kapat gözlerini balığım üzülme
sen bir gün elbet kurtulacagız cam çeperlerden
gülüş güzel gök mavi desem anlar mısın?
ben haykırsam, ağlasam göge duyacak mısın?
zaman geldi, mekan ertele sabret
balığım hiç dinmesin aşkın bir deniz hayal et
Canlı performanslarını dikkatle izlediğim Serdar Keskin asla Prozodik kusur işlemiyor, kreşendonun en üst basamaklarında bile detone olmuyor, ses aralığını ve genişliğini ustaca kullanabiliyor.
İzleyici kitlesini şarkının her kelimesini dikkatle dinlemeye teşvik ediyor, Bob Dylan'la beraber artık nasıl söylendiği değil, ne söylediği daha bir önem kazandı. Serdar Keskin, hem nasıl söylendiği hem de ne söylendiği karşıtlığını uzlaştırarak iki boyutu birleştirdi. Dinleyiciyi 80'lere götürürken, hatırlamak bile istemediğimiz, çok kötü anılardan müteşekkil ve adeta 60'ların bir tür tersten revanşı gibi geçen o on yıla yani 70'lere girmeden 60'lara geçiyor. Bob Dylan, Melani, Lou Reed ve Leonard Cohen tarz ve stillerini hatırlara getirirken, protest mecrasında Şilili ozan Viktor Jara'yı anımsatıyor.
Şarkılarında yüreğinde hissettiklerini sesine çok iyi yansıtırken, ince hüznü, melankoliye boğmadan, dinleyiciyi duygu yoğunluğunu yaşatırken, depresif ruh haline itmiyor.
Dünyayı değiştirme praxisine mensup dinleyici çoğunluğuna mensup bireylerin, siyasal mücadele içerisindeyken de özlem, aşk, hüzün gibi insani duyguları yaşayabileceğini, bunun da soluk almak kadar hayatın bir parçası olduğunu, 70'te sultasını ve sonuçlarını asla unutmadığımız sekter radikalizmin müzikte yol açtığı felakete alternatif bir zarafet yaratarak, adeta mahkûm ediyor, gitarıyla, sesiyle, tarzıyla gösteriyor.
Yaşayanlar hatırlarlar; o kurşun yıllarda sözüm ona protest müziğin fecaatini. Sahneye çıkan filanca çevrenin türkücüsü, ‘'üretim ilişkileri üretici güçlerin gelişmesine engel olduğu müddetçe çalcem, söylüycem'' diyerek başlarken, bir başka versiyonu, radikalizmini şu dizeyle ifşa edebiliyordu: "Faşistlerin anasını avradını..."
Ne sözlerde bir derinlik, ne melodik bir estetik ne harmoni umursanmıyordu. Sazın sadece bir tıngırtı sesi duyulurdu. Bu tür müzik, dinleyenin estetik algısında bir ufuk açma, yeni yönelimler, hayata bakışı derinleştirme ve zenginleştirme gibi müzik sanatının asli rol ve işlevinden çok uzaktı. Çok şükür o dönem kapandı ve o tür müzik de hiçbir iz bırakmadan kayboldu, unutuldu gitti. Seksenlerde yeni arayışlar yeni yönelimler, özellikle de Şili'de ortaya çıkıp en güzel örneklerini dünyaya gösteren Yeni Şarkı akımının temsilcileri, İnti İllimani ve Viktor Jara çok etki yarattı, esin verdi.
Hemen hemen eş dönemde dünya müzik âlemlerinde nelerin olduğuna dikkat kesilindi, esinlenildi ve bu gayretlerin yansımalarıyla kalite yükseldi ve 80'lerden itibaren, Deniz Gezmiş'in en sevdiği şarkının Barış Manço'nun Dağlar Dağlar isimli klasiğinin olduğu öğrenildi ve bu bir irkilme yarattı. Darağacına çıkmadan, Rodrigo'nun gitar konçertosunu dinlemek isteyeceğini söylüyordu Deniz. İzleyen süreçte blues müzik keşfedildi. Başta Bob Dylan daha komplekssiz bir yaklaşımla dinlenmeye başlandı ve asıl protest müziğin nasıl yapılabileceğine dair ufuk açıcı oldu bu evrensel ve enternasyonalist bakış ve algı kapılarının açılması.
And dağlarından Toroslara uzanan o yankı, şimdi Serdar Keskinin gitarından çıkan nağmeler ve buğulu sesiyle yürekleri fethedişi, ilkin kentli, entelektüel meşguliyetleri hayatının merkezine almış, neoliberalizmin kültür düşmanlığına karşı donanımını ve birikimini zenginleştirerek karşı koymayı hayata geçirebilmiş, politik sorumluluktan kaçmayan bir dinleyici kitlesi kazandı. Bu değerli çıkış, Serdar Keskin'in neoliberal ahlakın değersizleştirme için yoğun bir ideolojik çaba sarf ettiği insani meziyetlere sahip çıkarak da dinleyicileriyle kurduğu, tevazı ve yeteneğin bileşkesinden oluşan yaratıcı bir iletişimle, kitlesine yeni katılımların dâhil olmasının da yolunu açtı.
Çalışkan, üretken, eleştiriye, önerilere açık, kendini daha da olgunlaştırmaya, gelişmeye olan inanç ve istidatlı tutumuyla da kendisini sürekli geliştirerek yaratıcılığını üst boyutlara taşımayı biliyor. Bu bağlamda 24 saatte 24 saat müzik düşünüyor, araştırıyor, deniyor, durmadan çalışıyor.
Seksenlerde Grup Yorum gitaristliği ile başladığı müzik sanatı yolculuğu şimdilerde çok farklı evrelerden geçip upuzun yollar kat ettikten sonra, fark edilmeye, keşfedilmeye ve sevilmeye başladı. İndirgemeci ve salt mesaj hedefli, müzikal estetikten yoksun tarza, hiç prim vermeden popülizm tuzağına düşmeden yaptığı müzikle hafızalarda da gönüllerde de yer etmeye başladı. Bu şunun için çok değerli ve çok önemli:
45 yıldır, hüküm sürdüğü tiranlıklarıyla insanlığı ve biricik gezegenimiz felç eden neoliberalizm, Latin Amerika'daki pembe dalga, son günlerde Fransa ve İngiltere' deki gelişmeler, küresel ölçekte tezahür eden Gazze dayanışma eylemleriyle, tarihin çöplüğüne yollanıyor.
Memleket sathında, onlarca okuma grupları, şiir irdeleme ve okuma toplulukları, söyleşiler, konserler, resitaller, konferanslar, yakın tarih belgeselleri, gösteriyor ki 60'ları akıllara getiren yeni bir dönem başlıyor. Bu yeni evrenin müzikteki tezahürünü merak edenler, duymak isteyenler, Serdar Keskin'i dinleyebilirler.