27 Haziran 2014

Gezi dersleri-3: Hangi Gezi?

GEZİ kitlesi tabii ki çok parçalıydı. Dertler, amaçlar, donanımlar, duygular, hedefler, yöntemler, kimlikler, alabildiğine çeşitliydi

Bu üçüncü yazıyla GEZİ Dersleri dizisini tamamlıyorum. İlk yazıda GEZİ’den çıkarabileceğimizi düşündüğüm derslerin ilk dördünü ele almıştım: Azim, ekoloji, isyan ve 12 Eylül’e elveda! İkinci yazıda Şiddetsizlik, Çoğulluk ve Yaratıcılık/Mizah üzerinde durmuştum.

Son birkaç noktayla konuyu şimdilik bağlayalım:

Anti-kapitalist ve Devletsiz Nüveler

Artık daha çok gözden kaçıyor ya da kaçırılıyor ancak, GEZİ direnişine bir bütün olarak bakarsak birçok açıdan ciddi anti-kapitalist nüveler içerdiği görülebilir ve bu özelliği ne kadar vurgulansa azdır.

Anti-kapitalist duruşun ilk düzeyi kuşkusuz, ücretsiz ortak kullanıma açık olan kamusal bir alanın dönüştürülerek bir rant/kâr mekanı haline getirilmesine yönelik net itirazdır. GEZİcilerin önemli bir kısmı bu itirazla yetinmemiş ve hayal ettikleri dünyanın küçük nüvelerini sembolik, geçici, kısıtlı da olsa GEZİ alanı içinde gerçekleştirmeyi denemişlerdir. Parasız, ücretsiz, kârsız, patronsuz, efendisiz bir özgürlük alanında müthiş bir yaratıcı dayanışma ile yemek, sağlık, temizlik, kütüphane, çocuk bakımı, iletişim/medya, güvenlik gibi ihtiyaçlar gayet etkili bir şekilde karşılanmaya çalışılmıştır. Romantize etmemize, aşırı yüceltmemize gerek yok tabii, ama epey kalabalık bir kitlenin karşılanması epeyce zor ve karmaşık bir örgütlülüğü gerektiren bu ihtiyaçlarının karşılanabilme düzeyi, hızı, yaratıcılığı her şeye rağmen çok etkileyiciydi.

Öyle ki her zaman belli bir düzeyde asayiş sorunu olabilen Taksim bölgesinde, polisin olmadığı GEZİcilerin işgali sırasında herhangi ciddi bir asayiş sorunu yaşanmamıştır.

İster istemez kapitalist dünya içine doğan ve orada formatlanıp tutunmaya çalışan, dolayısıyla gündelik hayatından hayal dünyasına kadar bireycilik, rekabet, hırs, kar/çıkar güdüsü, tüketimcilik vb kapitalist/narsisistik özelliklerle donatılmış bir toplum için GEZİ müthiş bir “buna mahkûm değiliz, başka türlü de olabilir” ufku sunmuştur. Yüzbinlerce insana şu ya da bu düzeyde bu “başka bir dünya mümkün” virüsü bulaşmıştır. Önemlidir, beslenmesinde/serpilmesinde fayda olan bir virüstür.

Hangi GEZİ?

GEZİ kitlesi tabii ki çok parçalıydı. Dertler, amaçlar, donanımlar, duygular, hedefler, yöntemler, kimlikler, alabildiğine çeşitliydi. Bununla beraber, birkaç söylem/eylem öbeklenmesi olduğu ve bu öbeklenmeler arasında açık bir çatışma olmasa da, bir gerilim ve rekabet olduğundan bahsedilebilir. Kitlesel bütün sosyo-politik hareketler için kaçınılmaz bir iç politik mücadele boyutudur bu. Bir miktar kaba genellemeyi göze alarak GEZİ’de hissedilen en az üç ayrı söylem/eylem damarı olduğu söylenebilir:

1. Ulusalcılar: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganının tarif edebileceği kitle. Birilerinin askeri olmaktan gocunmayacak, temel mobilizasyon saiki AKP-karşıtlığı olanlar. Ulusalcılar, GEZİ’ye gayet araçsalcı bir şekilde yaklaştılar. Hükümet yıpranıyorsa (hatta yıkılabilirse) iyiydi, uzun boylu bir sistem eleştirisine gerek yoktu. Mesele iktidarın kimlerde olduğuydu bu kesim için. Ulusalcılar, yer yer deneseler de GEZİ kitlesi içinde ne söylemsel ne de eylemsel olarak bir hâkimiyet kuramadılar, hatta GEZİ çoğunluğunun kendiliğinden özgürlükçü halleri karşısından epeyce anakronik (çağdışı) kaldıkları söylenebilir.

2. Geleneksel sol/sosyalist kesim: Hem dünyada hem de Türkiye’de net bir yenilgiye uğramış olan geleneksel sosyalizmin yerel temsilcileri, giderek ufalmış ve etkisizleşmiş örgütsel yapılarını seferber edip, güç devşirebilecekleri bir alan olarak gördüler GEZİ direnişini. Bilindiği gibi, geleneksel sosyalizm, bilimselci/pozitivist, mutlak doğruya sahip olduğu varsayılan öncü partici, sınıf indirgemeci, ağırlıkla açık/örtük Stalinist, devrimi iktidar değişimiyle eşitleyici gibi özelliklerle seyretmektedir. GEZİ direnişi gibi ani, kendiliğinden ve damardan özgürlükçü bir sosyo-politik hareket karşısında bu yapılar tamamen hazırlıksız yakalandılar, ama kısa sürede bir ucundan eklemlenmeye çalıştılar. Yukarıda saydığım geleneksel özelliklerinden ne kadar uzak durabilirlerse direnişe katkı sunabildiler. Ne denli o özellikleri ön plana çıkardılarsa da insanları kendilerinden uzaklaştırdılar. GEZİ ruhunu taşıma kapasitesi, esnekliği ve yaratıcılığı konusunda çok ciddi dezavantajları olan, ama örgütsel deneyim, donanım, ısrar gibi avantajları da olabilen bir kesim.

3. Yeni ama amorf sol kesim: Bu kesimde ya geleneksel sosyalist kesimden kopup, özgürlükçü bir dönüşüm geçirip gelen ya böyle bir geçmişi olmasa da ilk politizasyon dalgasını özgürlükçü, ekolojist, feminist, LGBTİ aktivizmi, anti-militarist, radikal demokrat ya da Müslüman tınılı sol duyarlılıklar üzerinden yaşamış oldukça çeşitli, çok parçalı, dağınık, ortak örgütsel yapılara henüz pek sahip olmayan, bütünleşik mücadele konusunda henüz çok deneyim biriktirememiş her yaştan aktivist var. GEZİ’yi başlatanlar da, sürükleyenler de, şimdi GEZİ deyince akla gelen çoğu şeyin müsebbibi olan bu kesim.

[Ara not: Kürt siyasi hareketini doğrudan doğruya bu üç damardan birine eklemek pek mümkün görünmüyor. Bu hareket daha çok, bir ayağını geleneksel sol damara sağlam bir şekilde basarken, diğer ayağıyla yeni sol damarı da yoklayan bir duruş sergiliyormuş gibi duruyor.]

GEZİ’ye katılanların çoğunluğu, bu üç damardan birinin destekleyicisi/taşıyıcısı değillerdi. Örgütsüzlerdi, çoğu ilk defa sokak eylemine katılıyordu. Dolayısıyla GEZİ’ye ana karakterini vermek için bilerek ya da bilmeden rekabet eden bu üç damardan etkilenmeye açıklardı. Hala da öyleler.

Dolayısıyla “Hangi GEZİ?” sorusu çok önemli bir soru ve muhtemelen bu soruya vereceğimiz teorik ve pratik cevaplarımız önümüzdeki on-yirmi yılda Türkiye’deki sol muhalefetin nasıl şekilleneceğini belirleyecek. Bu cevapların ayrıntılarını başka yazılarda ele almak üzere şimdilik bir yana koysak da, Türkiye’de sol muhalif bir çıkış olacaksa, bunun ulusalcı ve geleneksel sosyalist damardan olamayacağı şimdiden belli. Bu iki damar da yavaş yavaş tarih sahnesinden çekilmeye devam edecekler.  GEZİ’yi GEZİ yapan o üçüncü (yeni-özgürlükçü-amorf-dağınık-çoğul-sol) damarın sosyo-politik bir dirayet gösterip göstermeyeceğini, gösterebilirse bunu nerede, hangi kanallar üzerinden yapabileceğini şu anda söylemek mümkün değil. Ama bir şey olacaksa, bu damarın serpilmesi, kendi örgüt formlarını yaratması/güçlendirmesi üzerinden olabilir.

AKP ve Erdoğan’ın ilk yenilgisi olarak GEZİ

GEZİ, şimdi durulmuş, geri çekilmiş, hatta kimilerine göre yenilmiş gibi görünüyor ya, durum öyle değil. GEZİ, birçok koşulun bir araya gelmesiyle, kendiliğinden tarzda kısa sürede çok geniş bir güç yoğunlaşmasına ulaşmış ve ilk çıkış hedefini fazlasıyla gerçekleştirmiş, Gezi Parkı’nın park olarak kalmasını, her düzeyde çok yoğun bir taarruza rağmen sağlamış bir harekettir. O denli muktedir Erdoğan ve AKP’ye Gezi Parkı’yla ilgili söylediklerini yutmak zorunda bırakan bir hareket, olağanüstü bir başarı göstermiştir. Her vesileyle söylemek lazım, GEZİ, AKP ve Erdoğan’ın ilk ve şimdilik tek yenilgisidir. Sırf bu nedenle bile her zaman ilham ve heyecan kaynağı olacaktır.

Geçen yıl böylesi bir başarı gösteren GEZİ oldu diye, artık her zaman katılaşma derecesinde yoğunlaşmış bir GEZİ olmasını beklemek gerçekçi değildir. GEZİ, iktidar değişimi gibi dar anlamda siyasi sonuçlar üretebilecek katılıkta bir hareket olmaktan çok, politik kültürümüzü ciddi derecede etkilemiş ve etkilemeye devam edecek olan, akışkanlık derecesi yüksek bir hareket ve daha önemlisi bir ruhtur. GEZİ ruhunu, geçen yılki hareketten sonra şimdi bu ülkenin atmosferine karışmış bir su buharı, ne zaman yoğunlaşıp nereye nasıl yağacağı belli olmayan bir su buharı olarak düşünelim. Yağmur hayattır, daha çok yağacak!

[email protected]

@PakerMurat

Yazarın Diğer Yazıları

Travma psikolojisi, travma terapisi

Travmatik olayın en temel etkilerinden biri kişinin sembolizasyon kapasitesine ket vurmasıdır. O anlar için söz yoktur, kurulamaz haldedir.

Darbe Girişimi - 1

Darbe tahayyülü, başka bütün siyasi tahayyüller gibi, belli bir sosyo-politik bağlamda can buluyor. O sosyo-politik bağlam ne denli demokratsa, darbe hayali kurmak o kadar zorlaşıyor

Büyü yapsak Kürt sorunu biter mi?

Değişik tonlarıyla baskı, asimilasyon ve şiddet politikalarının işe yaramadığı açık değil mi?

"
"