19 Temmuz 2018

Devrimci Yol ve Sesine Kurşun Değen Çocuklar

Darbeden sonra sosyalist sol adına kimse bir şey yapmadı mı?

Geride kalmış ( 1978 – 1980 – 1983 ), üzerinden kırk yıla yakın zaman geçmiş bir döneme dair anı kitabının kritiğini yazmak, arkaik gelebilir.

Kitabın adı: Sesine kurşun değen çocuklar. (Su yayınları-343 sayfa: Yazar: Harun Korkmaz. Birinci basım 2018)

Yazar Harun Korkmaz, grubun içerisinde yer alıyor.

Yazar ve serüvenini okuduğumuz gerilla grubu evvela gerilla değiller. Devrimci Yol’ un Ünye - Fatsa bölgesinden militanları. Köy kökenliler. Devrimci Yol’un bölge örgütlenmesinde var güçleriyle çalışmışlar. Gelecek güzel günlere olan inançları, karşılarına çıkan her sorunla mücadele etmeyi ve sonunda alt etmeyi başararak bölge faaliyetlerinde önde gidenlerden olmuşlar. Ama bu kez karşılarına 12 Eylül askeri darbesi ve cunta yönetimi çıkmış.

“Bizler, Ünye-Fatsa kırsalında, 12 Eylül sabahından itibaren, askeri faşist darbeye karşı, el yordamıyla savaşı örgütlemeye çalışan, acemi askerler gibi; acemi gerillalardık.” (Syf: 9)

Üç yıl süren ve hâlâ muamma yanları bulunan 12 Eylül 1980 darbesinden, 1984 yılına kadar devam eden bir sürecin öyküsü. Devrimci Yol hareketinin mensubu olan ve darbe sonrası cunta yönetimine karşı mücadeleyi örgütlemek üzere bir araya gelen genç insanların oluşturduğu bir grup ve yaşadıkları anlatılıyor. Sansürsüz, sakınımsız, eyyamcılığa prim vermeden, fikri namusunu korumaya azami özen göstererek, olan olduğu gibi gözler önüne seriliyor.

En başta, sıcağı sıcağına cunta yönetiminin bildirileri ve darbeyi yapan cuntanın lideri Kenan Evren’in demeçleri ve beyanatları üzerinden gelen uygulamalar için, Askeri Faşist Diktatörlük tespiti yapılıyor. Mücadele için çok iyi bildikleri kırsal alana çekilen acemi gerilla grubu her şeyi yaparak yaşayarak öğrenirken zaman içerisinde acemilikten sıyrılıyor. İlk zamanlardaki Che ile başlayan gerilla romantizmi motivasyonda en temel etken ama o romantizm artık çok uzaklarda ve kitap sayfalarında kalmış. Bu da yaşayarak idrak ediliyor. O yaşananların idrak edilmesi kitapta şöyle ifade ediliyor:

“Bu süreç içinde, saflarımızı terk edip gidenler, katledilenler, tutsak düşenler olmak üzere, her gün birer birer eksildik. Geriye bir elin parmakları kadar bir gerilla grubu kaldık.” (Syf:9)

İnanç yüklü fedakârlıkları hatırlatmak, her şeyden öte insani bir çabadır. Salt ahde vefa hissiyatının teşviki ile yazılmış olsa da, yeterince anlamlıdır; sahiplenilmeli, tartışılmalı, çokluğa armağan edilmelidir, tüm detaylarıyla. Böyle kitaplar ancak sahiplenildiğinde fark edilir, tüketilir. Aksi halde tanınmayan bir yayınevinin, adı ilk kez duyulan yazarın kitabı handikapıyla sessizlik vadisinde kaybolur gider. Salt destansı bir anı kitabı değil; çok daha fazlası var; aşağıda açacağım ve tartışacağım derinlikleri içeriyor. O nedenle vefa borcunun ödenmesinin ötesindeki  boyutun üzerinde düşünmeye, münazarasının yapılmasına hala gerek duyulmaktadır kanaatindeyim…

Dönem kapanmış da olsa 12 Eylül darbesinin etkileri halen sürmektedir. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi de dahil, darbe ve cunta döneminin ilk kapıyı açışıyla içeriye girilen bir kaotik dehlizdir, içinden çıkış yolu aranıp da bir türlü bulunamayan. Milyonları etkilemiş, yüzbinlerce taraftarıyla ülkede gündemi etkileyen, belirleyen bir siyasi hareket  olan Devrimci Yol bu kitlesel güce sahipken sol cuntaya karşı direndi mi? Neden her şey yerle yeksan oldu? Bir ekskavatör gibi solu kazıyan cunta neden emellerine ulaşabildi ve kendisinin bile ummadığı bir başarıyla ülkenin kaderini değiştirdi?

Cunta liderinin kefili olduğunu ilan ettiği darbe anayasası yüzde 92 oy alarak cuntanın  yapılan seçimlere katılmasına izin verdiği üç parti ile seçim tuluatı sahnelendi. Böylelikle üç yıl ( 1980 –83 ) süren darbe yönetiminden yeniden demokrasiye geçildi.

Darbeden sonra sosyalist sol adına kimse bir şey yapmadı mı? Yoksa yapamadı mı? Ya da ne yaptı da muvaffakiyet gösteremedi?

Bu sorular bir anı kitabından daha fazlasını ihtiva eden muhteviyatla yazılmış bir kitabın tanıtım yazısının boyutlarını çok aşar.

Zihnini, güncelin sıradanlıklarının ötesinde bir odaklanmayla bu sorular üzerinde düşünen herkes için bu kitap çok şey anlatıyor çok şeyin de cevaplarına kapı aralıyor.

Siyaset – toplum, siyaset – birey, toplum – birey sorunsalı bu kitabın prizmasında, şimdi bile, yani o kapanan dönemden çok sonraları bile, gelecek üzerine düşünenlere, düşmüş uçağın kara kutusu misali bilgiler veriyor.

Kitabın son bölümleri ise iç yakıcı: Devrimci Yol kendini adeta lağvediyor. Herkesi kendi sorumluluğunu almaya çağırarak paramparça oluyor. Bunlar olurken de kitabın öznesi gerilla grubu çok değerli üyelerinin birer ikişer vurulduğunu okuyoruz. Bir insan eğer devrimci olmayı seçmişse Azrail’in de nereden ve nasıl geleceğini bilemeden her an karşısına çıkabileceğini de kabul etmiş demektir. O yüzdendir ki devrimciler, kayıplarında güçlü dururlar ve yoldaşlarını saygı ile anarlar, yad ederler. Ağlak bir söyleme tenezzül etmezler... Şöyle işkence yaptılar, vücudumuza şu kadar kurşun sıktılar, pusularda vurdular... gibi.

İç dünyalarında kasırgaların estiğini de belli etmezler. Bu kitapta da böyle olmuş. Kaybedilenlerin ne kadar kıymetli insanlar oldukları satır aralarından taşıyor.

Bu kitap, birçok kaynağın kuruduğu, kurumaya yüz tuttuğu içinden geçmekte olduğumuz otoriter kapitalizmin sultasında,  damlaya damlaya göl olur, sözü düşünülünce çok iri taneli bir damladır.

Kitabın bence bir diğer özelliğiyse, bir sinema filmi için çok uygun öyküyü anlatıyor olmasıdır. Senaryo neredeyse hazır; böyle bir sinema filmi sinema sanatının yanı sıra daha başka uzanımları ile de dikkat çekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Ballake Sissoko ve Koga sanatı

Mali'den gelen 21 telli arp benzeri bir enstrüman olan kora, merak uyandıran ve meydan okuyan bir ses karmaşıklığına sahip...

Gülten Akın şiirinde Kızıldere ve Mülkiyeli devrimci Sabahattin Kurt

Kızıldere’de katledilen devrimcilerin tümünün isimleri, Gülten Akın’ın şiirlerinde anılır ama en çok Sebo’nun adı geçer

Kalan Müzik’ten kıratı ölçülemez değerde bir albüm: Abdallar’a Kalan

Düğünlerdeki aşırı alkol tüketimi ve sefahat ortamı düğün çalgıcılarının ruhsal ve bedensel olarak hızla yıpranmalarına, ciddi sağlık sorunları yaşamalarına neden olur...

"
"