04 Mayıs 2021

Chanson'un romantik ve sosyalist şarkıcısı: Şair Jacques Brel

Başka alemlere göçen Brel artık yoktur. Ne me quitte pas ise varolmayan zamanlara ait bir mantra olarak mazide kalmıştır. Ama hâlâ parıltısından bir şey kaybetmemiştir

Jacques Brel (8 Nisan 1929 - 9 Ekim 1978): Fransızca şarkılarıyla bilinen Flaman kökenli, Belçikalı söz yazarı, şarkıcı ve müzisyen. Duygularını ifade etmekteki yetkinliği ve etkileyiciliği onun bir şair olarak da anılmasını sağladı.

Bob Dylan ve Leonard Cohen'in sözlerin şiirselliği ve anlam gücü taşımasının öncüsü olduğuna dair yaygın ve güçlü kanaatin düzeltilmesi gerekiyor.

Çünkü bu akımın gerçek öncüsü, akımı başlatan Jacques Brel'dir. Müzikal anlamda da bu ünlü iki ismin ağabeyi konumundadır.

Jacques Brel, şarkıları için yıkıcı materyallerden yararlanan ilk büyük edebi söz yazarlarından biriydi. Fuhuş, alkolizm, ölüm, uyuşturucu kullanımı ve burjuvazi, Brel'in popüler kültürün iştigal mevzuları arasına entegre etmeyi başardığı tabu konulardan sadece birkaçıydı.

Sinemada aktör ve yönetmenlik de yapan Brel, tiyatroda oyuncu olarak da çalışmıştır.

1978 senesinde henüz 49 yaşında iken akciğer kanserinden ölmüş, Marquesas Adaları'nda Calvary mezarlığına gömülmüştür. Zamansız bir ölümdü ve müzik sanatı bir büyük değeri erken ve daha yapabileceği çok parlak şey varken kaybetmiş oldu.

Birkaç metre ötesinde ünlü ressam Paul Gauguin yatmaktadır.

Şarkıcı ve söz yazarı Jacques Brel, Amerikan / İngiliz pop müziği ortaya çıkmadan ve günümüzün söz yazarlarını önemli ölçüde etkilemeden önce öne çıkmıştı.1960'lardan bu yana, isim ve ün yapmış pop şarkıcılarının çoğu Brel'e hayranlıklarını gösterdiler ve çevrilen şarkılarını seslendirerek ona saygılarını sundular. 

Parçalarının İngilizce çevirileri de birçok şarkıcı ve grup tarafından seslendirildi, bazıları şunlardır

Joan Baez, Judy Collins, Julio İglesias, Tom Jones, Alex HarveyJack LukemanMarc AlmondNeil DiamondThe Paper ChaseTom RobinsonFrank SinatraDusty SpringfieldThe Dresden Dolls, Scot Walker, David Bowie, Cyndi Lauper, John Denver, Nana Mouskouri, Olivia Newton John, Iggy Pop. 

Marlene Dietrich "Ne Me Quitte Pas"'yı Almanca'da Bitte geh nicht fort adıyla seslendirdi. Amerikalı Nina Simone da şarkıyı Fransızca söyledi. Terry Jacks aynı şarkıyı If you go away adıyla okudu ve dünyaca üne kavuştu, tabii servete de… Shirley Bassey'da bu İngilizce versiyonunu söyledi, çok büyük ilgi gördü.

Bu listeyi ilk kez okuyan bir müziksever Brel'in tevazusu ve büyüklüğü hakkında bir fikir edinmiş olur.

Şansonun ihtişamla çağlayan vakur nehri

Fransa'ya ait bir kültürel – müzikal form olan Şanson'u İngilizce konuşulan ülkelere de başka dillere ve kültürlere de ulaştıran ve sevdiren sanatçıların başında gelir Jacques Brel.

Edith Piaf elbette büyük ve uluslararası bir sanatçı olarak Fransız kültürünün bu özgül müziğinin tanınmasında önemli katkı yapmıştı, ama kıta avrupasıyla sınırlı kaldı. Brel; Afrika, Uzak Doğu, Orta Doğu, Amerika, Kanada ve kıtanın güney konisine ulaşmış, kendisini de, Şanson'u da sevdirmiş, dinletebilmiş bir anıt isimdir.

Türkiye'de de Şanson, Brel'le bellendi ve sevildi, diyebiliriz. Aznavour da, Georges Moustaki de, Juliette Greco da, Gilbert Becaud da, Yves Montand da zikredilmeli tabii ki; ama bir önceki yazımda vurguladım, Ferre ve Brel derin Chanson'un dip dalgası yaratabilmiş iki aykırı şairi ve şarkıcısıdır. Asla poplaşmadılar, popüler olmak uğruna sanatlarından ödün vermediler. Sanatlarıyla zihinlerde çakan şimşek olmayı tercih ettiler. Anti-starlığın gereği, birçok kazanımdan vazgeçme namus ve erdemini gösterdiler. Bunları sanatlarının zirvesine çıkarak ve orada kalarak yapabildiler. Böylelikle eğilip bükülmeden de en yükseğe çıkılabileceğini, milyonların gönlünün fethedilebileceğini gösterdiler. 

1950'lilerde bunlar Fransa'da yaşanırken dünyada ABD ve İngiltere kaynaklı -blues'un evrim geçirmiş modern türevi olan- rock'n roll kasırgası esmekteydi. Ferre ve Brel'le aynı alanlarda değillerse de en azından ortak profil özelliklerine sahip ve yaş kategorisi olarak da benzer dinleyici kitlesine hitap eden Elvis Presley, Tom Jones, Frak Sinatra, Dean Martin ile de ister istemez rakip durumundaydılar. Popülariteleri ile başı çeken bu isimler medyanın ve listelerin gözdesi konumundaydılar. Havalı, karizmatik, ultra şöhretleri ile dünyayı etkileyen bu şarkıcılar ortalığı sarsarken Ferre ve Brel gösterişsiz, kendi halinde, sansasyondan uzak, dünya ve insanlık sorunlarıyla alakadar olma diğerkamlığıyla donanmış ama saman alevi olmayan, insanı düşüncelere sevk eden sarsıcı anlamlı şarkı sözleriyle ve müzikleriyle kitlelerin sevgi halesine aldıkları kalıcı büyük isimler olmayı başardılar.

"Elmas ne kadar derindeyse definecinin şevki o kadar artarmış", sözü boşuna söylenmemiş. Derinlerdekilerle daha çok ilgilenenlerin buldukları Ferre ve Brel'de popüler olmayan daha başka bir müzikal doku keşfedidi. İsyan, melankoli, saf aşk, iç sıkıntısı, hayata tutunma arzusu, müşfik dostluklar o dokuyu oluşturan etmenlerdi.

Jacgues Brel sevgi, aşk ve şefkat arayan, bu arayışını sanatında en mükemmel biçimde işlemiş bir şair-şarkıcıdır. İçtenliği, samimiyeti sahicidir. Voltaire, "İnsan zeka karşısında eğilir ama şefkat karşısında diz çöker "demiştir. Brel, diz çökmüştür o şefkat arzusu önünde. Ama kısa sürede bu yalnız adamın ruh kardeşlerinin sayısının diller, dinler, kültürler, coğrafyalar farklı olsa da milyonları bulduğu anlaşılmıştır. Epik şahaseri "Ne me quitte pas" (beni terk etme) sihirli bir iksir gibi, yalnız kalpler kardeşliğinin ortak hissiyat /ruh enternasyonalini sınırları aşarak tesis etmiş, "yalnız değilsin bak ben de kardeşinim ve yanındayım", hissini yaşatmıştır.

Evet! Yalnızların enternasyonalizmidir Brel'in her şarkısında ördüğü. 80'lerde o enternasyonal dağılmış, o hissi yaşama arzusu her zamankinden daha fazla kendini hissettirmiş ancak o arzunun tutunmayı sağlayamadığı, acı bir deneyim olarak yaşanmıştır. Örülen enternasyonal duvarın yıkılması acı ve hüzünle seyredilirken enkazın altında kalan milyonlarca yalnız ruh yeni ve artık kardeşlik dayanışmasının urubunun bile görülemeyeceği uzun çok uzun zamanları kendi ücrasında tekil bireyler halinde yaşamak zorunda kalmıştır. Brel, işte o bitmek bilmeyen meşum zamanlarda da sanatıyla şefkat ve sevgi arayan tutunamayanlara iksir olmuştur, çoktan girdiği toprağın altında olduğu halde.

Başka alemlere göçen Brel artık yoktur. Ne me quitte pas ise varolmayan zamanlara ait bir mantra olarak mazide kalmıştır. Ama hâlâ parıltısından bir şey kaybetmemiştir.

Beni terk etme (Ne Me Quitte Pas) 

Unutmak gerekir
Her şey unutulabilir
Şimdiden kaçan
Zamanı unutmak
Yanlış anlaşılmaların zamanını
Ve kaybedilen zamanı
Nasıl olduğunu bilmeden
O saatleri unutmak
Kimi zaman öldüren
Neden diyerek
Kalbin mutluluğu

Beni terk etme
Ben sana sunarım
Yağmur incileri
Ülkelerden gelen
Yağmurun hiç yağmadığı
Toprağı kazarım
Ölene kadar
Vücudunu donatmak için
Altınla ve ışıkla
Bir ülke yaratırım
Aşkın kural olduğu
Aşkın kral olduğu
Senin de kraliçe
Beni terk etme
Beni terk etme
Sana uydururum
Anlamsız kelimeler
Senin anlayacağın
Sana bahsederim
O aşıklardan
İki defa gören
Kalplerinin birleştiğini
Sana anlatırım
O kralın hikâyesini
Olmuş olan
Sana rastlamadığından
Beni terk etme
Görmedik mi çoğu zaman
Yeniden alevlendiğini atesinin
Eski volkan dediklerinin
Çok yaşlı zannedilen
Bilmez misin
Yanmış topraklar
Daha iyi ekin verir
Muhteşem bir
Nisan'dan
Ve gece geldiğinde
Bir göğün yanması için
Kırmızı ve siyah
Evlenmezler mi
Beni terk etme
Beni terk etme
Daha fazla ağlayacağım
Daha fazla konusacağım
Oraya saklanacağım
Sana bakmak için
Dans ederken ve gülümserken
Ve seni dinlemek için
Şarkı söylerken ve sonra gülerken
Bırak olayım
Gölgenin gölgesi
Elinin gölgesi
Köpeğinin gölgesi
Ama... Beni terk etme 

Her canlının hayata veda anı vardır. Evrende sanki hiç olunmamış gibi kaybolup gitme muamması gelir çatar. Brel patetik Ölüm şarkısıyla hayatın bitişi gerçekliğinin ve bundan ürperen bireyin üzerinde yoğunlaşır. İstisnasız yaşayan tüm canlıların tadacağı son nefesini verme vakıasına başka bir optikten bakar.

Ölüm  (La Morte)

Ölüm beni bekliyor;
Tıpkı bir yaşlı kız gibi;
Tırpanla randevusu olan...
Uçup giden zamanı bir araya getirmek en iyisi...
Ölüm beni bekliyor;
Tıpkı bir prenses gibi;
Gençliğimin cenazesinde bekleyen...
Uçup giden zamana ağlamak en iyisi...
Ölüm beni bekliyor;
Tıpkı hain bir cadı gibi;
Durdurulması güç bir düğünde...
Uçup giden zamana gülmek en iyisi...

Ama, kapının arkasındaki şey de ne?
Ve çoktandır beni bekleyen...
Melek ya da şeytan,boşver;
Kapının önünde sen varsın...

Ölüm beni bekliyor;
Uyumayı unuttuğum;
Yastığımın altında...
Uçup giden zamanı dondurmak en iyisi...
Ölüm beni bekliyor;

Öyle ki arkadaşlarım;
Gece esnasında beni görmeye geliyorlar...
Birbirlerine zamanın uçup gittiğini söylemek en iyisi...
Ölüm beni bekliyor;
Gözlerimi kapayacak olan;
Solgun ellerinde...
Uçup giden zamanı bırakmak en iyisi...

Ama,kapının arkasındaki şey de ne?
Ve çoktandır beni bekleyen...
Melek ya da şeytan,boşver;
Kapının önünde sen varsın...

Ölüm beni bekliyor;
Tabutumu yapacakları ağaçtaki yaprakta...
Uçup giden zamanı meydana çıkarmak en iyisi...
Ölüm beni bekliyor;
Mezar kazıcının bana atacağı leylakta...
Uçup giden zamanı çiçeklendirmek en iyisi...
Ölüm beni bekliyor;
Unutulmayla gerilmiş çarşafla en güzel yatakta...
Uçup giden zamanı sonlandırmak en iyisi...

Ama,kapının arkasındaki şey de ne?
Ve çoktandır beni bekleyen...
Melek ya da şeytan,boşver;
Kapının önünde sen varsın...

 

Sosyalist Brel'den burjuva yergisi

Jacques Brel (Les Bourgeois) Burjuva adlı şarkısında nefret ettiği bu sınıfa karşı duyduğu hissiyatı işler. Burjuvaziye olan sınıfsal hıncını ironi, alay ve ince bir aşağılama ile hicveder. Brel sosyalist olduğunu hiçbir zaman gizleme gereği duymadı. Sınıf çatışmasında safını gayet net bir şekilde belirlediği için söyleminde şaşılacak bir yan yoktur. Sakin ve yalnız bir insan olarak yaşadığı hayatında sanatı ve fikirlerinde hiç muğlaklık yoktu. Aksine kristalize olmuş düşünceleri, tutarlı ve bütünsellik içindeydi.

O ünlü (hiciv) yergi şaheseri Burjuva şarkısının sözlerinin bir kısmı ve videosu aşağıda.

Burjuva (Les Bourgeois) 

Şişko Adrienne de Montalant'da
Dostum Jojo'yla
Ve dostum Pierre'le
Yirmili yaşlarımızı içiyoruz birlikte.
Jojo kendini Voltaire sanıyor
Pierre'se Kazanova'yı oynuyor
Ve ben, ben ki daha başı havada
Ben, sanıyorum ki kendimim yalnızca.
Ve gece yarısı, 'üç sülün' otelinden
Noterler çıkıp geçerken
Onlara kıçımızı gösterip saygılar sunuyoruz
Ve hep bir ağızdan şarkı söylüyoruz:

Yüreğimiz sımsıcak,
Gözlerimizi gömerek biraya,
Şişko Adrienne de Montalant'da
Dostum Jojo'yla
Ve dostum Pierre'le
Yirmili yaşlarımızı yakıyoruz birlikte.
Voltaire bir naip gibi dans ediyor
Kazanova ise cesaret edemiyor
Ve ben, ben ki hâlâ daha başı havada
İyice sarhoşum, neredeyse kendi çapımda.
Ve gece yarısı, 'üç sülün' otelinden
Noterler çıkıp geçerken
Onlara kıçımızı gösterip saygılar sunuyoruz
Ve hep bir ağızdan şarkı söylüyoruz:

Yazarın Diğer Yazıları

100 Sene 100 Nesne: Cumhuriyete Nesnelerin Gözünden Bakmak

100 Sene 100 Nesne mamulü ve Kültür Hane mütekabiliyeti denklik bağlamında birbirine yakışmış

Yapay zekâ ile sanat ve müzik

Yapay zekânın egemenliği, romantizmin sonu olacak ya da başka bir tür romantizm yaratacak. Fakat bu yeni romantizmin duygulanımı, organik zekânın yerini alabilecek mi?

Anımsanan hatıralar ve siyasi belleğin tahkimatı

Yazar Recep Tatar, gönüllerde cürmünden fazla yer kaplayacak bu kitabıyla şimdi bir kapı araladı...