayarak ‘gözaltında işkenceyle öldürüldüğünü’ not düştü. Ama ilerleyen yıllar bu cinayetlerin ‘Ankara’nın-yargının karanlık koridorlarında’ teker teker kaybedilmesine tanıklık edildi. 2018 yılına 700. Haftaya gelindiğinde dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatıyla Galatasaray’da bir araya gelenlere büyük bir polis saldırısı gerçekleşti. Barışçıl hak mücadelesi kriminalize edilmeye çalışıldı. O gün şiddete uğrayanlara bir de dava açıldı. Besna Tosun, Gamze Elvan,Faruk Eren, üç kuşak Ocak Ailesi, Hasan Karakoç ve Cihan Gülünay’ın da aralarında bulunduğu 46 kişiye…

 Hayrettin Eren, 1980’de Gayrettepe 1. Şube’ye götürüldükten sonra kayboldu.
O tarihten beri oğlunun akıbetini soran annesi Elmas Eren ise 2019 yılında hayatını kaybetti 

Bitirirken…

Bu hafta Galatasaray Meydanı’nda 1000’inci kez sorulacak: “Devlet insanını kaybeder mi, kardeşim, babam, oğlum nerede?” Türkiye’de, Arjantin’de, Gazze’de… Galatasaray Meydanı’nda, Plaza de Mayo’da… Evlatlarının izindeki tüm annelerle dayanışma önemli. Ve unutulmamalı; ‘hak arayışı’ bariyerlerin arkasına mahkûm edilemez.

Bu arada Bandista’nın ‘Benim Annem Cumartesi’ parçasını bu yıl Teoman söyledi. Youtube’dan izleyebilirsiniz.

Belki beraber söylersiniz:

Benim annem Cumartesi

Her bir dilde çıkar sesi

Benim annem Cumartesi

Elinde solmuş bir resim

Benim annem Cumartesi

Hesap soracak öfkesi

Benim annem Cumartesi

Benim annem Cumartesi

Ya da Galatasaray Meydanı’na sanal ortamda bir karanfil bırakabilirsiniz...

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kalabalık bir yalnızlığın içinde, toplumsallığın çöküşü

Türkiye’nin durumunu dünyanın genelindeki ‘beyin çürümesini de kapsayan’ kalabalık içindeki yalnızlık olarak düşünebiliriz. Bu durumdan çıkışın yolu ortak değerler, acılar, mutlukları elbette demokrasi ve hukukun içinde yeniden anlamlandırmadan geçiyor

Dışarıdaki ‘özgüven’ içeriye ‘baskı’ olarak yansıyor, 2025 özgürlükler konusunda çok zor yıl olacak

Suriye’de oluşan yeni rejimin riskleri, oluşabilecek sıkıntıların faturasının Türkiye’ye yazılması ihtimâli olsa da şu an itibarıyla Erdoğan, Fidan ve Kalın dünyadaki pek çok ülkenin de Suriye’deki gelişmeler konusunda referans aldığı-ciddiye aldığı en önemli üç isim

Hastaneye götürülürken MS hastası Tayfun Kahraman’a yapılan ve ‘soruşturma izni’ verilmeyen eziyetin görüntüleri!

Cezaevi aracı içinde acı çektirilen bir MS hastası Tayfun Kahraman; sen eziyetin resmini yapabilir misin Abidin?

"
"