16 Ağustos 2024

Kızıldere mucizesi, TBMM'de DEV-GENÇ'in sesi olmak ve kesintisiz 58 yıllık bir mücadele: Ertuğrul Kürkçü

Sahip olduğu çeşitli meziyetlerinin yanısıra, düşünce ve ideallerine uygun tarzdaki mütevazı yaşamı ona derin bir saygınlık kazandırdı.

1948’de orta halli bir memur ailesinin ikinci çocuğu olarak Bursa’da doğan Kürkçü, İzmit Lisesi'ndeyken babasının arkadaşları TİP’li sendikacılar aracılığıyla sosyalizmle tanıştı.

ODTÜ’deyken, dünyada “gerçekçi ol, imkânsızı iste” şiarıyla 68 rüzgârları esmeye başlamıştı.

68, kentli, uluslararası, aşağıdan ve sivildi; her şeye başkaldırılabilirdi, her şey olunabilirdi.

Özellikle üniversite gençliği nezdinde bir çekim merkezi konumuna gelen DEV-GENÇ’e katılma kararı aldı. Akabinde ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü Başkanı oldu.

Beatnik sempatizanlığından, “İsyanın izine” girmiş; Marcuse yerini Marx’a bırakmıştı.

1970 yazında, DEV-GENÇ, mücadele ruhunu, direniş pratiklerini memleket sathında işçi ve üretici köylü eylemlerine taşıdı; yukarıdan ve bürokratik devrimcilikten kopuşu gerçekleştirerek kitleselleşti.

Sağdan 2. Kürkçü, 5. Kızıldere’de öldürülen DEV-GENÇ Genel Sekreteri Sinan Kazım Özüdoğru

Ekim 1970’deki seçimlerde, tutuk başladığı konuşmasını ceketini atıp akıcı bir ajitasyonla devam ettirerek salonda yarattığı etkiyle, DEV-GENÇ genel başkanlığına seçildi. 22 yaşındaydı. “Ceket çıkartma” siyasi hitabette kararlılığın, direncin jesti olarak sol retoriğe yerleşecekti.

12 Mart sonrasında sıkıyönetim bildirisiyle kâğıt üstünde biten genel başkanlığı, DEV-GENÇ mirasının meşru varisi olarak bugünlere değin süregeldi.

Sahip olduğu çeşitli meziyetlerinin yanısıra, düşünce ve ideallerine uygun tarzdaki mütevazı yaşamı ona derin bir saygınlık kazandırdı. Meziyetlerinin en takdir edilenlerini saymak gerekirse:

Sarsılmaz bir çelikten irade, sorunların ancak çözülebilecekleri ortamlarda var olduklarının bilinciyle devasa ve çetrefilli meselelerde bile müzakereci, çözümcü kararlılığı, inanç, yoldaşlık hukukunu her koşulda gözetme ve riayet etme, ahde vefa, ışıl ışıl bir zeka ve olağanüstü bir hafıza, çalışkanlık, sağlam ve iyice yetkinleşmiş devrimci Marksist ideolojik formasyon, muhakeme ve empati gücü, geniş vizyonu, etkileyici hitabet yeteneği, cömertliği, riyasız ve eyyamcılıktan fersah fersah uzak dürüstlüğü, yakından tanıdığım ve kanıtlandığına defalarca tanık olduğum mücadeleci kişiliğinin tanımlayıcı vasıflarıdır.

DEV-GENÇ, bağımsız bir gençlik örgütüydü. Öğrenci hareketinin önderleri pratiğin aklı ile sonraki yıllarda kurulmuş bütün devrimci örgütlerin yaslandıkları profesyonel devrimci çekirdeklere evrildiler.

Tarihi diledikleri gibi değil hazır buldukları koşullara göre yapmaya koyuldular.

Esasında kontrgerilla operasyonları ve faşist hareketin saldırıları karşısında, silahlar, silahlı devrim fikri’nden önce ortaya çıkmıştı. THKP-C ise bir illegal siyasi parti ihtiyacından doğmuştu. THKO’nun şehir gerillası ile girişilecek eylemlerin “darbeye zemin hazırlama” kaygısı arasında sıkışan THKP-C, hayata geçiremediği planlarını, hayata uydurarak, şehir gerillasına yöneldi.

12 Mart 1971 darbesi akabinde Balyoz Harekâtı ile başlayan sürek avının altında savunmaya çekilen THKP-C; kitle örgütlenmesi ile ‘’Politikleşmiş Askeri Savaş – PAS, ikilemi konusunda bölündü. Kürkçü kısa bir tereddütten sonra, sadece fikri, siyasi, stratejik sebeplerle değil aynı zamanda ahlaki nedenlerle silahlı mücadeleden yana tavır aldı. Bu Mahir’den yana vaziyet almak anlamına geliyordu.

Peşpeşe yapılan operasyonlarla alınan darbeler, üst düzey militanların ölümleri, azalan kitle desteği ve barınılamaz hale gelinmesi üzerine büyük şehirlerde sıkışan örgüt, bölgedeki üyelerinin çağrısıyla Karadeniz’e gitme planını uyguladı. Denizlerin idamlarının yaklaştığı anlaşılıp da acilen eylem yapma kararının alınmasıyla Kızıldere’ye giden yol açılmış oldu.

Kızıldere’de üç rehine ile birlikte “10 THKP savaşçısı” öldürüldü. Kısmen korunaklı mevzide bomba, havan, bazuka ve 2 bin makineli tüfekten yağan kurşunlardan kurtulan Kürkçü ertesi gün sağ olarak ele geçirildi. Çünkü operasyonu yapan infaz timi görevini tamamladığı inancıyla birliğine dönmüş, zafer bir şölenle kutlanmıştı. Zira artık Mahir Çayan fiilen ve fiziken hiç olmayacaktı?

Sürdürülen PAS’ın dolaysız pratik sonuçlarından biri orijinal THKP-C örgütünün 1973’te kesin olarak dağılmış olmasıydı. THKP-C vurmuş ama kaçamamıştı.

THKP-C’nin siyasi mirası; hareketin teorik evrimi sırasında primus inter pares -eşitler arasında birinci olarak parlayan, bu fikirlerin hayata uygulanması sırasında, hareketin pratik önderliğini de üstlenen Mahir Çayan’a aitti.

İlk elden tanığı olarak, THKP-C’nin taktik ve stratejik zaaflarının, doğrularının dökümünü yapmak, sağ kalmasının hesabını vermek dahil Kürkçü’ye kaldı. Teorik ve taktik zaafların yanında doğruların da değerlendirmesini yaptı ve 1978’yılında Niğde cezaevinde kendisiyle röportaja gelen Uğur Mumcu’ya ‘’hareketin tarihsel açıdan haklı bir zeminde olduğunu’’ beyan ederek fikri namusu korumanın asil bir örneğini verirken, aynı zamanda benim gibi, ağır yenilginin melankolisiyle sendelemiş THKP-C sevdalılarının depresif ruh hallerine müsekkin oldu.

Üstelik direnç mekanizması yeterince güçlü ve yetkin olmayan bir insanı yerle yeksan edecek, sadece Dev-Genç ve THKP-C dönemlerinde en az elliye yakın yoldaşını, arkadaşını, değer verdiği tanıdığının ölümlerinin tanığı olmanın, halet-i ruhiyesini çok örselemiş olsa da bu zor durumu atlatmayı başardı. Bugüne kadar da bu trajediyi dramatize etmedi, o tür, kolaylıkla sıradanlaşabilecek mevzulara hiç girmedi. Hayatında ne nostalji ne de saudade hiç zemin bulamadı.

Şu korkunç vakayı bile ancak müsebbibi olduğum ısrarlı sorgu-sual cenderesi karşısında çok özel ve baş başa bir sohbet sırasında anlatmıştı – ilk ve son kez-.

T24 okurları da şu an öğrenmiş oluyorlar:

Kızıldere’den hemen sonra tanınmayacak hale gelinceye kadar yüzü kurşunlanmış, bu nedenle de kimlik tespiti yapılamayan bir arkadaşını teşhis için ölülerin alt alta üst üste atılı vaziyette olduğu (bazı aklı evveller morg diyor, o hastanede morg yoktu) Niksar Hastanesi'nin bodrum katındaki loş bir odaya götürülür.

Evet, ölünün yüzü tanınmaz haldedir ama giysilerinden tanır biricik yoldaşı Sabahattin Kurt’u.

Hemen sonra helikopterle Ankara – Güvercinlikteki MİT karargâhında sorguya alınır. Özel bir ihtimamla yapılan sorgu ve epeyce nazik (??) muameleler biter, daracık ve karanlık bir hücreye atılır.

Beş yıl sürecek insan yüzü görmeden yaşayacağı hücre hayatının ilk günleri geçmektedir.

Gardiyanlardan hiç olmazsa günlük gazete verilmesini ister ama umursayan olmaz. Deniz’leri yüreği yanarak merak etmektedir.

Bir gün hücre kapısının altından bir sürü gazete hücreye doğru itilir. Merak ve heyecanla en üstteki Günaydın gazetesini alır ve kahrolur.

Çünkü iri puntolarla ilk sayfadan sür manşette, 6 Mayıs’ta Deniz’lerin idam edildikleri haberini okur.

Kızıldere’de çok sevdiği arkadaşlarının yasıyla yüreği kor halde iken bir de uğruna ölümlere gittikleri Deniz’lerin asılmış olmaları, kor olan yüreğini akkor hale getirir.

Ama iradesiyle, öz disipliniyle bunu da atlatır Kürkçü.

Aylarca süren duruşmalar sonunda idama mahkûm oldu. Af ve infaz düzenlemesi ile cezası 30 yıl hapse çevrildi.14 yıl hapis yattı. Ülkedeki gelişmeleri, devrimci harekette olup bitenleri içerden izledi. Zaman zaman yazılarıyla müdahalelerde bulundu.

Kürkçü (ortada)1972 yılında Kızıldere katliamından hemen sonra başlayan hapis hayatından sonra, 14 yıl sonra Mart 1986’da Gaziantep Cezaevi'nden tahliye olurken.

Cezaevinde “Karl Marx Biyografi”sini çevirdi. Hapisten çıkarken anılarına talip olan gazeteciye, “tarih yazımına değil tarihin yapılmasına katkıda bulunmak istiyorum” cevabını verdi. Kızıldere’den önce Mahir Çayan’a yaptığı yurt dışına çıkma önerisinin aksine ülkede kaldı.

Yazar, editör, gazeteci ve yayıncılığa başladı. Devrimci hareketin 12 Eylül rejiminin darbeleri karşısında sarsılan hafızasının onarılması için yaşadığı tarihi yazmakla kalmadı. Yayın yönetmenliğini yaptığı Toplumsal Mücadeleler ve Sosyalizm Ansiklopedisi'nde, ‘De te fabula narratur - anlatılan senin hikayendir,’ şiarıyla herkesin hikâyesi anlatıldı. Bu ansiklopedi Dünya’da bir ilkti, tek olarak da kaldı.

2000 – 2011 yılları arasında yoğun emek verdiği Bağımsız İletişim Ağı (BİANET), bağımsız medyanın var edilmesinde önemli bir girişim oldu.

90’larda Emek ve Gül Platformu ile sosyalist parti, hareket ve siyasetlerin birleşik sosyalist kimlik oluşturma girişimlerine katıldı. Kuruluş toplantısında, “sosyalizmin temel ilkelerini” anlattığı ÖDP’de PM ve MYK üyesi oldu.

1999 seçimlerinde ÖDP’ye verilen oyların yarattığı hayal kırıklığı, Kürt hareketiyle ilişkiler mevzuunda birleşik solu çıkmaza soktu. Kürkçü “Maçka İnisiyatifi” ile partiden ayrıldı. “Sosyalist Gelecek Parti Hareketi” ile, omurgasını Kürt hareketinin oluşturduğu Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokuna katıldı. Katıldığı TV programlarında muhakeme gücü, işlek zekâsı, etkileyici söylemleriyle sosyalist solun takdirini kazandı.

Sosyalistler, birleşik soldan, Kürt hareketinin sol bileşenliğine geçtiklerinde SGPH (Sosyalist Gelecek Parti Hareketi)nin kurucusu idi, akabinde de Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nin; fahri üyesi olmuştu. Halkların Demokratik Kongresinde eş sözcülük, HDP’de eş başkanlık yaptı.

Haziran 2011’de Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’undan Mersin, Haziran/Kasım, 2015’te HDP’den İzmir milletvekili seçildi. Parlamentoda etkileyici bir DEV-GENÇ performansı sergiledi.

Büyük babası Jandarma Binbaşısı Kadri Ahmet Bey de, kuruluş ve sonrasında iki dönem Diyarıbekır ve Siverek milletvekilliği yapmıştı.

İki dönem ilkesi gereği yeniden milletvekili olmadı. Onursal Başkan sıfatıyla HDP Parti Meclisi ve MYK üyesi oldu.

HDP, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üyeliği yaptı. Görev süresinin sonunda HDP temsilcisi olarak üyesi olduğu Birleşik Avrupa Sol Grubunun önerisiyle AKPM Onursal Üyeliğine sonra İlerici Enternasyonal Danışma Meclisi’ne seçildi.

“Pratiğin aklı”na dayanan ve “teorinin heyecanı”nından esinlenen kararlılığı ve samimi düşünceleriyle, “isyanın izinde” sosyalizmin enternasyonel düzeyde yeniden ve bir kez daha kuruluşu için tüm gücüyle ve yeteneklerini seferber ederek çalışıyor.

Bu yazıyı hazırlarken, T24’ün sevdalı okurları için son elli yıldır yakından ve adım adım takip ettiğim dünya devrimci hareketi ve 68 tarihine yeniden ve dikkatle bir kez daha baktım. Onca badireye ve çok ağır bedellere rağmen,18 yaşında atıldığı devrimci mücadelesini 76 yaşında kesintisiz sürdüregelen bir muadili bulunmuyor.

Bu eşsiz meziyet, çok gurur verici olmalı.

Yazarın Diğer Yazıları

Mehring Yayıncılık'tan bir kült eser: 1937-Stalin'in Terör Yılı

"1937- Stalin'in Terör Yılı'', birkaç kez okunmayı hak eden ve okuru da buna teşvik eden; detaylı, titiz, iyi savunulmuş, yıkıcı ve dopdolu bir kitap

Cihan, biz seni Kızıldere'ye emanet diye verdik ve işte şimdi, geri almaya geldik

Cesareti, adanmışlığı, özverisi ve diğerkâmlığıyla olduğu kadar gündelik yaşamında ve arkadaşlık ilişkilerinde de terbiye ve nezaketiyle hayranlık uyandırdı ve hafızalara kazındı

"
"