06 Mayıs 2014

Cumhurbaşkanlığı seçimi: Kendini aşan yol alır!

AKP’nin adayı Erdoğan. Diğer üç parti de kendi partilerinin tipik bir temsilcisini aday gösterirlerse, ikinci tura Erdoğan ve CHP adayı kalacaklar demektir.

 Türkiye’nin 2014-15 sezonundaki üç etaplı seçim maratonunun ikinci etabı cumhurbaşkanlığı (CB) için Ağustos ayında koşulacak. CB adayları en az 20 milletvekili tarafından aday gösterilebilecek ve ilk defa iki turlu halkoyuyla seçilecek. Şimdiden görünen o ki mecliste grubu bulunan dört partinin göstereceği dört aday ilk tura katılacak ve AKP’nin adayı kesinlikle Erdoğan olacak. Diğer değişkenler henüz muğlak.

Gelin bu muğlaklıklar üzerinden biraz oyun oynayalım:

Herkes kendisi gibi aday gösterirse Erdoğan’ın kazanması kesin!

AKP’nin adayı Erdoğan. Diğer üç parti de kendi partilerinin tipik bir temsilcisini aday gösterirlerse, ikinci tura Erdoğan ve CHP adayı kalacaklar demektir. Tipik bir CHP adayı, sadece MHP tabanının bir kısmını ve de az bir miktar bazı küçük milliyetçi veya sol partilerin tabanlarını cezbedebilecek, HDP tabanından bir destek bulamayacaktır. Erdoğan ise ikinci turda bir kısım MHP ve muhtemelen SP-BBP oylarının da katkısıyla ipi rahatça göğüsleyecektir.

CHP’nin ikinci turda MHP ile ittifakı düşünerek, Mansur Yavaş veya benzeri bir adayı göstermesi halinde, bu aday HDP tabanına daha da antipatik geleceği için sonuç farklı olmayacaktır.

Normal koşullar altında Erdoğan’ın kazanmasıyla sonuçlanacak bu ihtimallerin bizi çok germemesi ve siyasi tablonun doğal sonucu olarak kabul edilmesi mümkün olabilirdi. Ancak son genel seçimlerden ve daha da yoğunlaşmış biçimiyle geçen yılki Gezi Direnişi’nden beri, Türkiye’nin siyasi ve gündelik hayatındaki demokrasi aşınmasının giderek daha da kaygı verici düzeylere vardığı bir süreç yaşıyoruz. Bu aşınma sürecinin baş mimarı da Erdoğan ve yekpare biçimde Erdoğan’ın arkasında duran AKP.

Toplumsal barış için bir risk unsuru olarak Erdoğan…

Üç kez üst üste genel seçim kazanmış ve bu süreçte askeri vesayet rejimini net bir yenilgiye uğratmış olmak, Erdoğan ve AKP iktidarı için müthiş bir güç yoğunlaşması anlamına geldi. Kendisini daha ileri demokrasi talepleri açısından sıkıştıran bir muhalefetin de yokluğunda, son genel seçimlerden sonra artık hiçbir ciddi rakibi kalmadığını düşünen Erdoğan, hiçbir kısıt ve kaygı gözetmeden iktidar bozunmasının bütün arazlarını göstermeye başladı.

Yeniden ve yeniden seçilmişti; darbe tehlikelerini savuşturmuştu; on yılda iktidar nimetlerini kendine göre yeniden dağıtan ve bunun üzerinden kendini yeniden besleyebilen geniş bir mekanizma kurabilmişti; yeni serpilmekte olan “Anadolu burjuvazisi”ni daha da serpiltmiş ve kendine bağlamıştı; bir sürü faktörün denk gelmesiyle ekonomiyi büyütmüştü; yine bir sürü faktörün denk gelmesiyle Orta Doğu’da itibarı yükselmişti; çok çalışmıştı çabalamıştı artık bu kadar çabalamanın meyvelerini almalıydı. Hem de hızla ve engellenmeden almalıydı, zira ciddi sağlık problemleri her an yolunu kesebilirdi ve de genel kişilik tarzı zaten dengeleyici başka unsurlar olmadıkça otoriter otorite olarak yayılmaya çok müsaitti.

O da yayıldıkça yayıldı; iktidar istismarının dibini buldu; yenilmezlik fantezisine fazlaca bulandı; giderek daha fazla otoriterleşti; basından yargıya, yargıdan cinsel hayata kadar uzanan ve neredeyse her şeyi içine alan yelpazede her konuda kendi mutlak doğrularına göre mühendislik yapmaya kalktı. Böyle giderken, geçen yıl hiç beklemediği biçimde bir Gezi duvarına çarptı. Buradan bir demokratik olgunluk devşireceğine tam aksine toplumu acayip kutuplaştıran, hırçın ve saldırgan bir yol tercih etti. Bu sayede toplumun yarıya yakını tarafından çok sevilirken, diğer yarısı tarafından nefret edilen bir lider haline gelmeyi, bu konuda bir ara tabaka bırakmamayı becerdi- ki az başarı değildir.

En son eski iktidar ortağı Gülen Cemaati ile olan kapışması sayesinde, “montaj-dublaj” diye geçiştirmeye çalıştığı (ama bu iddiasını hiçbir şekilde ispat etme yoluna gitmediği) nice şaibeler ortaya dökülünce türlü otoriter manevra ve yeni yasa ile kuvvetler ayrılığı ilkesini bir ayak bağı olarak gördüğünü iyice açık etti. Ayrıca bir süredir zaten kendine göre terzi-dikim bir Başkanlık sistemine geçmek istediği sır değil. Şimdi bu kişi CB için aday olacak. Ve fiilen denetimsiz bir başkanlık sistemini sonuna kadar zorlayacağını şimdiden biliyoruz. Kısaca, toplumsal barış için oldukça riskli bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye’de demokrasi gibi bir derdi olan herkesin Erdoğan’ın CB olmaması için uğraşmayı gündemine alması lazım. Ama nasıl?

Ancak kendini aşanlar Erdoğan’ı yenmeye talip olabilirler

2. tur seçimde Erdoğan’ı yenip CB seçtirmemek, paradoksal biçimde anti-AKP ya da anti-Erdoğan bir duruş ve aday üzerinden olamaz. Böylesi bir duruş, AKP tabanının daha da kenetlenmesinden başka bir sonuç vermez. “Erdoğan olmasın da ne olursa olsun” gibi bir ilkesizlik bizi bir yere götüremez.

Daha önce tipik CHP’li (ya da MHP’li veya HDP’li) bir adayın veya CHP-MHP ittifakı ürünü bir adayın da Erdoğan karşısında şansı olamayacağını belirtmiştik. O halde ne? Başka bir şans var mı? Bence olabilir.

Tek şansımız, Erdoğan’a ya da AKP’ye karşı değil ama Erdoğan’ın toplumu ortadan “biz ve onlar” diye bölen, dolayısıyla bir toplum olmamızı engelleyen ve de demokratik süreçleri aşındıran duruşuna karşı bir duruş geliştirebilmek. Tavizsiz demokratik standartları ve bu toplumun tüm farklılıklarını eşitlik ve eşdeğerlilik temelinde kapsayan ortak demokratik zemini savunan bir duruş. Ve bu duruşu geçmişinde taşımış ve şimdi halen taşıyan bir aday. Zor ama imkânsız değil.

Bu duruş, AKP tabanı dâhil toplumun bütününe seslenebilmeli ve aşağıdaki gibi ilkeler içermelidir:

  • Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına bağlılık;
  • Etnik, dilsel, dinsel, mezhepsel, cinsel, bütün sosyal kimliklerin eşitliği/eşdeğerliliği ve ayrımcılığa uğratılamazlığı;
  • Kuvvetler ayrılığı ilkesinin tavizsiz gözetilmesi;
  • Kürt meselesinin demokratik ve barışçı çözümü konusunda başlatılmış olan diyalog/müzakere süreçlerinin derinleştirilerek sürdürülmesi ve sorunun eşitlik temelinde çözümüne destek verilmesi;
  • Devletin yurttaşlarının farklı yaşam tarzlarına, inanç ve inançsızlıklarına, kılık kıyafet tarzlarına saygı duyması, yasakçı bir tutum içine girmemesi;
  • Doğa ve kent haklarının savunulması;
  • CB makamı için daha fazla güç ve yetki istenmemesi.

Bu ilkeler manzumesini benimsediği bilinen, ayrıca yeniden açıkça taahhüt edecek ve herhangi bir şaibe taşımayan bir aday, 2. turda Erdoğan’a ciddi bir rakip olabilir. Böyle bir adayın AKP tabanından da ses ve bir miktar oy getirebilmesi için mevcut sosyolojik yapıda müslüman demokrat kimliğiyle bilinen bir isim olmasında büyük fayda vardır (Bunun önemine dair Ömer Laçiner’in ufuk açıcı bir yazısı).

Peki böyle bir adayı hangi parti gösterebilir? MHP böyle bir topa girmez. En mümkünü sanki HDP olur. CHP epey zorlanır ama becerebilirse 2. tura ciddi bir heyecan getirir. Bu yönde CHP kendini aşamayıp sadece HDP aşarsa ciddi sürpriz yapabilir.

Gün, kendini aşma ve biz-narsisizminden vazgeçme günü…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Travma psikolojisi, travma terapisi

Travmatik olayın en temel etkilerinden biri kişinin sembolizasyon kapasitesine ket vurmasıdır. O anlar için söz yoktur, kurulamaz haldedir.

Darbe Girişimi - 1

Darbe tahayyülü, başka bütün siyasi tahayyüller gibi, belli bir sosyo-politik bağlamda can buluyor. O sosyo-politik bağlam ne denli demokratsa, darbe hayali kurmak o kadar zorlaşıyor

Büyü yapsak Kürt sorunu biter mi?

Değişik tonlarıyla baskı, asimilasyon ve şiddet politikalarının işe yaramadığı açık değil mi?

"
"