John Lennon, Beatles’ın eski lideriydi. Apollon ise mitolojide Zeus ile Lotu’nun çocuğudur ve sanatın, müziğin, şiirin, ateşin tanrısıdır. Kahindir de aynı zamanda , gelecekten haber verir. Yunan ve Roma efsanelerinde elinde lir ile tasvir edilen Apollon aynı zamanda güneş tanrısı olarak da anılır ki güneş ışınlarındaki hem hasta edici hem de iyileştirici özellikler onun oklarında da bulunmaktadır.
John lennon, hem Beatles döneminde hem de Beatles dağıldıktan sonra müziği ile var olanların ötesinde mecralarda yol açıcı, yön göstericilik gibi benzersiz bir işlevi yerine getirmiştir.
Şarkı sözlerindeki poetik güç ve ustalık, şair olarak da üst bir yetenek olduğunun tanıtıdır.
Oklarındaki hasta edicilik, ABD derin devletinin / CIA, FBI gibi kurumların ve başkan Nixon’un hastalık düzeyinde takıntılı düşmanı olmasına yol açmıştır. Give Peace a Chance ( Barışa bir şans verin), Revolution ( Devrim ), Revolution 9 ( 9 Numaralı Devrim ), Working Class Hero ( İşçi Sınıfı Kahramanı ), Power To The People (İktidar Halka) gibi şarkıları egemenleri hasta edici oklarındandır Lennon’ın.
İyileştirici gücü ile de işçi sınıfının, yoksulların, Vietnam halkının ve dünyanın her köşesindeki ezilenlerin üzerinde sağaltıcı bir dirimsellik vermiştir. Otorite dayatmacılığına, totaliteryanizme, en küçük ölçüde olanına dahi hep başkaldırmış, yerleşik kurumsallıklara mukavemet etmiştir. Bunu büyük ölçüde müziğiyle yapmışsa da Rolling Stones / Mick Jagger gibi kendisine milyoner serseri dedirtmemiş, sokak eylemlerinde, nümayişlerde yakasında Mao rozetiyle ön saflarda yürümüştür. 68 aktivisti John Sinclair, cebinde bulunan birkaç yaprak marihuana bahane edilerek gözdağı vermek için hapse atılınca John Sinclair adlı şarkısıyla mitinglere katılmış ve adaletin tecelli ederek adaşının serbest bırakılmasında önemli bir rol oynamıştır.
Kendi ailesi de Apollon’un baba ve annesinin ki gibi sorunludur. Bir çocuğun başa çıkamayacağı kadar ağır sorunları göğüslemek zorunda kalmıştır. Çekip giden ve 25 yıl gözükmeyen bir baba, uçarı ve başına buyruk, sorumluluktan uzak bir anne.
Teyzesinin sahiplenerek büyüttüğü John’ın annesini sarhoş bir polis, arabasıyla ezerek ölümüne sebep olmuştur. Henüz çocuk yaşta art arda yaşadığı bu travmalar kalıcı ve derin izler bırakmıştır Lennon’ın kişiliğinde, hem de ölünceye dek. Huysuzluğu, kavgacılığı, zehirli dili, cesurluğu, ele avuca gelmezliği, şefkat arzusu hep bu travmaların kişiliğinde yol açtığı tahribatların sonucudur. Ama beri yandan eli açık, yardımı seven, arkadaş ve dost düşkünü, lider ruhlu bir emsalsiz yetenektir de.
Kişiliğinde büyük çatışmaları yaşamaktan kurtulamayan John, hem iç dünyasında kendi benliğiyle hem dış dünyayla mücadele etmek gibi bir yazgıyı yaşamıştır. Ama daha çocukluğunda içindeki dehanın da farkındadır. İlkin karikatürler, resimler çizer. Dil oyunları yaptığı yazılar yazar. Sonunda, çalmayı beceremediği için odasındaki dolabının dibine bıraktığı gitarını bir kez daha eline alır ve Apollon mertebesine ulaşmaya adım atar. Fakat John Lennon ne mitolojik bir tanrıdır ne de bir ilah. Sanatına ve Yoko Ono’ya düşkünlüğüyle, huzur arayışıyla, taşkınlıklarıyla, sevilme ve şefkate duyduğu doymak bilmez arzusuyla, olağan üstü yaratıcılığıyla, dehasıyla, handikaplarıyla John bir insandır.
İlah gibi gösterilmesine en önce kendisi karşı çıkar. Yeteneği ve yaratıcılığı mevzubahis edilip göklere çıkarıldığında, ‘‘Çalışırsanız siz de yapabilirsiniz ‘‘diyerek tepki verir. Çünkü Lennon evinde de dışarıda da sıradan bir yaşam sürer.
Geldiği yeri asla unutmaz. Sadece geldiği yeri değil, Beatlemania döneminde Liverpool’da bırakmak zorunda kaldığı arkadaşlarını, teyzesini de unutmaz; onlara her türlü maddi desteği karşılık beklemeden verir.
Lennon, Beatles döneminde de inci kıymetinde şarkılar yaptı. I Am The Walrus (Ben Ayı Balığıyım) , I’m Only Sleeping (Sadece Uyuyorum), I’m a Loser (Ben Bir Kaybedenim), I’m Down (Perişanım) … gibi şarkıları büyülü sesiyle ve grup arkadaşlarıyla söyleyerek kuşağının ve sonraki kuşakların iç konuşmalarının mütercimi oldu.
John’ın, Beatles ve sonrasındaki müzikal serüvenine bakıldığında tek bir kategoriye indirgenemeyeceği farkedilecektir.. Yukarıda birkaçını andığım şarkı adlarından da anlaşılıyor bu durum.
Kara karga yayınları, Lennon adlı bir çizgi roman yayınladı. Kitap, John Lennon’ın psikoloğu ile yaptığı görüşme seanslarını ayrıntıları ile ve çok güzel çizgilerle anlatıyor. John açık sözlü, eyyamcılık yapmayan, olduğu gibi görünen ve göründüğü gibi olan bir sanatçıdır. Kendisine biçilen unvanlardan kaçınan, bir arayış içinde hayatını geçirip bunu müziğiyle de dünyaya anlatan bir çizgide oldu hep. Kitapta bu arayışını tek sözcükle psikoloğuna söylediğini görüyoruz: Huzur. Çünkü geldiği yerde geçmişini unutmak yerine hesaplaşmayı yeğledi. O yüzden ruh dünyasında kasırgalar hiç dinmedi.
Annesiz ve babasız büyümenin yarattığı boşluk yaşamındaki hırçınlığını açıklıyor. Beri yandan müzikal mecrasında huzur arayışı hemen fark ediliyor. Ne şöhreti ne kendi deyişiyle o zamanın Bangladeş’inden zengin olması huzur arayışını durduramamış. Müzikte arzu ettiği zirveye ulaşmış; daha çocuk yaştayken ki ikonu Elvis Presley’i geçme idealini grubu Beatles ile gerçekleştirmiş ama iç dünyasındaki çatışmalar durulmamış. Yoko Ono bu huzuru ona tattırabilmiş. Bunu da doyasıya yaşamayı müziğe bile tercih ederek yıllarca eline gitarını almamış, albüm çıkarmamış.
Lennon, kitapta psikoloğu ile on sekiz kere yapılmış seanslarda açık yürekliliğiyle anlatmış hemen her şeyi. Bir dönem eroin de dahil mutluluğun kullanma kılavuzuna erişebilmek için her yola başvurmuş. Şayet ebeveynleri kendisiyle kalmış olsalardı belki mutlu bir dişçi olabileceğini de söylemiş seansların başında. Bütün şarkılarının otobiyografik olduğunun altını çizen Lennon, Yoko için ‘Ben onu güzel buluyordum o da beni kendine hayran bırakıyordu ‘diyerek, Yoko’da ne bulduğu sorusuna yanıt veriyor.
Yaşamını Yoko Ono ile birlikte bir düzene koyup müziğe de tekrar dönünce en büyük arzusu olan Liverpool’a gitmek; akrabalarını, arkadaşlarını ziyaret etmeyi planlıyor. Ancak 8 Aralık 1980 günü, dairesinin bulunduğu Dakota apartmanının girişinde sıkılan beş kurşun o arzusunu yerine getirmesini ebediyen engelliyor. John, hayata veda ediyor, huzur arayışı da böylelikle sona eriyor.
Kırk yaşında iken öldürülen Lennon acaba yaşıyor olsaydı dünyanın yaşadığı adaletsizlikler karşısında neler yapardı, müziği nasıl olurdu, ne tür oklar atardı? Ölümünden önce, ‘70’ler sıkıcı geçti, 80’leri biraz hareketlendirelim ‘demişti. Ama onun ölümünden sonra gelen 80’ler ve sonraki on yıllar çok sıkıcı geçti. Ve sıkıntı arttıkça Apollon’un yokluğu daha bir hissedilir oldu.