29 Kasım 2018

Beatles'ın mistik yıldızı: George Harrison

Gitarıyla kendisini gerçekleştirdi, kendisi oldu

Beatles’ın en genç üyesi George Harrison’ın 17. ölüm yıldönümü 29 Kasım 2018. Bıraktığı dinlemeye doyamadığımız müzikal külliyatın kalitesi, zamanın aşındırıcı etkisine karşı da mukavim. Her dinleyişte yeni tınıların keşfedilmesi, müziğinin en çarpıcı sihirli yanı.

Beatles içinde beste yapmaya en geç başlayan George, grubun müziğindeki derinliği veren üyesiydi. Ününe karşın özümsenmiş bir tevazuya sahipti. Yeteneği kadar bu özelliği de çok sevilmesine etken oldu.

Çocuk yaşta, henüz bir otobüs şoförünün oğlu olarak, kasap çıraklığı yaparken gitara ve mü

ziğe ilgi duydu. Beatles üyelerinin çocukluk yaşlarını bilen ve onları tanıyan yakınlarının ifadesiyle bir anda ortalıktan kayboldu. Çünkü ucuz bir gitar alan George tüm vaktini gitar çalmayı öğrenmeye verdi. Ortalıkta görünmemeye başladı. John ve Paul’da kaybolmuşlardı.

Parmak uçları, gitar çalmaktan yaralanıp kanayıncaya kadar, bıkmadan gitar çalmaya, kendini geliştirmeye çalıştı. Başardı da. Gitarıyla kendisini gerçekleştirdi, kendisi oldu.

Mahalleden arkadaşı Paul Mccartney ile aynı okul otobüsüyle gidip geliyorlardı. Ortak tutkuları müzikti. Bu sayede, George'un yeteneğini sezen Paul tarafından John ile tanıştırıldı. Elvis’ten de büyük olmayı hayatının yegane arzusu ve amacı haline getirmiş olan John ilk zamanlar küçük – yaşça John’dan dört, Paul ‘den bir yaş küçüktü – George’u pek önemsemedi. Beatles öncesi John’ın grubunda gelmeyen olursa kendisine yer veriliyordu. Ancak azmi, kabiliyeti ve kişilik özellikleri John tarafından kabul edilmesinin de önünü açtı. Böylece Beatles’ın ilk çekirdek kadrosuna John – Paul ve George olarak dahil oldu. 1960-62 döneminde Hamburg’ta da beraberlerdi. Davulda henüz Pete Best vardı. Yaşı on yedi olduğu için Alman polisi tarafından sınır dışı edildi. Hamburg’a ilk gidişlerinde annesi yaptığı çöreklerden yolluk yapıp Liverpool limanına uğurlamaya geldiğinde ‘‘Anne ne yapıyorsun biz bir rcok’n roll grubuyuz ‘‘diyerek mahcup bir tepki verdiğini biliyoruz.

John’ın Elvis takıntısına karşın onun hedefi daha mütevaziydi; o yılların gözde gitar grubu The Shadows’tan da iyi olmak. Bunu birkaç kez dillendirince John’ın ‘‘Bırak şu Shadows’u Elvis’i geçeceğiz’’ şeklindeki azarına maruz kaldı. Sonra öyle bir yere geldiler ki ikisinin de amaçları gerçekleşmişti.

Beatles ile şöhretin bir daha kimsenin erişemeyeceği zirvesindeyken yani 60'larda doğu mistisizmi ilgisini çekmeye başladı. Uzak doğu din ve inanç sistemleriyle yakından ama içtenlikle ilgilendi. O’da kuşağı ve grup arkadaşları ile arayış içindeydi. Büyük ölçüde mistisizm ile iştigal edince meşguliyeti müziğine de yansıdı. Sitar çalmayı öğrendi. O sayede milyonlarca pop müzik hayranı genç insanın sitar ve klasik Hinti müziği ve tabii Ravi Shankar’ı tanımasına vesile oldu.

George, bir dünya turnesi sonunda, Yeni Zelanda'da gruptan ayrılarak, Hindistan'a gelir. Gizlice ve başka bir isimle Bombay'da otele yerleşen George, Ravi Shankar'dan sitar dersleri almak niyetindedir. Tanınmamak için bıyık da bırakır. Ancak otelde, bir garson George'u tanıyınca kıyamet kopar ve bir basın toplantısı düzenleyerek Hint kültürüne duyduğu ilgiyi, bu kültürü tanıma amacıyla geldiğini açıklamak zorunda kalır. Duyar duymaz çok etkilendiği sitarı öğrenmek için Ravi Shankar’la derse başlamak üzere iken Shankar, ''nota biliyor musun” diye sorar; ''nota bilmiyordum ve eğer bilmiyorum dersem, Ravi ders vermekten vazgeçer diye ödüm koptu” diyerek mütevaziliğine tipik bir örnek daha vermiş olur. Ravi de ''bilmemen daha iyi yoksa kafan çok karışırdı” diyerek George'un yüreğine su serper.

George Harrison – Friar Park

Hare Krishna, mistik arayışlar, dünya dostları ve Greenpeace'e verdiği destek, milyonu bulan can kayıpları yaşayan yoksul Bangladeş halkı için düzenlediği yardım konseri, Beatles sonrası yaptığı albümleri ve Ravi Shankar ile dostluğu. George 'un yaşamındaki temel izlekler.

Beatles öncesi grupta bas çalan yakın arkadaşı Stu kız arkadaşı Astrit’in yanında, Hamburg’ta kalınca Stu’ya yazdığı mektuplarda ''Bütün dünya sanki beni oyuyor” diyen George da, John gibi bu dünyadan çok rahatsızdı. Huzursuzdu, hem de o muazzam servetine rağmen. Çok yakın arkadaşı Eric Clapton'un ifadesiyle, maddi dünya artık George için bir önem taşımıyordu. Ama John, bir devrimci olarak karşı koymayı ve eylemliliği seçerken, George, daha münzevi ve mistik bir arayış ve yaşam tarzını seçti. Yüz dönümlük bir arazide bulunan Friar Park adını verdiği malikanesinde gözlerden ve magazinden uzak bir yaşam sürdü. Hayatını bahçıvan olarak sürdürmeyi tercih etti. Yazdığı "I, Me, Mine" isimli otobiyografisini dünya bahçıvanlarına adadı, kendisini de bahçıvan olarak isimlendirdi.

Su katılmamış bir rock’n roll hayranı idi ama Beatles dağıldıktan hemen sonra çıkardığı 1970 tarihli albümü All Thing Must Pass içinde yer alan Thanks For The Pepperoni ve Out Of The Blue adlı enstrümental parçalarıyla jazz rock nasıl yapılır gösterdi. 1989 yılında çıkan albümü Best of Darke Horse’u dünya dostları ve Greenpeace’e ithaf etti.

Hayatı boyunca afra tafradan nefret ettiğini her fırsatta söyledi. Şöhretinin zirvesinde iken, adı bile bilinmeyen yetenekli müzisyenlere kol kanat gerdi, imkanlarını kullandırdı. Arkadaşlarının albümlerinde gitarıyla bazen de vokal yaparak katkıda bulundu.

Sinema ile de yapımcı olarak ilgilendi, küçük rollere çıktı. Film müzikleri de yaptı.

Eli açık bir insandı, tıpkı yüreği gibi. Hayranı olduğu İngiliz komedi grubu Monty Python için evini ipotek ettirmekten kaçınmadı.

Ünlü yönetmen Martin Scorsese, The Material World adlı George Harrision biyografisini filme çekti.

Frank Sinatra, George'un "Something" isimli parçasının, tüm zamanların en güzel şarkısı olduğunu söyledi.

Müzik endüstrisinin değerlerini de kurallarını da çok tınmadı. Uzun yıllar albüm çıkarmadığı da oldu. Albümlerinin satışları da pek umurunda değildi. O konuyla hiç ilgilenmedi.

Hakkında hala kitaplar, makaleler yazılıyor.

''Eğer 60'larda Beatles olmasaydı dünya sıkıntıdan boğulurdu” diyen melek sesli George, müziğiyle, sıkıntıdan boğulduğumuz bugünlerde esenlikler saçmaya devam ediyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

100 Sene 100 Nesne: Cumhuriyete Nesnelerin Gözünden Bakmak

100 Sene 100 Nesne mamulü ve Kültür Hane mütekabiliyeti denklik bağlamında birbirine yakışmış

Yapay zekâ ile sanat ve müzik

Yapay zekânın egemenliği, romantizmin sonu olacak ya da başka bir tür romantizm yaratacak. Fakat bu yeni romantizmin duygulanımı, organik zekânın yerini alabilecek mi?

Anımsanan hatıralar ve siyasi belleğin tahkimatı

Yazar Recep Tatar, gönüllerde cürmünden fazla yer kaplayacak bu kitabıyla şimdi bir kapı araladı...