30 Nisan 2021

Chanson'un romantik ve anarşist şarkıcısı: Şair Leo Ferre

Ferré şöyle derdi: "Bir sanatçı için tek onur, hiç kazanmamaktır"

Başka kültürlere ve kendine özgü, o kültüre mahsus tanımlayıcı orijinalitesi olan özgün müziklere ilgi duyan ortalama bir müziksever Chanson denildiğinde bunun Fransız kültürüne ait terim olduğunu, Fransızca'da şarkı anlamına geldiğini, hatta Fransızların blues müziği denilerek nazire yapıldığını da bilir. Anadolu'daki Bozlak benzeri gibi deyip basitleştirerek metafor kullanabiliriz. Elbette bu biraz da basite indirgemeci yaklaşım olduğu için Chanson'u da salt bir şarkı türü olarak tanımladığından, derinliğinden uzaklaştırır. Buna karşın aslında Chanson başlı başına bir müzik türüdür. Orta Çağ ve Rönesans'tan günümüze kadar gelen lirik temelli, çok sesli ve seküler özellikleriyle Fransa'nın en büyük özgün müzik geleneğidir. Kökleri ortaçağ ve Rönesans sonlarına kadar giden çok sesli bir Fransız şarkı türünü ifade eden Chanson, Debussy ve Ravel yaptıkları bestelerle 20. yüzyılda yeniden bir canlanma evresi yaşamış ancak daha sonraki modern zamanlarda önemli değişimler geçirerek bugün bildiğimiz ballad, rondo muadili bir şarkı formunu almıştır. Bu gelişme sürecinde Schubert ve Lied'lerin etkisi büyük olmuştur.

20. yy'ın ikinci yarısında önemli bir gelişme gösteren Chanson, çıkan büyük sanatçılar sayesinde Fransa'da ve dünyada -son yıllarda eski şaşaasından çok şey yitirmiş olsa da- bir dönem epey ilgi çekmişti.

Türkiye'de de 1950 ve 60'lı dinlenen türlerden biri olan Şanson (Chanson) aynı zamanda pop müziğini de çok etkilemiş ve esin kaynağı olmuştu. Hatta o kadar ki, erkek şarkıcıya, hâlâ tedavülde olan "şantör", kadın şarkıcıya "şantöz" denilmesi buradan gelmektedir. Ancak Chanson daha yüksek bir Fransız dili standartında olma özelliği taşır ve Fransızlar için bu özelliği bir gurur vesilesidir.

Türkiye'de -bir zamanlar- yani atinin karardığı, saudeda'nın egemen olduğu mazide, Fransız Chanson' u denildiğinde en bilinen ve ilk akla gelen isimler Edith Piaf, Charles Aznavour olurdu.

Ama Chanson'un derinlerinde iki dev isim var. Türkiye'de pek bilinmeyen Leon Ferre ve Ferre'ye oranla daha bilinir olan Jacques Brel. Oysa Piaf ve Aznavour kadar popülerleşmemiş olmalarına karşın bu gelenekte derin ve kalıcı izler bırakmışlar ve birbirinden güzel eserler vermişler; şarkı sözlerindeki poetik güç ve yetkinlikleri ile Piaf ve Aznavour'dan farklı olarak şair olarak da anılmışlardır. Bu yazıda önce yaşça daha büyük olan Leon Ferre'yi tanıtmaya çalışacağım.

Léo Ferré (24 Ağustos 1916 - 14 Temmuz 1993), Monakolu şair, besteci ve müzisyen, orkestra şefiydi. Ferre sadece çok iyi bir şair çok iyi bir şarkıcı değil aynı zamanda politik tavrı net olan ve bu siyasi kimliğini hiçbir zaman gizleme gereği duymayacak kadar da dürüst bir insandır. Ferré'nin şarkılarında anarşizm en temel unsur olarak yer alır. Anarşistler adlı şarkısının sözleri ve seslendirdiği video yazı sonunda görülecektir. Paris ve çevresinde yayım yapan anarşist bir radyo olan Radio Libertaire'ye yardım etmiştir. Bu radikal politik-ideolojik tavrı Georges Brassens ve Jacques Brel ile birlikte Fransız müziğinin ustalarından biri olarak anılmasına engel teşkil etmemiştir. Çünkü siyasi kimliğinden bağımsız olarak çok etkileyici bir söz yazarı ve Chanson şarkıcısıdır.

Ferre müziği ve sözlerinin büyük çoğunluğunun kendisine ait olduğu kırk albüm üretti.

Ama kim olursanız olun, ne yapmış olursanız olun zaman nehri alıp götürüyor. Bir mecradan başka bir mecraya akarken alüvyon haline getiriyor alıp sürüklediklerini ve bir lokasyonda bırakıyor, çünkü yenileri önüne katıp yoluna devam ediyor. Bu devr-i daim böyle sürüyor milyonlarca yıldır. Ferre de öyle oldu; şimdi Fransa'da bile kaç kişi biliyor kaç kişi hatırlıyor? Dinleyen nicelik sözetmeye değecek oranda mıdır? Leo Ferre'den geçtik, aynı soruları Chanson için de sorabiliriz. Sosyoloji profesörü olan ve halen Paris'te bir üniversite de ders veren değerli bir arkadaşım, Chanson Paris'te bile artık dinlenmiyor, diyerek iç burkan gerçekliği ifade etti. İşte artık eskisi kadar dinlenmeyen tipik bir Leo Ferre şarkısı ve insanı dizlerinin üzerine çöktürecek güçteki şarkının sözleri:

Zamanla -AVEC LE TEMPS-

21 Kasım

Zamanla,
Geçer, her şey geçip gider, zamanla
Unuturuz yüzü ve sesi unuturuz
Kalp daha da yenilince, gitmek dert olmaz
Aramak daha uzağı, peşini bırakmak gerekir ve bu çok iyidir
Zamanla
Geçer, her şey geçip gider, zamanla,
Taptığımız öteki, yağmur altında aradığımız
Bir bakışının etrafında köle olduğumuz öteki
Arasında satırların, kelimelerin
Ve altında, bu gece çekip gidecek boyalı bir yeminin
Her şey görünmez olur, zamanla
Zamanla
Geçer, her şey geçip gider zamanla
En güzel anılar gibi, dilinden düşmeyenlerden birisidir
Galeri Farfouille'de, ölüler kısmında
Cumartesi gecesi şefkat alıp başını yapayalnız gittiğinde
Zamanla
Geçer, her şey geçip gider zamanla
Bir rom için, bir hiç için inandığımız öteki
Rüzgar ve mücevherler verdiğimiz öteki
Birkaç aşağılık şey uğruna ruhunu satan için
Neyin karşısında çabalıyorduk, çabalayan köpekler gibi
Geçer, her şey iyi olur zamanla
Zamanla
Geçer, her şey geçip gider zamanla
Unuturuz tutkuları ve sesleri unuturuz
Size yoksul insanların sözcüklerini en düşük sesle söyleyenleri
Fazla gecikmeyen, her seyden önemlisi fark etmeyen soğuğu
Zamanla
Geçer, her şey geçip gider zamanla
Ve çatlamak üzere olan atlar gibi beyazlamış hissederiz
Ve kaderin yatağında buz tutmuş gibi hissederiz
Ve belki yapayalnız ama kederli hissederiz
Ve kayıp yıllarla yanıldığımızı hissederiz
Demek ki gerçekten
Sevilmeyiz artık, zamanla
Léo Ferré

Yaşamının kısa bir panoraması ve Avangard atraksiyonlar

Léo Ferré müziğe erken yaşta ilgi duydu. Yedi yaşındayken Monako Katedrali korosuna katıldı ve Giovanni Pierluigi da Palestrina ve Tomás Luis de Victoria'nın şarkılarını söyleyerek çok sesliliği keşfetti. Arturo Toscanini (Coriolanus) yönetiminde Beethoven'ın Beşinci Senfonisi'nden derinden etkilendiğini keşfetti . Ama besteci Maurice Ravel'in, L'Enfant et les Sortilèges provaları sırasında müziğin üzerinde tesiri büyük oldu. 

Baudelaire'i uyarladı ve Aragon'a hayranlık duydu. Arthur Rimbaud'dan çok etkilendi. Bu isimler Ferre'nin poetikasında derin izler bıraktı.

1945 yılında, Radio Monte-Carlo'da Edith Piaf ile tanıştı. Piaf şansını denemesi için Ferre'yi Paris'e gitmeye ikna etti. Piaf'ın telkin ve tavsiyesine riayet eden Ferre o dönemde libretto yazdı, besteler yaptı, orkestra şefliği ile de anıldı.

1960'tan 1970'e kadar Ferré, klasik becerileri ve zevkleri kendisinin müzikal duyarlılığıyla uyumlu olan aranjör Jean-Michel Defaye ile çalıştı. Düzenli bir yaratma temposunu korudular, neredeyse yılda bir albüm, bazen daha fazlasını gerçekleştirdiler. Ferré'nin 1970'den sonra senfonik orkestralar için yazacağı yol da dahil olmak üzere bu sanatsal üretimin açtığı mecradan ilerledi.

1975 yılında Ferré Institut des Hautes Etudes müzikaller arasında Montrö Orkestrası, Filarmoni Orkestrası Liège ve Pasdeloup Orkestrası ve Palais des Congres de Paris'te çalıştı. Orkestrayı yöneten ve aynı zamanda şarkı söyleyen Ferré için avangard ama tehlikeli bir meydan okuma yaptı. Ravel ve Beethoven'ı kendi besteleriyle karıştırdı ve orkestranın yerleşimini tersine çevirdi. Sahnede 140 müzisyen ve koro şarkıcısı vardı. Bu, geleneklerden kurtulup ayrı dünyaları harmanlayan, benzeri görülmemiş bir performanstı. Konserler beş hafta boyunca ilgi gördü, ancak klasik müzik alanındaki eleştirmenler bu avangard gösteriyi reddetti. Yılın en iyi müzik sanatçılarını ödüllendiren yıllık Fransız ödül töreninde onur konuğu olmayı reddetti. Ferré şöyle derdi: "Bir sanatçı için tek onur, hiç kazanmamaktır."

Ferre, Pepee, Madeline ve bir evliliğin trajik sonu

Leo Ferre, eski tabirle nev-i şahsına münhasır, yani kendine özgü birtakım sivrilikleri, her insanda rast gelinemeyecek yanları olan bir insan. Bir şair, siyasi olarak sosyalizmle anarşizm arasında bir yerde duran siyasi bir şahsiyet, şarkıcı, besteci, orkestra şefi demiştim. Aynı zamanda tam bir hayvan sever. Şarkı sözlerine bakınca bu denli duygu yoğun bir insanın hayvansever olması insana, ‘'zaten öyle olması beklenirdi‘', dedirtiyor. En çok da Pepee adlı primatını – gorilini seviyor.

Pepee, Ferre ve Madeline yemekte; Pepee sigara ve şarap düşkünü ehl-i keyf bir gorildir.

1968 yılında bir turne sonrası hemen eve dönmeyen Ferre'nin yokluğunda, Pepe yüksek bir yerden düşüp sakatlanır. Ama yardım etmek isteyen Ferre'nin karısı Madelin'i de başkalarını da yanına yanaştırmaz. Madelin, Pepe'nin çok acı çekmesi üzerine dayanamaz ve onu bu acıdan kurtarmak için avcı komşusunu çağırıp yardım ister. Niyet insanidir ama yöntem gayri insanidir ve vahşicedir. Yardım, Pepe' nin vurularak öldürülmesi olur. Ferre eve döndüğünde yaşananları öğrenince uzun ve can acıtıcı bir prosedürden sonra eşinden boşanır.

Ferre, Pepee ve Madeline

İsyan her zaman

Dokuz yaşındayken, İtalya'daki Hristiyan Okulları Kardeşleri tarafından yönetilen Bordighera Saint-Charles Koleji'ne girdi. Orada sekiz yıl boyunca uygulanan ağır disiplinin etkileri uzun yıllar sürecek yoğun can sıkıntısı yaşamasına sebep oldu.

Monako'da liseden mezun oldu, ancak babası Müzik Konservatuarı'na gitmesine izin vermedi.

Bir ideoloji – dünya görüşü olarak Anarşizm, 19. Yüzyılda Proudhon, Bakunin, Kropotkin, Emma Goldman ile batı entelektüel düşünce dünyası üzerinde çok etkili oldu. 20. yy'da ise 1917 Ekim devrimi sürecinde, Ukrayna'da Mahno liderliğinde; 1936–39 yıllarındaki İspanya iç savaşında önder Durruti ile özdeşleşen destansı mücadeleleriyle de siyasi eylemcilere esin verdi. Ferre, elbette tüm bu tarihsel olguları biliyordu; öz itibarıyla her türden otorite, tahakküm ve hiyerarşiyi reddeden Anarşizmi, daha çocuk yaşta otorite ve hiyerarşik zaptırapt ile tanıştığı St. Charles Koleji'nde, benimsemeye hazır hale gelmişti, diye düşünüyorum. Aşağıda düşüncemin doğruluğunu teyit eden şarkının sözleri ve videosu okunup dinlenebilir.

Anarşistler

Yüzde bir bile yoklar, yine de varlar ama
İspanyoldur çoğu onların, gidin öğrenin nedenini
İspanya'da anlaşılmadıklarını sanmalı
Anarşistlerin

Hakaret ve kaldırım taşları
Her şey geldi başlarına
Çok güçlü haykırdılar
Ki daha haykırabilirler
Kalpleri önde
Hayalleri de yarıda
Sonra hapı yutmuş fikirlerden
Ruhları tümüyle aşındı Onların

Yüzde bir bile yoklar, yine de varlar ama
Çoğu, kimsenin çocuğu ya da az kişinin çocuğu
Görünmezler asla, onlardan korkulduğunda farkedilir ancak
Anarşistler

Yüzon kere öldüler
Hangi bayrak ve ne için?
Yumrukta sevgi ile
Masa ya da hiç üstünde
Kanı akıtan
İnatçı eda ile
Çok güçlü vurdular
Ki yine vurabilirler

Yüzde bir bile yoklar, yine de varlar ama
Ve kıçlarına tekme atmakla başlamak gerekiyorsa
Unutmamalı ki sokaklara iner bunlar
Anarşistler

Umut üzerine yarıya çekili
Siyah bir bayrakları ve
Hayatta sürünmek için
Melankolileri var
Kardeşliğin ekmeğini dilimlemek için
Bıçakları
Ve unutmamak için
Paslı silahları var

Yüzde bir yoksalar bile, yine de varlar ama
Ve sıkıca tutuşurlar kol kola sevinçle
İşte bunun için ayaktadır her zaman
Anarşistler

Daha yazılacak çok şey var ama hayat da yazı da bitiyor: Léo Ferré, 1993 yılının Temmuz ayında 76 yaşında evinde öldü. Monako Mezarlığı'na gömüldü.

Yazarın Diğer Yazıları

Miss Jazz... Carmen McRae

Müzik dünyasında sık rastlanmayan bu ahde vefa tavrı, saygınlığını çok üst mertebelere taşıdı. Çoğu defa da hayranlarının göz pınarlarından yaşlar boşanmasına vesile oldu

Zarif, tutkulu, başına buyruk, yoğun ve coşkulu Betty "Bebop" Carter

Öngörülemezliği, tarzını asla değiştirmemesi, onu tüm zamanların en maceracı caz kadın şarkıcısı yaptı

Cazın yüce gönüllü First Lady’si: Ella Fitzgerald

 "Şarkı söylemeyi öğrenmek istiyorsan Ella Fitzgerald'ı dinle"