29 Nisan 2023

Oliver Stone, Lizard King, Ray Manzarek ve algı kapıları

Müzikal ve kültürel gidişat ne yöne dönerse dönsün The Doors her zaman yeni katılan dinleyici dalgasının algı kapılarını açarak diğer tarafa geçmesine yardım ediyor

Kadro:

  • Jim Morrison - Vokal
  • Robby Krieger - Gitar
  • Ray Manzarek - Piyano, klavye
  • John Densmore - Davul 

Albümler:

  • The Doors- Ocak 1967
  • Strange Days- Ekim 1967
  • Waiting For The Sun- 1968
  • The Soft Parade- 1969
  • Morrison Hotel- 1970
  • L. A. Woman- Nisan 1971
  • Other Voices- Ekim 1971
  • Full Circle- 1972
  • An American Prayer- 1978

Çoğu grubun ömrünün birkaç yıl olarak ölçülebildiği rock 'n' roll'un kaotik dünyasında, Doors adeta Simurg efsanesini, modern zamanların hakikatleriyle örtüşen versiyonu gibi yaşadı, yaşattı. Unutuluş vadisinde takılarak yitip gittiği sanılıyordu. Oysa unutuluş ve korku vadilerini aşan grup Kaf dağına varmış ve Simurg olmuştu. Doors'un büyüleyici, bir o kadar da hüzünlendiren trajedisi mitsel bir öykü tesiri yaratmaya devam ediyor. Her şeyi öğütüp eski ve arkaik kılan post-modern tüketim kültürü iştahla giriştiği, Doors'u ve Jimbo' yu düzen içi ikon haline getirme gayretlerinde muvaffak olamadı.

Doors ve Lizard King, 1991 yılında Oliver Stone'un aynı adla gösterime giren filmi ile küllerinden yeniden doğdu. Bu filmden önce hafızalardan silinmiş, ancak tek tük denilecek marjinal bohem alemlerin kült grubu konumundaydı. 1970'lerden bu yana en az üç kuşak Kertenkele Kralın ve Doors'un varlığından bile haberdar değildi.

60'larda ABD ordusu saflarında Vietnam savaşına götürülen yönetmen Oliver Stone, cephede sık sık dinlediği Doors'u hiç unutmadı ve yirmi sene sonra çok tartışılan ama Doors'u ve Jimbo'yu dünyaya hatırlatan, tanıtan o unutulmaz filmi çekti.

Filmde Jim Morrison'u oynayan Van Kilmer'ın, Jim'e ikiz kardeşi kadar benzemesi ve rolüne çok iyi hazırlanmış olması filmin etkisini epeyce arttırdığı gibi Jimbo'yu marjinal bohem alemlerin ikonu olmaktan alıp asi, isyankâr, kurulu düzene kafa tutan anarko-devrimci kişiliği ile özüne döndürdü.

Uyuşturucu müptelası, alkolik bir serseri değildi Jim. Bir şairdi, çok iyi bir solistti ve bence grubun müzikal beyni Ray Manzarek ile olan zıt kişiliklerin uyumu ve üretkenliğiyle Doors'u grup üyelerinin bile öngöremeyeceği yerlere getirdi. Sarhoşluk etkisi yaşatan, caz ve blues gibi farklı türleri harmanlayan Barok art-rock tarzı, sendeleten ses rengi ile kışkırtan, uzlaşmayan sözel temalarıyla, şarkı sözlerinden ziyade şiir bu dedirten eserleriyle Jim ve grubu algı kapılarını sonuna kadar açarak popüler müzikle beraber popüler kültürü de dönüştüren bir devrimci özne olmayı başardı.

Şöhretli bir rock grubu sınırlarına hapsolmayı reddeden Doors müziğiyle ve Jimbo'nun esrikleştiren ama isyan da ettiren bu düalistik etkisi ile geleneklere, her türden muhafazakârlığa amansızca meydan okudu. Egemen siyasi, kültürel, ideolojiye atılan fırtına obüsleri gibi şarkıları ile yepyeni bir dünyanın açılan kapısı oldu. Toplumu ve toplumsal ilişkiler içerisinde örselenmiş ruhuyla bireyin muhafazakar geleneklerin boğuculuğu yüzünden adeta bir tutsak gibi yaşadığı hayatlarla sarsıcı bir yüzleşme sağladı.

1967 yılında çıktığı rock sahnesinden ve ilk albümlerinden bu yana geçen 55 yıldan sonra bile müziği ve başkaldıran, isyan eden kültürel mirası ile her zamankinden daha etkili oldu ve onlar gibi bir grup, Morrison gibi bir solist bir daha gelmedi.

The Doors'un gizeminin merkezinde, bir şamanın büyüleyici mistik gücünü sahneye danslarıyla, sesiyle de mikrofona taşıyan deri pantolonlu "Kertenkele Kral" şarkıcı-şair Jim Morrison'ın çekici varlığı grubu benzersiz kıldı. 

Sahne performanslarında mistik hakimiyeti ile sadece seyircileri değil, grup arkadaşlarını da büyülüyordu. Bu özelliği ile de grubun ikonik kalbi oldu. Jim, Ray Manzarek, Robby Kriegger, John Densmore ile bir arada sihirli bir kimya tutturdular ve ilk üçü Doors şarkılarına ve müziğine güçlü katkılar yaptılar. 

1965 yazında Venedik Sahili'nde meditasyon yapan klavyeci Ray Manzarek ile tanışan utangaç mizaçlı Jim UCLA'da sinema bölümü öğrencisiydi. Ray, Morrison'ın okuduğu şiirini dinledikten hemen sonra bir grup kurmalarını önerdi. Zaten Jim de böyle bir şeyi arzuluyordu. Grubun ismi Aldous Huxley'in psikotropik monografi kitabı "The Doors of Perception"dan alındı.

Tavizsiz, hiçbir düzlemde uzlaşmaya yanaşmayan tavrıyla ve sanatıyla sansüre de geleneksel yapılara da meydan okuyan Jim'in sözlerinde, cinsellik-ödip kompleksi, şiddet, özgürlük ve ruh gibi konularla sınırlar dışına çıkan temalara değindi. Egemen düzenin otorite figürlerini öfkelendirdi, gözdağı ve tutuklanmalara umursamazca ve aşağılayarak, ifşa ederek göğüs gererek ilham perilerinden biri olan şair William Blake'in meşhur ifadesiyle, bilgelik sarayına giden aşırılık yolunu izledi.

Altı olağanüstü ve zaman ötesi albüm ile her biri yerleşik kurumsallığı çileden çıkaran artık efsane haline gelmiş konserleri boyunca, rock müziğin gidişatını değiştirdi.

Morrison, 3 temmuz 1971'de 27 yaşında Paris'te öldü, Le Pere Lachaise mezarlığına defnedildi.

Honore de Balzac, Frederic Chopin, George Bizet, Auguste Blanqui, Maria Callas, Auguste Comte, Edith Piaf, Oscar Wilde, Apollinaire, Marcel Proust gibi tarihte iz bırakmış yazar ve sanatçıların mezarları da Le Pere Lachaise' de bulunuyor. Ama en fazla ziyaret edilen, mum ve çiçeklerin hiç eksik olmadığı Lizard King'in mezarını her yıl dünyanın çeşitli ülkelerinden onbinlerce hayranı ziyaret ediyor.

O, çok sayıda rock solisti için esin saçan bir şablon olmaya devam ediyor.

Şarkı söyleyiş tarzı, şiiri ve Dionysos tavrıyla, dünyanın dört bir yanındaki sanatçılara ve dinleyicilere ilham vermeye devam ediyor. Bu şaşırtıcı ve umulmadık Doors infilakının yolunu açan Oliver Stone'un filminden sonra, sadece ileri kapitalist ülkelerdeki değil, dünyanın en ücra köşelerinde yaşayan milyonlarca genç insan tutkuyla ve tanımsız büyük bir sevgiyle Jim ve Doors'a sahip çıkıyor.

Taşları hissederek nehri geçmek ve piyasada esen rüzgara göre yön belirlemek için temkinli bir şekilde ilerlemek Jim'in kitabında yazmayan içten hesaplılıklardır. O çok dürüst ve açık yürekli bir kişiliğe sahipti, bunu gruba da benimsetti ve Doors'un müziğine de yansıttı. Bu içtenliği, samimiyeti ve hakikatlerle hesaplaşan tavrı ve söylemi hala geniş kitlelerce sevilmelerinin en büyük etkenidir.

Çok sayıda unutmaz şarkı ürettiler. Listelerde büyük başarı yakalayan Ligh My Fire, Rider's On The Storm, vizyoner avangard şarkıları The End (Vietnam savaşını konu alan her filmde her belgeselde bu şarkı duyulur), LA Woman bugün bile heyecan yaratmaya devam eden eserlerinden sadece birkaçıdır.

Doors'un o en parlak döneminden sonra geçen 50 yılda rock panteonunda giderek daha büyük bir yer edindiler. Aktivistler, yazarlar, görsel sanatçılar, müzisyenler ve diğer yaratıcı gruplar için başkaldırı kültürünün mihenk taşı olmaya devam ediyorlar.

Şarkılarının tamamına yakını bugün bile esrarengiz bir şekilde çağdaş bir sound olarak ilgi çekiyor. Müzikal ve kültürel gidişat ne yöne dönerse dönsün The Doors her zaman yeni katılan dinleyici dalgasının algı kapılarını açarak diğer tarafa geçmesine yardım ediyor.

Beatles ve Rolling Stones'tan sonra gelen altın halka birçoğumuz için Doors'tur. Bu durum dünyada da böyle olmalı ki 1993 yılında Rock & Roll onur listesine alındılar.

Yazarın Diğer Yazıları

Kalan Müzik’ten kıratı ölçülemez değerde bir albüm: Abdallar’a Kalan

Düğünlerdeki aşırı alkol tüketimi ve sefahat ortamı düğün çalgıcılarının ruhsal ve bedensel olarak hızla yıpranmalarına, ciddi sağlık sorunları yaşamalarına neden olur...

Mehring Yayıncılık'tan bir kült eser: 1937-Stalin'in Terör Yılı

"1937- Stalin'in Terör Yılı'', birkaç kez okunmayı hak eden ve okuru da buna teşvik eden; detaylı, titiz, iyi savunulmuş, yıkıcı ve dopdolu bir kitap

Kızıldere mucizesi, TBMM'de DEV-GENÇ'in sesi olmak ve kesintisiz 58 yıllık bir mücadele: Ertuğrul Kürkçü

Sahip olduğu çeşitli meziyetlerinin yanısıra, düşünce ve ideallerine uygun tarzdaki mütevazı yaşamı ona derin bir saygınlık kazandırdı.

"
"