Gülten Akın
“Kabul edemediğim hayat, beni şair olmaya götürdü” diyerek, kişiliğine çok uygun düşen son derece veciz ve dürüst bir ifade ile şairlik serencamının başlangıcını adeta bir motto gibi açıklayan Gülten Akın, dört yüzün üzerinde şiir, ilki 1956 yılında "Rüzgar Saati" adıyla yayınlanan on dokuz şiir kitabı yazdı.
1951 yılında "Çin Masalı" isimli şiiri Son Haber’de yayımlandı, bu ilk yayımlanan şiiridir.
On yedi şiir kitabı yayınlanan Gülten Akın’ın Bestelenen şiirlerinden bazıları şunlardır:
Siyah Beyaz - Sevinç Eratalay
Beni Unutma - Sevinç Eratalay
Büyü Yavrum - Grup Yorum
Deli Kızın Türküsü - Sezen Aksu
Ertuğrul’a Ağıt - Grup Yorum
Kadın, eş, anne, şair, avukat, öğretmen, sosyalist ve bir de hapishane tutuklusu olan evladının anasıydı. Türkiye Cumhuriyeti'nin yakın tarihindeki en çalkantılı döneminin tanığıydı, yaşayan öznesiydi o çalkantılı ve karanlık dönemlerin. Fakat her şeye rağmen yine de ne kendi ne de şiiri acılara yenilmeden, egemen olana biat etmeden, yaşamaya devam etti.
Vefat ettiğinde tabutunu sadece kadınlar taşıdı ve bugün de hâlâ kendinden sonra gelen genç nesillerin kadınlarına ve şairlerine esin veriyor, abidevi bir örnek teşkil ediyor.
Başlangıçta kadın şairdi, akabinde en büyük kadın şair unvanına mazhar oldu; sonraki yıllarda ise en üst mertebeye geldi. Çünkü Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın vefatının ardından Milliyet gazetesinin 2008 senesinde oluşturduğu bir seçici kurul tarafından Gülten Akın, ‘’Yaşayan En Büyük Türk Şairi’’ olarak seçilmiştir. Bu seçici kurulda yer alan ve alanlarında yetkinlikleri üzerinde konsensüs olan isimler şunlardır:
Ahmet Soysal, Ahmet Ümit, Baki Asiltürk, Berrin Karakaş, Beşir Ayvazoğlu, Birhan Keskin, Cem Erciyes, Deniz Kavukçuoğlu, Egemen Berköz, Elif Şafak, Enver Ercan, Eray Canberk, Eren Aysan, Feyza Hepçilingirler, Füsun Akatlı, Gökçenur Ç., Hasan Ali Toptaş, Hasan Özkılıç, Hıfzı Topuz, Hilmi Yavuz, Hulki Aktunç, Hüseyin Alemdar, İhsan Yılmaz, Konur Ertop, Lale Müldür, Mario Levi, Metin Celal, Metin Kaygalak, Murat Uyurkulak, Murathan Mungan, Müge İplikçi, Namık Kuyumcu, Nazlı Eray, Prof. Dr. Nüket Esen, Orhan Duru, Ömer Türkeş, Özen Yula, Pınar Kür, Selim İleri, Selim Temo, Semih Gümüş, Sibel K. Türker, Süreyya Berfe, Şebnem İşigüzel, Tahsin Yücel, Prof. Talat Sait Halman, Tuğrul Keskin, Yılmaz Karakoyunlu, Yılmaz Odabaşı, Yusuf Çotuksöken.
Sözcük ekonomisine dayalı, arı ve duru bir dille şiirlerini yazan Gülten Akın’ın, etkilendiği şairler olarak şu isimler sayılır:
Cahit Külebi, Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Attila İlhan, Nazım Hikmet Ran, Federico Garcia Lorca, Bertolt Brecht, Pablo Neruda, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu.
Gülten Akın ve Kızıldere
1972 yılında, Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir eşi daha olmayan, yarattığı ve dehşet verici izlerin travmatik etkisi bugünlere kadar gelen acı bir olay vuku buldu. Haklarında sıkıyönetim mahkemesinin verdiği hukuk ilkelerine ve yasalara uygunluğu hala tartışılan ve sorgulanan idam kararıyla yirmili yaşlarında olan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan adlı üç üniversite öğrencisinin idamlarını durdurmak için geniş bir toplumsal ve siyasal faaliyet sürdürülmeye başlanmıştı.
Ancak gelişmeler, toplumda infial yaratan bu hukuk dışı idam kararının mutlak surette uygulanacağına dair güçlü işaret ve kararlılık, umutları kırıyor ve yasal ve parlamenter girişimlerin sonuç alamayacağını ve bu çabaların beyhude olduğuna dair kanaatleri güçlendiriyordu.
Bunun üzerine; Mahir Çayan, Sabahattin Kurt, Sinan Kazım Özüdoğru, Ertuğrul Kürkçü, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ömer Ayna, Saffet Alp, Ahmet Atasoy adlı çoğunluğu üniversite öğrencisi olan bir grup devrimci yanlarına aldıkları ikisi İngiliz diğeri Kanadalı üç rehineyle birlikte geldikleri Kızıldere köyündeki bir evde 30 Nisan 1972 yılında kuşatıldılar.
Aynı günde yapılan idamların durdurulma talebi odaklı görüşmelerin sonuç vermemesi üzerine güvenlik güçlerince gerçekleştirilen operasyon sonucunda içlerinde arkadaşlarının Sabo diye seslendikleri Mülkiyeli Sabahattin Kurt’un da bulunduğu on devrimci ve rehineler korkunç bir şekilde öldürüldüler. Sadece Ertuğrul Kürkçü sağ olarak ele geçti.
Gülten Akın konulu bu yazı bağlamında Kızıldere’ de öldürülen devrimcilerden Sabahattin Kurt özel bir konumdadır. Çünkü Gülten Akın, kaymakam eşinin 1960’ların ilk yarısında görev yaptığı Van’ın Gevaş ilçesinde Kurt ailesi ile tesadüfen kapı komşusudur. İki aile çok sıcak bir komşuluk ilişkisi kurarlar. Gülten Akın’ın ifadesiyle Kurt ailesi, Akın’ların her şeylerine koşarlar. Ama bir ritüel var ki unutulur gibi değil. Sabahattin, istisnasız her pazartesi Gülten Akın’ın kapısını çalar; o büyük şair ve büyük insan gelenin kim olduğunu bilmektedir, evet, gelen odur, yani Sabahattin’dir. Bir önceki pazartesi sabahı aldığı kitabı okumuş, bitirmiş ve yenisini almak için iade etmek üzere getirmiştir. Sebo’ya verilecek yeni kitabı zaten hazır etmiştir elleri öpülesi Akın. Kapıyı açar; sessiz, mahcup Sabahattin'e kitabı uzatır, teşekkür eder. Gülten Akın da yeni okumasını uygun gördüğü kitabı, saygısı ve terbiyesiyle hayranlık uyandıran, evladı gibi sevdiği; ‘’r‘’ harfini telaffuz edemeyip ‘’y’ olarak söyleyen biricik Sebo’suna verir.
Yüksek öz disipline sahip iki çok çok özel insanın pazartesi törensel alış verişidir bu. Sonra... Sonra Gülten Hanım Haymana’ya tayini çıkan kaymakam eşiyle ayrılır Gevaş’tan. Ardından da Sabahattin Gevaş’tan gider Ankara’ya; çünkü yüksek bir puanla kazandığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tahsilini yapmak üzere gidecek, o korkunç akıbetini yaşayacaktır. Kaydını 1966 yılında yaptırdığında Sabahattin henüz 17 yaşındadır.
1972 yılında ise yani 23 yaşında Kızıldere’de yüzü tanınmaz hale gelinceye kadar kurşunlanmış vaziyette ölümsüzleşir.
Kızıldere’de katledilen devrimcilerin tümünün isimleri, Gülten Akın’ın şiirlerinde anılır.
Ama en çok Sebo’nun adı geçer.
Van’dan Gelirik
Yukarıda
Averof’un oralarda
Altı jandarma bir komutan
Burdur Isparta Samsun’dan
Bursalı Konyalı Kırşehirli
Altı delikanlı jandarma
Bir yüzbaşı komutan
Sıkıca tutuyorlar
Yüzyıllanmış bir ipin ucundan
Öteki uçta üçer beşer el değiştiren
Kaçakçı, eşkıya
Güm güm ötüyor mağaralar
Buza kesiyor jandarma
Eşkıya donuyor
Donuyor komutan
Bitiyor açlıktan ve uykusuzluktan
Dev, baş istiyor
Bir eliyle eşkıyalar büyütürken
Ötekiyle jandarmayı üstüne salan
Bir ondan bir ötekinden
Baş istiyor
Uyumuyor kasabalar köyler
Kilitler tüfekler korkuyu bekliyor
Al narı cevizi bekliyor
Koyunları keçileri bekliyor
Sarı saçlı kızları bekliyor
Dev, eritiyor soluğuyla
Kilitleri silahları
Eşkıya evlere giriyor
Ardından jandarma evlere giriyor
Serseran serçevan
Eşkıyanın jandarmanın ardından
Bir uzun akmadan müküs
Kuzu büyümeden bebek yürümeden
Gelinler lorkeye durmadan
Dev, köle istiyor, ürün istiyor
Serseran serçevan
Beye dönüşüyor
Eski eşkıyalar
Serseran serçevav
Yiğidim, demir yüreklim
Dağlara verdiğim Sebo can
Onca kitabın onca kitabın
Kavlini yüklendin, Yaban kekliği miydin
Al eden avcıya mı düştün
Tuz mu koydular gözene
Yandın yeniden yeniden mi döndün?
Aşağıda
İlk yazın ürküttüğü balık sürüleri
Yumurtalarını gizleyerek gövdelerinde
Irmak ağızlarına yöneliyorlar
Buluttan başlığıyla Süphan
Bir kar taneciği bile vermeden karşılık
Akşam güneşini kullanarak
Yönetiyor son töreni
Göl durgun ve kızıl pırıltılı
Sıvanmış Engil suyunun balıkçıları
Ağları çekiyor dalyanlardan
Kuşlar koyağında
Martılar turnalar balıkçıllar
Koca bir savaşı bitirmiş yorgun
Beyaz sessizliğe sıralanmış
Duruyorlar
Yerde parçalanmış kuş bedenleri
Tüyler kan ve ölüm ölüm
Ah Sebo, Sebo can
Sayılmıyor Kaç Yolun Çatındayız
Van denizinde Gevaş’ta
Adı Sebo, kara bir oğlanla
Yine görüşelim deyip ayrılıyoruz
Gördüğü her basılı kağıdı yutmaktan
Biraz dalgın
Halkını sevmekten özyazgılı
Alıp başını gittiğini duyuyorum
Tokada
Kızıl gelincikler açan derede
Toplu ölümlerle öldürülüyor
Şimdi her parçası bir dağda
Er parçası bir dağda
Yine görüşelim deyip ayrılıyoruz
Geçiyorum Haymana’ya
Bir incedalan yiğidi
Yine özenle büyütüyorum
Bülbülderesi’nde kahvede
Kalleşçe kurşunluyorlar
Nasıl öğretmenlik yaparım artık
Öfkeyle boğulmuş, kinlerle dağlı
Nasıl ulaşırım çocuklarıma
Öyle bir çağa düştük ki dostlar
Durmadan göğekin biçiyorlar
Ölümden geçilmiyor
Dirim ateşler bahasına