07 Ekim 2024

Kalan Müzik’ten kıratı ölçülemez değerde bir albüm: Abdallar’a Kalan

Düğünlerdeki aşırı alkol tüketimi ve sefahat ortamı düğün çalgıcılarının ruhsal ve bedensel olarak hızla yıpranmalarına, ciddi sağlık sorunları yaşamalarına neden olur...

Kalan müzik yine eşsiz bir şaheseri arşivlere ve müzikseverlere armağan etti. Üç yıl  süren ve ağırlıklı olarak saha araştırmalarını da içeren epeyce yoğun emek sarfedilmiş bir çalışma sonrası Abdalların müzik gelenek ve birikimlerinden seçkin örnekleri, geçtiğimiz günlerde dört CD’lik bir albüm şeklinde piyasaya çıkardı. Albüm, dijital platformlarda da yayınlandı.

Abdalların büyülü varoluşlarıyla mütenasip çok güzel bir kapak görseli ile çıkan albüm, nicedir belli bir bölgede üretilen ve sanki sadece yerel ve o iç Anadolu’nun belli yörelerinde çalınıp, söylenen ve sadece orada dinlenen bir primitive alt kültüre ait gelişme yetisi olmayan lokal ve sınırlı bir müzik türüymüş gibi algılanan ve öyle de – tabii monist egemen ideolojinin yaklaşımı da aynı yöndedir – tanımlanıp empoze edilen Abdal müziği en beğenilen simgeleleri ile sunuldu.

Kalan Müzik 46 eser içeren ve zorlu kayıt süreçleriyle filtre kullanmadan yapılan kayıtlarıyla ortaya çıkardığı bu çalışmasıyla takdire şayan ve teşekkürü hak eden bir başarıya daha imza atmış oldu.

Sevgi ve barış diline sinmiş şiddetsiz, munis, merhamet ve şefkat içeren şarkı sözlerinin poetik gücü, söyleniş tarzındaki samimiliği ve ifade edilen duygulardaki – aşk, özlem, hüzün, kırgınlık, kederin hakikatliliği bu müziğin hem bozkırın otantik ve orijinal sesi olarak kalmasını hem de yeni dünya ve yeni hayat tarzlarında ve bozkırdan çok uzaklardaki metropol ve şehirlerde bile sevilmesini aynı zamanda da yeniden üretilmesini sağlayan en önemli özelliği.

Biraz fantastik bir niteleme ile Anadolu Blues’u da diyebileceğimiz bu hem geleneksel hem de modern olmayı, sihirli bir şekilde başarabilmiş Abdal müziğini Kırıkkale – Kırşehir yörelerinde, Hasandede’nin kırmızı topraklarındaki kadim üzüm bağlarında yetiştirilen üzümlerden yapılan ev şaraplarının eşliğindeki muhabbetlerde canlı olarak dinlemiş, o coşkunun dinleyiciyi nasıl kanosuna aldığına tanık olmuş ve sevmiş bir müziksever olarak bir ahde vefa borcunun ödenmesi gerektiği kanaatini taşıyordum nice yıllardır.

Kalan Müzik, bu albümüyle T24’te yazdığım bu yazıya vesile olarak içimde ukde olan borcun ödenmesine vesile oldu. Borç şu: Tartışmasız ve zaten de yaygın bir biçimde öyle de bilindiği gibi bu müzik türünün zirve ismi Muharrem Ertaş ve oğlu, unutulmaz, Neşet Ertaş’tır. Baba oğlu Ertaş’ların Sazdaki ustalıkları ve benzersizlikleri, düğün çalgıcılığı kökenlerine rağmen ve belki de o sayede, virtüözite seviyesine gelmelerine yol açmıştır. Yörelerinde çok sevilip sayıldıkları gibi ülke genelinde de büyük beğeni toplamayı başarmışlardır, özellikle de Neşet Ertaş.

Ancak bu geleneksel müziğin iki diğer çok değerli ismi, aynı vasıflara birçok özellikleri bakımından Neşet Ertaş’la eş düzeyde olmalarına rağmen, onun kadar ilgi ve muhabbete mazhar olamamışlardır. Bunda çok çeşitli faktörler rol oynamıştır ama bu yazıda o etkenlerin neler olduğuyla, sosyolojik analiziyle meşgul olunmayacak. Bu iki isim Keskin – Kaman – Çiçekdağı altın üçgenin de ama bilhassa da Kırıkkale ve Kırşehir’in tüm yörelerinde çok sevilen ve en az Muharrem ve Neşet Ertaş kadar dinlenilen Çekiç Ali ve Hacı Taşan, bir ahde vefa aksiyonunu da hak etmektedirler. Bu bağlamda, Çekiç Ali ve Hacı Taşan’ a  jenerik bilgileri düzeyinde de olsa bu yazıda değinmeyi görev telakki etmekteyim.

Hacı Taşan

Abdal müziğinin menbaı olan Kırıkkale’nin Keskin ilçesinde 1930 yılında doğmuş bir halk ozanı ve Türk halk Müziği sanatçısı, Abdal Müziği geleneğinin en önemli temsilcilerindendir. Hacı Taşan Keskin yöresinde en sevilen ve en çok dinlenen adı Keskin türküleriyle özdeşleşmiş alaylı; ama buna mukabil, Muharrem Ertaş’ın rahle-i tedrisatından geçmiş halk sanatçısıdır. Aslen Kırşehir - Çiçekdağı ilçesinin Kırtıllar köyündendir. Bu köy Neşet Ertaş’ın da doğduğu köydür ve aynı zamanda da Abdal aşiretinin en yoğun nüfusa sahip olduğu ve Abdal/Aşiret müziğinin de kaynağıdır. Bağlamayı çok seven anne ile yörenin nam salmış usta davulcularından olan baba Abdullah Çavuş’un dört çocuğundan biri olan Hacı Taşan, 12 yaşında saz çalmaya başlamış, babası istidatını farkedince o yıllarda Keskin’in Seyifli daha sonraki adıyla Barakobası adını alan köyünde ikamet eden Muharrem Ertaş’a çırak olarak teslim etmiştir. Büyük usta Muharrem Ertaş, çocuk yaştaki Hacı Taşan ile birlikte, günümüzde de halen bu müziğin hem öğrenildiği hem de en fazla icra edildiği, yeniden üretildiği mekânlar olan düğün sahnelerinde çalıp söylerler. Bu pratik hem bir rızk kapısıdır hem de yetkinleşme ve sanatını ileri boyutlara taşıyıp kitlelere duyurma ve sevdirip benimsetme imkânlarını sunar. Hacı Taşan bir düğün çalgıcısı olarak adını duyurmaya başlar. Ancak düğünlerdeki aşırı alkol tüketimi ve sefahat ortamı düğün çalgıcılarının ruhsal ve bedensel olarak hızla yıpranmalarına, ciddi sağlık sorunları yaşamalarına neden olur. Nitekim Hacı Taşan da, 9 Mart 1983 yılında geçirdiği üçüncü kalp krizi sonucu yorgun bedeni dayanamaz ve hayatını kaybeder.

Çekiç Ali

Asıl adı Ali Erşan’ dır. 1932 yılında Kırşehir’ in Kaman ilçesine bağlı Meseköy’ de doğmuş, 13 Eylül 1973 tarihinde de Ankara’da vefat etmiştir. Kırşehir yöresinin Abdal müziği ve Bozlaklarının ilk akla gelen yorumcularından ve bağlama ustalarından biridir. Sazı virtüözite düzeyinde çalan Ali Erşan’ ın saz çalışındaki hız, kıvraklık ve atikliği sayesinde yörede Çekiç Ali, unvanıyla anılmaya layık görülmüştür. Çekiç Ali de, Hacı Taşan ve Neşet Ertaş’ ı yetiştiren Muharrem Ertaş’ın çırağı olarak başlamıştır, sanat hayatına. O da alaylıdır ve kendi kendini yetiştirmiş, geliştirmiş ve adını duyurmuştur. Çok sayıda 45’ lik plak ve kaseti olan Çekiç Ali, Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi’nde 1971 senesinde geçirdiği kalp ameliyatından iki yıl sonra 13 Eylül 1973 tarihinde 42 yaşındayken geçirdiği beyin felci sonucu vefat etmiştir.

Abdal gelenekleri, yaşam biçimi, dünyaya ve hayata bakışlarındaki özgünlüğe dair kısa bir değerlendirme yapmak icap ederse: Hayat tarzları gezginlik ve dilencilik ile Alevi-Kızılbaş anane, adet ve geleneklerine, inançlarına olan bağlılıkları ve kalben benimseyişleri, müzikle münasebetleri Abdal kimliğinin oluşturucu, tanımlayıcı farklılıklarıdır. Kadim zamanlardan beri, gönüllü fakirlik, dilencilik, maddi dünyadan çekilme, dünya malını ehemmiyetsiz görme, evsiz, yersiz-yurtsuz ve yoksul bir hayat yaşayagelmişlerdir. Tarih boyunca Alevi-Bektaşi geleneğine bağlılıkları, gezgin – göçebe hayat biçimleri, müzikle olan çok yakın ilişkilerinin kökenlerinin 14. Yüzyıla kadar uzandığı düşünülmektedir. Özelliklede 20. Yüzyılın ikinci yarısı ile 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde, baş döndürücü bir hızla yaşanan radikal toplumsal değişimlere rağmen Abdal gelenekleri yok olmamış, birçok bakımdan değişimin hızı nedeniyle asimile olmuşlarsa da, nüfusca yoğun yaşanılan yörelerde bilhassa müzikleriyle ayırd edici vasıflarını koruyabilmiş ayrıca; modern yaşama uyum sağlayarak ve otantik yapısı örselenerek de olsa kültürel varlıklarını, kimliklerini muhafaza edebilmeyi başarırken beri yandan da müzik hayatında bellek ve gelenek miraslarını yaşatabilmişlerdir.

Müzik, Anadolu’da hiçbir etnik veya dinsel topluluklarda olmadığı kadar, Abdal kültür ve yaşamında – farklı ekollerle de olsa - başat roldedir. Kimliğin adeta çimentosudur. Bu olgu, Abdallların farklı bölge ve yörelerde yaşıyor olsalar da ortak hafızalarının da temel sütunudur. Kimliklerinin orijinalitesini, gezgin-göçebelikten, yerleşik hayata geçseler de, müziğin eşsiz gücü ve işlevi sayesinde geleneklerini yeni kuşaklara aktarabilmekte ve benimsetebilmekte, Dünya’da da eşsiz bir örnek teşkil edebilmektedirler.

Abdallar, kültürel kimliğin tanımlanabilmesine matuf, ermişliği salt namaz kılıp oruç tutarak değil, yürek temizliği, gönül zenginliği ve insanlara yardım, paylaşma ve dayanışma ile hak ederek ve layık oldukları için almışlardır.

Yüzyıllardır, bilhassa da müzikleriyle varlıklarını, kimliklerini, sürdükleri çilekeş ve gıpta edilemeyecek hayatların sürdürebilmiş Abdalların üretmeye her koşulda devam edebilme beceri ve doğal yetenekleriyle daha yüzyıllarca var olacaklarını söylemek mübalağa sayılmamalıdır.

Kalan Müzik, piyasaya çıkardığı bu kıymetli albümü ile geleneğin aktarılmasına paha biçilemez bir katkı yapmıştır.

Albüm içerik ve sanatçılar bakımından zengindir ama benim ilk dinleyişte etkileyici bulduğum çalışma ve ustalar şunlardır:

Çetin İçten – Avşar Elleri,

Şenol Ertuğrul – Perişan Hallerim ( Gitme ),

Bektaş Çöke – Hapishanelere Güneş Doğmuyor,

Veli Ertaş – Yağmur Yağdı Bulandı Hava,

Uğur Ertürk – Yare Gidem,

Gürsel Çulha – Aldın Aklımı Bir Bakışta,

Barış İçten – Nerde Ne Arıyon,

Nusret Taşan – Gökyüzünde Bölük Bölük Turnalar,

Yunus Deveci -  Bıraktın Yalnız,

Taşan Kardeşler – Bugün Ayın Işığı

Yazarın Diğer Yazıları

Gülten Akın şiirinde Kızıldere ve Mülkiyeli devrimci Sabahattin Kurt

Kızıldere’de katledilen devrimcilerin tümünün isimleri, Gülten Akın’ın şiirlerinde anılır ama en çok Sebo’nun adı geçer

Mehring Yayıncılık'tan bir kült eser: 1937-Stalin'in Terör Yılı

"1937- Stalin'in Terör Yılı'', birkaç kez okunmayı hak eden ve okuru da buna teşvik eden; detaylı, titiz, iyi savunulmuş, yıkıcı ve dopdolu bir kitap

Kızıldere mucizesi, TBMM'de DEV-GENÇ'in sesi olmak ve kesintisiz 58 yıllık bir mücadele: Ertuğrul Kürkçü

Sahip olduğu çeşitli meziyetlerinin yanısıra, düşünce ve ideallerine uygun tarzdaki mütevazı yaşamı ona derin bir saygınlık kazandırdı.

"
"