Tam altmış yıllık bir müzik kariyeri. Beatles’ta John Lennon ve George Harrison ile şiirsel rock da denilen türün en güzel örneklerini verdiler. Unutulması imkânsız melodiler ürettiler ve ancak Bach ile mukayese edilebilecek yere geldiler. 1970 yılında Paul Mccartney’in basına verdiği Beatles’ tan ayrıldığı demecinin ardından John, Paul, George ve Ringo solo albümlerle müzik yaşamlarına devam ettiler. En üretkenleri Paul oldu.
Liverpool Oratorio, Ecce Cor Meum, Standing Stone çalışmaları, polifonik / senfonik müzik albümleridir ki Mccartneyin kompozitör olarak da yetkinliğini ortaya çıkarmıştır. Liverpool Oratorio, kapağındaki resim için sosyalist ikonaları çağrıştırdığına dair bir eleştiri almıştı.
Working Classical albümünde, Londra senfoni orkestrası tarafından Paul’ün seçilmiş on dört şarkısı klasik müzik formunda seslendirilmiştir.
Ocean’s Kingdom ise bale için yapılmış süitlerdir.
Diğer kırka yakını vasatın üstünde rock albümleridir.
En son çalışması 2018 tarihli Egypt Station, Paul’ün sevenlerinden epey beğeni aldı. 1989 yılında çıkardığı Flowers in the Dirt albümünden sonra piyasanın düzeyine göre orta yaş üstü dinleyicilerine soluk aldırıcı bir albüm olmuş.
Paul’ün çocuk yaşta hiç beklenmedik bir zamanda
annesini kaybetmesi, çok sarsılmasına ve kaygı düzeyinin artmasına neden olmuştu. John Lennon da annesini bir trafik kazasında kaybetmişti. Paul ile tanıştıktan sonraki derin dostluklarının kurulmasında, müzikal anlamda birbirlerini tamamlamalarında belki de anne sıcaklığı ve şefkatine duydukları özlem de bir özdeşimsel etmendir.
Paul’ün babası da bir müzisyendi ve çeşitli çalgıları rahatlıkla çalabiliyordu. Oğlundaki müzik yeteneğini elbette görmüştür ama anne hiç göremeden hayatını kaybetmişti.
Ruh dünyasının biçimlenmesinde bu acı kaybın da rolü olmuş. İlk eşi Linda’ya tutkuyla bağlı olmasında, daha sonra Linda’yı da kanserden kaybetmesiyle yaşadığı üzüntünün derinliğinde şefkat veren öznenin kaybını ikinci kez yaşaması kolay üstesinden gelinebilecek şey değildir. Bunlara bir de zor geçinen bir ailenin çocuğu olmasıyla o sıkıntılı yılların tahribatını eklersek Paul’ ün şarkı sözlerinin büyük kısmını daha iyi anlayabiliriz, melodilerindeki zarifliğe daha iyi nüfuz edebiliriz.
Beatles dağıldıktan sonra eşi Linda’nın, bir şeyler yapmalısın, diyerek teşvik etmesiyle Wings adlı grubu kurdu. Wings ile Mull of Kintyre, Live at Let Die gibi hitler yaptı, altı Grammy kazandı ama yıllar sonra ikrar etti ki ‘’ iyi bir grup değildik.” Elbette Beatles’tan sonra Wings epey hafif kalmıştır.
Paul, Beatles’a veda ettikten sonra depresyona girdiğini ve hayatına müzikle devam edip edemeyeceğinden de emin olmadığını verdiği bir mülakatta vurgulamıştı. O büyük başarıdan sonra bir anda artık Beatles’ın olmayacağı gerçeği, yönünü ve çizgisini belirsizleştirmiştir. Zaten bu yüzden olmalı on yıllarca, şarkılarını Beatles’a benzetmemek gibi bir takıntısı olmuş, sanırım bu sebepten olmalı, şarkılarında hep bir şeylerin eksikliği hissedilmişti. Bir gün okuduk ki, evet bu beni olumsuz etkiledi ama artık müziğimi yaparken bu takıntıya icabet etmeyeceğim, mealinde sözler etmiş. This One adlı şarkısı bu anlayışın sonucu üretilmiş ve eğer Beatles devam ediyor olsaydı herhalde böyle yapardı dedirtmiştir.
Paul, mütehakkim bir kişilik. Bu yüzden Wings üyeleri, Paul’un baskıcı, yönlendirici tutumundan rahatsız oldular. Gruptan kopmalar yaşandı ve dağıldılar. Beatles’ta da benzer sıkıntılar yaşanmıştı. Bir seferinde George Harrison’ a gitarı nasıl çalması gerektiğini söyleyince tatsız bir tartışma yaşanmasına neden olmuştu. John Lennon, Beatles dönemini anlattığı bir röportajında albümlere konulacak şarkıların seçiminde, şarkıyı kimin söyleyeceği konusunda – ki çoğunlukla Paul oluyordu – hep kararları o veriyordu, Let it be filminde de kendisini öne çıkardı demişti. George Harrison’da, stüdyoya gelirdim, evde yaptığım şarkılardan söz ederdim, Paul hemen, ben de yaptım bak şöyle, derdi ve o şarkı albüme girerdi, diyerek Paul tahakkümüne dikkat çekmişti. Beatles’ ı Yoko Ono’nun dağıttığı hep söylenegelir ama ben Paul’ ün tutumunun sıkıntı yaratmasının asli etken olduğu kanaatindeyim. Ama belirtmek gerekir ki büyülü sesinin yanı sıra yaratıcı bir multi-enstrümantalist ve kolay rastlanmayacak bir yetenektir. Wings sonrası yaptığı albümlerde hemen hemen tüm enstrümanları kendisi çaldı, davul dahil. O döneminde yaptığı albümler içerisinde, Chaos And Creation in the Backyard, oya gibi işlenmiş melodileriyle Beatles tınılarına sahipti.
Paul, Beatles’tan sonra en yapmaması gereken şeyi yaptı, modayla ve moda akımlarla gereğinden fazla ilgilendi ve o akımlara uydu. Popüler pop yıldızlarıyla çalıştı, düetler yaptı ama bunlar Paul’ e bir şey kazandırmadı. En son Rihanna’ın arkasında bir klipte yer aldı. Michael Jackson’ın zirvede olduğu yıllarda Say Say Say adlı şarkıyı birlikte söyleyip klip çekmişti.
Beatles döneminde yaptıklarıyla mukayese edilmek kaderidir Mccartney’nin. Bu bir yandan iyi çünkü hırslı ve üretken bir sanatçı olan Paul’ü daha çok motive etmektedir. Ama Beatles severler için Paul hep çapının ve potansiyellerinin altında performans gösterdi. Günün listelerinde bulunan parçalardan çok daha iyilerini yapmış olmasına rağmen. Beklenen, Yesterday, Hey Jude, The Long and Winding Road gibi şarkılar yapmasıydı.
Belki de zamanın değiştiğini, artık 60’larda olmadığımızı ama o yılları da unutamadığımızı, müziğin de Paul’ ün de değişimden azade olamayacağını kabullenememek bizlerin handikabıdır, kim bilir?